Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1048
Bağımlılık
“Aile Bağları Ne Kadar Sağlamsa, Bağımlılık Riski O Kadar Azalır”
Ailelerin gençleri bağımlılıktan uzak tutmak için yapacağı en önemli şeyin onlarla sağlam, güvenli ve sağlıklı sınırları olan ilişkiler kurmak olduğunu belirten Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) Uzmanı Klinik Psikolog Sena Nur Özdemir; “Çocuğun problemlerini paylaşabileceğini ve ailesinden destek görebileceğini hissetmesi çok önemlidir.” diyor.
Hiç kimse yaşadığı çevre ve büyüdüğü ortamdan ayrı düşünülemez. Dolayısıyla nasıl bir ev ortamında, nasıl ebeveynlerle büyüdüğünün kişinin hayatı üzerinde yadsınamaz etkileri var. YEDAM Uzmanı Klinik Psikolog Sena Nur Özdemir; ebeveynler veya bakım verenlerin bir çocuğun dünyaya gözlerini ilk açtığında gördüğü kişiler olduğunu söylüyor. Çocuğun doğduğu andan itibaren dışarıdaki dünyayla temasına kadar ilk gözlemlerini ev ortamında yaptığını, hayatı evde olan bitenlerden öğrendiğini vurgulayan Özdemir; “Dolayısıyla bağımlılık gibi önemli bir sorunda da ailenin ve ebeveynlerin tutum ve davranışlarının önemli etkileri var. Bağımlılık bir aile hastalığı olarak tanımlanır.” diyor. Özdemir ile ergen ve gençlerde ebeveyn tutum ve davranışlarının bağımlılıklarla ilişkisini konuştuk.
“BAĞIMLI BİREYLERİN AİLELERİNDE SAĞLIKLI SINIRLAR YOK”
Klinik Psikolog Sena Nur Özdemir, ebeveynlerin bazı tutum ve davranışları ile bağımlılığın ortaya çıkması arasında bir ilişki olduğunu söylüyor. Özdemir, “Yapılan araştırmalar, bağımlı bireylerin ailelerinde sağlıklı sınır ve kuralların olmadığını, aile içi rollerin karmaşık olduğunu, aile bireylerinin sıklıkla iletişim sorunları yaşadığını ve bunları çözmekte zorlandığını ortaya koyuyor.” diyor. Araştırmalara göre; iki tür aile yapısında bağımlılık riskinin yüksek olduğunu dile getiren Özdemir şöyle devam ediyor: “Bunlar; iç içe geçmiş ve ayrık/katı yapıda aileler. Bu iki tür aile yapısı zıt özellikler taşıyor. İç içe geçmiş ailelere baktığımızda aile içi sınırların bulanık, ailedeki rollerin oldukça karmaşık olduğunu görürüz. Ailede kaotik bir ortam hakimdir. Aile bireyleri çoğunlukla kaygılıdır ve aile içindeki bireylerin kişisel alanları yoktur. Bu yakınlık bazı aile bireyleri için bunaltıcı ve yorucu olabilir. Ayrık/katı ailelerde ise tam tersi, kurallar çok katı ve cezalandırıcı, aile içi bağlar ise oldukça zayıf ve mesafelidir. Aslında birbirinden bu kadar farklı yapıda olan ailelerin ortak bir özelliği vardır. O da ilişkideki sağlıksız sınırlardır. İç içe geçmiş ailelerde sınırlar neredeyse yok denecek kadar kaybolmuşken, ayrık ailelerde ise sınırlar ilişki kurmaya engel olacak kadar katıdır.”
“SORUMLULUK ALMAYAN GENCİN BAĞIMLILIK RİSKİ ARTAR”
İnsanın bir birey olarak gelişimi, duygularını özgürce ifade edebilmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için sağlıklı kişisel sınırları olmasının zorunlu olduğunu vurgulayan Sena Nur Özdemir şöyle devam ediyor:
“Sınırların iç içe geçmesi kişinin özerkleşmesinin önünde; katı olması ise sağlıklı bir biçimde bağlanmasının önünde büyük bir engeldir. Hem özerkleşememek, hem de sağlıklı bir biçimde bağlanamamak ise bağımlılık için ciddi risk faktörleridir. Çünkü ikisi de güven dolu ve sağlam bağları olan bir ilişki kurulmasına engeldir. Güvenli ilişkinin olmadığı yerde ise bağımlılık her zaman bir risktir. Bahsettiğim iç içe ve katı ilişkisel sınırların bazen aynı aile içinde görüldüğü de olur. Aşırı fedakâr, çocuğu için saçını süpürge eden bir anne ile; pek ilişki kurmayan, katı ve sert bir baba bu duruma örnek olabilir. Anne ve çocuğun ilişkisi çok iç içe ve sınırsızken, baba ile çocuğun ilişkisinin oldukça katı ve mesafeli olduğunu görürüz. İlişkideki sınırların böyle uçlarda olduğu ailelerin çocuklarında bağımlılık riski daha yüksektir. Bununla birlikte sınırların sağlıksız olduğu aile yapılarında aşırı fedakâr olan aile bireyi ise sorunların üstünü örtme eğilimindedir ve çoğu zaman bağımlılık riski altındaki kişinin sorumluluklarını onun yerine üstlenir. Sorumluluk almayan ve kendi sorunlarıyla yüzleşme fırsatı bulamayan gencin ise bağımlılık riski artar.”
“EBEVEYNLERİN ÇOĞU MADDE KULLANIMINI FARK ETMİYOR”
Birçok ebeveynin çocuğunun madde kullanımını uzun süre fark etmediğini dile getiren Sena Nur Özdemir, “Aileler gençlerin madde kullanımını ortalama iki yıl sonra fark etmiş oluyorlar ki bu oldukça geç bir süre. Bağımlılık aşama aşama ilerleyen ve zamanla şiddeti artan bir durum. İlk kullanımda sebep ne olursa olsun gençler genelde bağımlı olacaklarını düşünmez. Fakat sonrasında bu durum aile tarafından fark edilmezse, ilk denemeleri, düzenli kullanım ve sonrasında da bağımlılık takip eder. İki yıl boyunca kullanımı süren bir gencin ise bağımlılık geliştirme riski oldukça yüksektir. Bu noktada ailenin durumu fark etmemesinin birçok sebebi olabilir. Bunlar az önce bahsettiğim risk faktörleriyle oldukça ilişkili. Birinci neden; aile içerisindeki kopuk ilişkiler olabilir. Bağımlılık, gençler üzerinde birçok fiziksel, sosyal ve ruhsal değişikliğe sebep olur; fakat eğer aile içindeki bağlar zayıfsa ebeveynlerin bu değişiklikleri gözlemleme imkânı zorlaşır ve bağımlılık riski içerisinde olan genç de yine aile içerisindeki zayıf bağlar nedeniyle yardım isteyemez. Bir diğer neden ise ailenin çok katı ve cezalandırıcı tutumu nedeniyle gencin durumunu gizlemesidir. Çoğu durumda ailelerde var olan inkâr mekanizmasının da fark etmeyi zorlaştırdığını görürüz. Tedaviye geldiklerinde sıklıkla; ‘Aslında şüphelenmiştim ancak çocuğuma bunu yakıştıramadım.’ cümlesinin aileler tarafından söylendiğini duyarız. Aslında bu duruma yalnızca alkol-madde bağımlılığında değil internet-kumar gibi davranışsal bağımlılıklarda da sıkça rastlanır. Aile, gencin bilgisayar veya telefon başında uzun zamanlar geçirdiğini fark etse de bunun geçici olacağını ve bağımlılık gelişmeyeceğini düşünme eğiliminde olur. Dolayısıyla bağımlılık riski içerisinde olan bir gencin durumunun fark edilmemesi ve müdahalede geç kalınması ‘bağımlılık’ ile sonuçlanabilir.”
EBEVEYNLER ARASINDA YAŞANAN SORUNLAR ÇOCUĞU ETKİLİYOR
Oyun Terapisti Byron Norton’ın ‘Bir çocuğun üç ebeveyni vardır: annesi, babası ve anne-babası arasındaki ilişki’ sözünün, bu konuyla ilgili olarak çok yerinde ve doğru bir söz olduğunu vurgulayan Sena Nur Özdemir sözlerini şöyle sürdürüyor: “Dolayısıyla bir çocuğun, ebeveynleri arasında yaşanan sorunlar ve aile içindeki huzursuzluklardan etkilenmemesi mümkün değil. Çocukluk ve gençlik dönemleri çoğu zaman zor durumlar ve olaylarla nasıl başa çıkılması gerektiğinin çok da bilinmediği dönemlerdir. Gençler bu dönemde anne-babalarının onlara duygularını nasıl düzenleyeceklerini öğretmelerine ihtiyaç duyarlar. Gençler zor durumlar yaşadıklarında, eğer ailelerinin bu konuda bir rehberliği yoksa, sağlıklı başa çıkma mekanizmaları yerine problemli başa çıkma mekanizmalarını kullanırlar. Ebeveynler arasındaki ilişki problemleri yoğunsa ve bu, evdeki diğer bireylere, özellikle de çocuklara yansıyorsa anne-babanın kendi duygularını düzenleme konusunda bir zorluk yaşadığını ve dolayısıyla çocuklarına da yardımcı olamayacaklarını düşünebiliriz. Bütün bunların sonucunda ise kaotik bir durum olduğunda kendisini mutsuz ve kaygılı hisseden, duygularını düzenlemekte güçlük çeken genç bu olumsuz duygularını yatıştırmak için bağımlılık yapıcı madde veya davranışlara yönelebilir. Bağımlılık yapıcı maddeler veya davranışlar gençte geçici bir rahatlama duygusuna ve sahte bir iyilik haline sebep olur. Yalnızca o an için yaşadığı olumsuz duyguları hissetmemesini sağlar. Dolayısıyla sağlıklı baş etme yollarını bilmeyen genç tekrar zor bir durumla karşılaştığında başvuracağı yer yine ona geçici rahatlamayı sağlayan şeydir ve farkında bile olmadan bağımlılık gelişir.”
“İYİLEŞME İÇİN AİLE ARASINDA İYİ İLİŞKİ ŞART”
Bağımlılık geliştikten sonra ailelerin tutum ve tavırlarının iyileşme için çok kritik olduğunun altını çizen Sena Nur Özdemir, “Ailenin değişimi gerçekleşmeden gencin değişimini sağlamak epey zor. Bu nedenle öncelikle ailenin kendi değişimi için çaba harcaması gerektiğini kabul etmesi önemli.” diyor. Ailenin bağımlılık problemi yaşayan gence yaklaşımında dikkat etmesi gereken üç önemli noktadan bahsedilebileceğini dile getiren Özdemir sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bunlar; sınırlar, sorumluluk ve güvenli ilişki kurmadır. Bu üç önemli başlığın her birine ise ‘tutarlılık’ eşlik etmeli. Duyguları, davranışları, düşünceleri hızlıca değişebilen genç için ebeveynlerinin öngörülebilir ve tutarlı olması çok önemlidir. Bağımlı bir gencin en çok ihtiyacı olan şey sağlam ve sağlıklı sınırlardır; çünkü bağımlılık bir sınır problemidir ve birçok sınırsızlığı da beraberinde getirir. Çizilen sınırların makul ve tutarlı olması ise çok önemlidir. Aile bir sınır çiziyorsa bunu her detayına kadar belirlemeli ve eğer genç bu sınırı aşarsa sonucunda ne olacağını bilmelidir. Bununla birlikte sınırlar cezalandırıcı bir yerden değil, anlamlı bir zeminde oluşturulmalıdır. İkinci olarak, gence yaşına uygun sorumluluklar verilmelidir. Bağımlılık problemi yaşayan gençler kendi hayatlarının sorumluluklarını almakta zorlanırlar ve bu nedenle ailelerinin onların sorumluluklarını yerine getirdiklerini sıklıkla görürüz. Bu çok iyi niyetle yapılan bir davranış olsa da iyileşmenin önünde bir engeldir. Bir diğer önemli nokta ise ilişkidir. İyileşme için ailenin çatışma çözme becerisinin iyi olmasını, çocuğuyla destekleyici ve sıcak bir ilişki geliştirebilmesini bekleriz. Elbette ki bağımlılık zor ve yıpratıcı bir süreç olduğundan zaman zaman aileler bu davranışları sergilemekte zorlanabilirler. Zorlandıkları noktada ise yardım almak, hem onlar hem çocukları için kıymetli ve gerekli bir adımdır. Yeşilay Danışmanlık Merkezlerinde biz bağımlılık problemi yaşayan gençlerin ailelerine bu anlamda danışmanlık hizmeti veriyoruz.”
SOSYAL AKTİVİTELER GENÇLER İÇİN KORUYUCU
Klinik Psikolog Sena Nur Özdemir sözlerini şöyle tamamlıyor: “Ailelerin gençleri bağımlılıktan uzak tutmak için yapacakları en önemli şey çocuklarıyla sağlam, güvenli ve sağlıklı sınırları olan ilişkiler kurmaktır. Her iki ebeveynin de çocuğu için gerektiğinde orada olduğunu hissettirmesi, onu gözlemlemesi, bir problem olduğunda onunla konuşabilmesi gerek. Gencin ise problemlerini paylaşabileceğini ve paylaştığında da ailesinden destek görebileceğini hissettiği bir ilişki içerisinde olması çok önemli. Ailenin gence duygularını düzenlemesi konusunda yardımcı olması, zor durumlarla sağlıklı bir biçimde nasıl başa çıkabileceğini öğretmesi, bunu yapmakta güçlük çekiyorsa da çekinmeden destek almak konusunda teşvik edici olması önemsediğimiz hususlar. Bunlarla birlikte gencin aile dışında sosyalleşebileceği, bağ kurabileceği güvenli alanların ve insanların varlığı, okulla bağının kuvvetli olması, sanat ve spor gibi çeşitli aktivelerle uğraşması oldukça koruyucudur. Özetle gencin kendisiyle, ailesiyle ve sosyal hayatla bağı ne kadar sağlamsa bağımlılık riskinin o kadar azaldığını söyleyebiliriz.”
KLİNİK PSİKOLOG SENA NUR ÖZDEMİR KİMDİR?
2016 yılında İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümünden mezun oldu. 2019 yılında, yine aynı üniversitenin Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programından mezun olarak Klinik Psikoloji uzmanlığını aldı. Bununla birlikte Varoluşçu Akademi’de Temel ve İleri Varoluşçu Analiz eğitimlerini tamamladı. 2019 yılından itibaren Yeşilay Danışmanlık Merkezinde alkol, madde, kumar ve internet bağımlılığı alanlarında çocuk-ergen ve yetişkin gruplarla psikoterapi çalışmaları yürütüyor. YEDAM Çocuk-Ergen Çalışma Grubu’nun Koordinatörü olan Özdemir’in çalışma alanları ise travma, ilişkisel sorunlar, psikolojik kökenli bedensel hastalıklar, kayıp ve yas süreçleri, madde kullanım bozuklukları ve davranışsal bağımlılıklardır.