İlaç Bağımlılığı Tedavisi Kişiye Özeldir
Akılcı ilaç kullanımı alanında sayısız araştırması bulunan Medipol Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan Dr. Öğr. Üyesi Ömer Ataç’la ilaç bağımlılığının ortaya çıkışı, aşamaları, riskli gruplar ve tedavi yöntemleri üzerine konuştuk.
Bir insana ilaç bağımlısı diyebilmek için öncelikle onda neleri gözlemlemek gerekiyor?
Bir kişiye “ilaç bağımlısı” diyebilmemiz için öncelikle o kişinin belirli bir ilaca karşı kendini durduramadığı bir ihtiyaç hissetmesi, o ilacı kullanmayı bırakırken zorlanması veya bırakamaması durumunu gözlemlememiz gerekir. Artık ilaç kullanımında kontrol kaybedilmiş ve durum kişinin iradesinin ötesine geçmiştir.
Bunun yanında genellikle eşlik eden belirtiler olarak şunları söyleyebiliriz:
• Tolerans gelişimi: Aynı etkiyi hissedebilmek için giderek daha yüksek dozlara ihtiyaç duyulması.
• Yoksunluk belirtileri: İlaç bırakmaya çalışıldığında fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklar yaşanması.
• Gündelik hayatın giderek ilaç teminine odaklanması: İş, okul, aile ya da sosyal hayattaki sorunlara rağmen “ilacın nasıl bulunacağına” dair düşüncelere yoğunlaşılması.
• Başarısızlık: Bırakma girişimlerinde birden fazla defa başarısız olunması.
Yani burada asıl belirleyici olan ilacın türünden çok, kişinin o ilaçla kurduğu ilişkidir. Bu nedenle bağımlılık aynı zamanda beyin ödül sistemini yeniden şekillendiren nörobiyolojik bir süreçtir. Dolayısıyla “İsteyince bırakılır” şeklindeki yaygın inanış hem bilimsel olarak doğru değildir hem de bağımlılıkla mücadelede önemli engellerden birisidir.
“‘TEHLİKELİ İLAÇ’ DEĞİL, ‘YANLIŞ KULLANILAN İLAÇ’ VARDIR”
Ne tür ilaçlar bağımlılık yapıyor?
Bağımlılık potansiyeli yüksek ilaçların başında şunlar gelir:
• Ağrı kesici olarak kullanılan opioid türevi ilaçlar (morfin, oksikodon, fentanil vb.).
• Sakinleştirici olarak veya kaygı ve uyku problemleri için reçete edilen benzodiazepinler (alprazolam, diazepam, lorazepam vb.).
• Dikkat eksikliği/hiperaktivite bozukluğu için kullanılan bazı uyarıcı ilaçlar (metilfenidat, amfetamin türevleri).
• Bazı kas gevşeticiler ve kodein içeren öksürük şurupları.
Ancak burada vurgulanması gereken önemli bir husus, bir ilacın bağımlılık yapıp yapmayacağını belirleyen yalnızca ilacın kendisi değil, kullanım şekli ve süresidir.
• Doktor kontrolü dışında,
• Daha yüksek dozlarda,
• Daha uzun süre,
• Ya da ‘kendini daha iyi hissetmek’ amacıyla suistimal edilerek kullanıldığında, tedavi amaçlı bir ilaç kolayca bağımlılık riski taşıyan bir maddeye dönüşebilir.
Bu nedenle aslında “tehlikeli ilaç” değil, “yanlış kullanılan ilaç” vardır. Ayrıca, ilaç bağımlılığı her zaman kötü niyet veya suistimalle başlamaz; aksine, çoğu zaman tamamen tedavi amacıyla kullanılan bir ilaçla başlar.
“BAĞIMLILIK HERKESTE GELİŞEBİLİR”
Hangi karakterde ve kişilikte olan insanlar ilaç bağımlısı olmaya daha yatkındır?
Aslında ilaç bağımlılığını belirli bir karakter grubuna ya da kişilik bozukluğu olan insanlara atfetmek hakkaniyetli bir yaklaşım olmaz. Her yaştan, her öğrenim düzeyinden, her sosyoekonomik seviyeden insanda gelişebilir.
Bununla birlikte, elimizdeki bilgiler doğrultusunda bazı grupların ilaç bağımlılığına yatkınlığı olduğunu söyleyebiliriz:
• Kaygı bozukluğu, depresyon, travma sonrası stres gibi durumlar.
• Geçmişte travma, istismar veya ihmal yaşamış olmak.
• Ailede bağımlılık öyküsünün bulunması.
• Mükemmeliyetçi, kontrolcü, sürekli “Daha iyi hissetmeliyim” baskısıyla yaşayanlar.
• Yoğun stres altında yaşayan ve özellikle duygusal destek ihtiyacı karşılanmayanlar.
Ancak burada önemli bir konuyu tekrar vurgulamak gerekirse, bu tek başına bir karakter ve kişilik meselesi değildir. “Güçlü insan bağımlı olmaz” gibi söylemler hem bilimsel olarak yanlıştır hem de bağımlı bireyin yardım arama cesaretini kırmaktadır.
“KADINLARDA VE ERKEKLERDE FARKLI GEREKÇE VE RİSKLER VAR”
İlaç bağımlılığı kadınlarda mı, erkeklerde mi daha fazla görülüyor?
Bugüne kadar yapılan araştırmalara göre bu sorunun aslında tek bir cevabı yok. Çünkü her iki grubun da öne çıkan özellikleri var. Örneğin, kadınlarda kronik ağrı, kaygı ve uyku bozuklukları daha sık görüldüğü için kadınlar opioid ve benzodiazepin gibi bağımlılık riski taşıyan ilaçları daha çok kullanıyorlar. Bu ilaçlar başlangıçta tamamen tedavi amaçlı verilse de doktor kontrolü dışına çıkıldığında veya kişi ilacı bırakması gerektiği hâlde “kendisine iyi geldiği” düşüncesiyle kullanmaya devam ettiğinde zamanla bağımlılık riskini artırıyor.
Ancak öte yandan erkeklerde ise bu ilaçların keyif amacıyla yani “daha iyi hissetmek veya kafa yapmak” için riskli şekilde suistimal edilme oranının daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Bu nedenle ilaç bağımlılığını anlamak için sadece hangi grubun daha çok bağımlı olduğunu değil, kadınlarda ve erkeklerde bağımlılığa giden yoldaki farklı gerekçe ve riskleri ele almak gerekir.
İlaç bağımlılığının vücuda ve insan psikolojisine ne gibi zararları var?
İlaç bağımlılığı hem beden hem de ruh sağlığını derinden etkileyen bir süreçtir. Bedene etkileri yönüyle bakıldığında, özellikle opioid ve benzeri ilaçlar solunumu baskılayarak ölümcül doz aşımı (overdose) riskine yol açabilir. Uzun süreli kullanımda karaciğer, böbrek ve kalp fonksiyonlarında bozulma, hormonal dengesizlikler, bağışıklık sisteminde zayıflama ve hafıza-dikkat sorunları ortaya çıkabilir. Beyin âdeta “Bu madde olmadan çalışamam” şeklinde yeniden programlanır.
Psikolojik etkiler ise, ilk başlarda genellikle geri planda kalır fakat müdahale edilmezse yıkıcı etkilere yol açar. Kişi zamanla gerçek duygularıyla baş edemez hâle gelir, ilaca dair hissettiği ihtiyaç, günlük hayatın gereksinimleriyle başa çıkma becerilerinin yerine geçer. Kaygı, depresyon, panik atak, öfke kontrol sorunları sık görülür. Sosyal hayattan çekilme, yalnızlık, suçluluk, çaresizlik ve değersizlik hissi gelişebilir. Bu kısır döngü devam ettikçe kişi ilacı artık “iyi hissetmek için” değil, “acı çekmemek için” kullanmaya başlar.
“AİLE, BAĞIMLILIKLARA KARŞI ÖNLEYİCİ BİR FAKTÖRDÜR”
Bu rahatsızlığın altında aileyle, yetiştirilme tarzıyla ilgili sorunlar da yatıyor olabilir mi?
Aile ortamı ve yetiştirilme tarzımız hayatımızın birçok alanını etkileyen önemli bir belirleyicidir. İlaç bağımlılığı özelinde değerlendirirsek, aslında bağımlılık riskini hem azaltabilen hem de artırabilen bir rolü olduğunu ifade etmek gerekir.
İlaç bağımlılığı riskini artırabilen aile dinamiklerine örnek vermek gerekirse:
• Duyguların konuşulmadığı, bastırıldığı aile ortamları,
• Aşırı kontrolcü ya da tam tersi ilgisiz/ihmalkâr ebeveynlik,
• Çocuklukta travma, şiddet, istismar ya da duygusal yalnızlık,
• Ailede bağımlılık öyküsünün bulunması sayılabilir.
Öte yandan bu özelliklerin olumlu olarak tersine sahip yani, duygusal olarak destekleyici yaklaşan ve açık iletişimin olduğu ailelerde bağımlılığa karşı etkili bir koruyucu kalkan oluştuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Yani aileyi sadece “neden” olarak değil, “önleyici faktör” olarak düşünmek gerekir.
“TEDAVİ KİŞİYE ÖZEL VE AŞAMALIDIR”
İlaç bağımlılığın kesin tedavisi nedir?
İlaç bağımlılığı kesinlikle tedavi edilebilen bir sağlık sorunudur. Fakat âdeta “sihirli değnek” muamelesi yapılabilecek veya herkese aynı şekilde uygulanabilecek bir tedavi yoktur. En doğru yaklaşım, kişiye özel ve aşamalı bir tedavi planıdır.
Etkili kabul edilen tedavi modelleri şu üç temel ayağa dayanır:
Tıbbi destek (detoks ve ilaç tedavisi): Vücudun maddeye olan fiziksel bağımlılığını güvenli şekilde azaltmak veya kesmek için uygulanır. Bu süreç mutlaka uzman hekim kontrolünde olmalıdır; çünkü kontrolsüz bırakma girişimleri ciddi yoksunluk krizlerine yol açabilir.
Psikoterapi/davranışsal destek: Kişinin maddeye neden ihtiyaç duyduğunu anlamasını sağlar. Kaygı, travma, duygusal boşluk gibi altta yatan nedenlerle baş etme becerisi yeniden kazandırılır.
Sosyal destek ve yeni yaşam düzeni: Aile desteği, grup terapileri, destek grupları ve kişinin hayatını yeniden yapılandırmasına, hayata yeniden kazandırılmasına yardım eden sosyal çevre, iyileşmenin kalıcılığında kritik rol oynar.