Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1047
Bağımlılık
Anne Babaya Güvenli Bağlanma Bağımlılıktan Korur
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Muhammed Tayyib Kadak’a göre, “bağlanma”nın niteliği insanın kişiliğini oluşturup hayatına olumlu ya da olumsuz yönde bir rota çiziyor. Doç. Dr. Kadak, “Anne-babası ile güvenli bağlanma ilişkileri kuramayan gençler madde kullanmaya daha yatkın olabiliyorlar.” diyor.
Çocukluktan yetişkinliğe uzanan dönemde “güvenli bağlanma” sürecini açıklar mısınız?
Güvenli bağlanmayı tanımlamadan önce bağlanma teorisinden ve Bowlby’den bahsetmeden olmayacağını düşünüyorum. Özetle bağlanma kuramı, sosyal bir varlık olan insanın çevresindekilerle kurduğu bağlantı üzerine inşa edilmiştir. Bowlby'e göre, “güvende hissetmek” ve emosyonel regülasyonu sağlamak için insanların diğer insanlara bağlanmaya ihtiyacı vardır. İlk bakıcıları ile girdikleri etkileşim aracılığıyla çocuklar, kendilerinin ve başka insanların zihinsel temsillerini geliştirir ve bu temsiller duyguların ve davranışların düzenlenmesi ile kişiliğin gelişimini etkiler. Bowlby, temel bakıcılar ile kurulan zihinsel modellerin yaşam boyu sürdüğünü ve diğer önemli ilişkilerin de niteliğini etkilediğini öne sürer. Yine Bowlby’e göre herhangi bir fiziksel ve psikolojik tehditte bağlanma sistemi aktif olur ve kişi kendisine destek ve güven veren kişi ile olan ilişkisine yönelir. Bu yüzden de bağlanma sistemi her türlü stresöre karşı kaygı giderici ve duygulanım düzenleyici bir etki göstermektedir. Güvensiz bağlanma, psikopatoloji gelişim riskini artıran faktörlerden bir tanesidir. Bağlanmanın güvensiz oluşu, yetişkinlik döneminde anksiyete, depresyon, sınır kişilik bozukluğu, davranım bozukluğu, madde kötüye kullanımı, antisosyal kişilik bozukluğu ile ilişkilendirilmiştir.
GÜVEN TEMELLİ BİR BAĞ KURMANIN ÖNEMİ
Ailenin bu süreçteki rolü nedir?
Güvenli bağlanma sürecinin nasıl oluştuğunu anlatmaya çalışırsak, öncelikle dünyaya yeni gözlerini açmaya çalışan ve çaresiz şekilde bakıma, kollanmaya, beslenmeye, sıcak tutulmaya ihtiyaç duyan bebeğin anne ile kurduğu ilişkiye odaklanmak gerekir. Anne derken aslında bebekle ilgilenen ve birincil bakım vereni kastediyorum ve genelde de anne olduğu için anne diyorum. Temel bakım veren kişi, bebeğin hem fiziksel hem de ruhsal ihtiyaçlarını anlayıp gerekli olanları gereği kadar vermeye devam edebildiği sürece yaşamın ilk yılında bakım veren ile bebek arasında güven temelli bir bağ kurulur. Burada çocuğun beklentilerini anlayabilmek, sıkıntıları çözebilmek, acıktı ise karnını doyurmak, altını ıslattı ise bezini değiştirmek gibi en temel ihtiyaçlar yanında bebeği şefkatle sevmek, tensel temas ile bebeği teskin edebilmek, yaşadığı sancıları hafifletmeye çalışmak, bebeğin her daim yanında olduğunu hissettirebilmek gibi ruhsal ve duygusal ihtiyaçlarını da “yeterince” karşılayabilmek önemlidir. Zaman içinde bebeğin, annesinden ayrışmaya başlayıp etrafını araştırırken, ara ara bakım verenini öncelikle fiziksel ama dahası iç dünyasında da yanında hissetmesi önemlidir. Örneğin, parkta oyun oynayan bir çocuk oyuna dalıp bir şeylerle meşgulken dahi ara ara annesine göz ucuyla bakarak yakınında mı diye gözetler.
Sanki çocuk ile annesi arasında görünmez bir ip ile belli bir mesafe korunmaktadır. Bu ip aslında bağlanmanın bir sembolü gibidir. “Güvenli bağlanma” zamanla, çocuk büyüdükçe çocuğun iç dünyasında bakım verenin sevgisini, güvenini hissetmesini ve çocuğun yalnız başına oynayabilmesini, okul veya başka bir alanda bir süreliğine yalnız kalabilmesini sağlamaktadır.
“BAĞLANMA ÖRÜNTÜSÜ YAŞAM BOYU DEVAM EDER”
Bağlanma davranışı bebeklik, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde değişiklik gösterir mi?
Aslında temelde bağlanma davranışının değişmediğini söylersek yanlış olmaz; ancak her yaş ve dönemde bağlanma örüntüsünün görünümü farklılık arz etmektedir. Örneğin, güvensiz bağlanma örüntüsü gelişmiş bebekte annesinin yanında ayrılamama, ondan ayrı kaldığında hiç kimse tarafından teskin edilememe, ayrılma kaygısı belirtileri ortaya çıkarken; yetişkinlikte iş ya da yakın arkadaşları, eşi ya da sevdiği kişi ile yaşadığı sorunlarda uyumsuzluklar, sinirlilik, sürekli arama, sürekli beraber olma isteği, ulaşamadığında kötü şeyler olduğunu düşünme gibi durumlar görülebilir. Çeşitli örnekler bize, ilk dönemde kurulan bağlanma örüntüsünün etkisinin yaşam boyu sürdüğünü düşündürmektedir. Tabii kişilerin duygu, biliş ve davranışlarının farkındalığı arttıkça daha sağlıklı iletişim ve etkileşime girmeye çalıştıkları da görülmektedir.
Bağlanmanın bireyin kişiliğinin oluşmasındaki etkisi nedir?
Bağlanma, temel olarak kişinin ilk deneyimleriyle şekillendiği için, insanın kendisi, diğer insanlar ve dünya ile kuracağı etkileşimi derinden etkilemektedir. Bu nedenle, kişinin dünyaya gelirken getirdiği fıtri özelliklerinin daha zenginleşmesini sağlayabileceği gibi; mevcut olan özelliklerin güçsüzleşmesine de yol açabilir.
Bu nedenle de ister istemez insanların yaşları ilerledikçe çevre ve diğer insanlarla kurduğu ilişkilerde kaçıngan, tutarsız, aşırı düşkün, duygusal olarak mesafeli gibi farklı tutumlar izledikleri görülebilir. Aslında bu davranışların bebeğin ilk dönemde bakım vereni ile kurduğu bağlanmanın bir tezahürü olduğunu düşünebiliriz. Yani kişi her an, geçmişte yaşadığı güvensiz bağlanma örüntüsünün getirdiği duygusal iniş çıkışları farklı bağlamlarda yeniden deneyimler.
“BAĞLANMADA ‘GÜVEN’ ANA DUYGUDUR”
Bağlanma kavramı ile güven arasında nasıl bir etkileşim mevcut?
Bağlanma kuramında bakım veren ile kurulan ilişkinin temel duygusu ya da alametifarikası “güven”dir. Bebek ne kadar tutarlı, kapsanmış, korunmuş bir bakım alırsa o kadar güvenli bağlanma gerçekleşir. Tabii burada annenin kendi hayat öyküsünün getirdiklerinin de ister istemez ciddi bir etmen olduğunu unutmamak gerekir. Eskiler “Dedesi koruk yediğinde torununun dişi kamaşırmış.” derler. Ancak insan ruhu yapısı gereği dinamik olduğu için, her daim eskilerin kalıntısı etkisi altında kalsa da, yeni bir etkileşim ağında da var olmaya çabalar.
UYUMSUZLUK VE STRESLE BAŞA ÇIKAMAMA
Çocukluk döneminde yaşanan olumsuzluk ve güvensizlikler ileriki yaşlarda ne gibi hasarlara yol açıyor?
Güvenli bağlanma biçimine sahip gençler, aile ve arkadaşlarıyla daha fazla uyumlu, kendilerine ve başkalarına daha çok güvenen ve daha az sosyal problemler yaşayan kişilerdir. Güvensiz bağlanmada ise genç, daha az uyuma sahiptir ve kendi duygularını düzenlemede daha az beceriklidir. Stresle başa çıkması gerektiğinde daha az dayanıklıdır. Bağlanma kişinin sosyal ilişkilerdeki başarısını ve hayatın güçlüklerine uyum sağlama gücünü belirlemektedir. Güvensiz bağlanma biçimleri olan kaygılı/ikircikli bağlanma, anksiyete bozuklukları ve depresif bozukluklarla ilişkilendirilirken; kaçıngan bağlanma davranış bozukluğu gibi patolojilerle ilişkilendirilmiştir. Dağınık bağlanmanın (dezorganize/dezoryante) ise dissosiyatif bozukluklarla birlikteliğinden söz edilmiştir. Güvensiz bağlanma çocuğun çevreyi araştırma davranışına ket vurarak bilişsel gelişiminde olumsuzluğa yol açabilir. Özellikle dezorganize bağlanma örüntüsüne sahip çocukların zihinsel işlevlerinin gelişiminde bir azalma, kalıcı dil bozuklukları ve zayıf motor becerileri ve sosyal davranış görülmektedir. Bunun yanında panik bozukluk, sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu ve kronik ağrı bozukluğunun güvensiz bağlanma biçimiyle ilişkileri çeşitli araştırmalarda gösterilmiştir.
Bağımlılık ve sonrasında bağlılık-bağımlılık ilişkisinden bahsedebilir misiniz?
Bağımlılık; kişinin bir maddeye veya eyleme ilişkin olarak kurmuş olduğu bir bağ içerisinde meydana gelen ve bireyin bağımlılık duyduğu maddeye ulaştığı zaman geçici bir rahatlama hissetmesi ve bir süreliğine iyi olmasıdır. Bağımlı kişi kullanmış olduğu nesneler ya da yapmış olduğu davranışlar üzerinde kontrolünü yitirir ve o olmadan hayatını sürdüremez. Bağımlılık tanımından anlaşılacağı üzere, artık yalnızca alkol, madde, tütün ve benzeri ürünlere bağımlılık değil, davranışsal bağımlılıkların da olduğunu belirtmek gerekir. Davranışsal bağımlılık içinde kumar oynama, bahis oynama, çevrim içi-çevrim dışı bilgisayar oyunu oynamanın yanı sıra akıllı telefon, internet, alışveriş gibi hayatın bir çok alanı yer alabilmektedir. Özetle bağımlılık, yoğun arzu duyma durumunun sürekli devam etmesi ve kişilerin bedensel, toplumsal, psikolojik ve finansal yönden tahrip edici neticeleri olmasına karşın maddeyi kullanmaya veya eylemde bulunmaya yönelme hali şeklinde ifade edilebilir.
AİLE HAYATI VE BAĞIMLILIKLAR
Madde kullanımına zemin hazırlayan risk faktörlerini dikkate alırsak, bireyin; aile durumu, aile içi ilişkileri, aldığı eğitim, sosyal çevresi bağımlılık davranışının görülmesine nasıl ve ne derecede etki eder? Madde kullanımı bozukluğunun altında yatan nedenlerden biri de genetik zemindir. Bu açıdan bakıldığında ailesinde madde kullanımı olan ergenlerde madde kullanımı daha sıktır. Bu duruma ek olarak bu ailelerde sosyoekonomik sorunlar, kaotik aile yapısı, aile işlevinde bozukluklar, duygusal ve fiziksel istismarlar, ihmal, aile içi çatışma ve şiddet sıklıkla gözlemlenir. Duygusal açıdan birbirlerini desteklemek yerine zarar verme hali sık görülür. Bu ailelerde genellikle akademik başarısızlık fazladır ve akademik ilgi azalmıştır. Kaotik ailede yetişen ergenler arkadaş çevresine daha yakın hissederken maalesef sıklıkla kendilerine zarar verecek bir çevrenin kucağına düşerler.
Ergenlikte görülen bağımlılıklarla bağlanma arasındaki ilişkiyi açıklar mısınız?
Etiyolojisinde genetik ve çevresel etkenlerin yer aldığı madde kullanım bozukluğunda, bağlanma biçiminin de önemli olduğu belirtilmiştir. Örneğin, erken dönemde bakım verenle kurulan bağlanma biçiminin yetişkinlik yıllarında madde kullanımını öngörebileceği bildirilmektedir. Bireysel gelişime olumsuz etki eden etkenler bağımlılığa yatkınlığı artırır. Anne-babası ile güvenli bağlanma ilişkileri kuramayan gençler, riskli davranışlara özellikle de madde kullanmaya daha yatkın olabilirler. Bu noktada hem kendilerini rahatlatmak hem de sorunlardan kaçmak/kaçınmak için maddeye yönelebilirler. Madde deneyimleri olan ergenler ailesi ile sıcak, yakın, merhametli ve kollayıcı bir ilişki kuramadıklarında bağımlılığa daha kolay geçiş yapabilirler.
DOÇ. DR. MUHAMMED TAYYİB KADAK KİMDİR?
2005 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 2011 yılında Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalında ihtisasını tamamladı. Otizm, dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), çocuk ve ergenlerde bilişsel gelişim üzerine bilimsel araştırmaları bulunmaktadır. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Muhammed Tayyip Kadak, Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi’dir. Doç. Dr. Kadak, evli ve bir çocuk babasıdır.