
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, hatta..
Ali Rıza Kart, icat ettiği “teriha” sanatıyla insanların çöp diyerek attığı kağıtları bir sarraf titizliğiyle işleyip takı başta olmak üzere çeşitli özel tasarım objelere dönüştürüyor. Eserlerini oluştururken yalnızca atık kağıt kullandığını söyleyen Kart’a göre bu yaptığının adı “ileri dönüşüm”. Kağıdın altın kadar değerli bir malzeme olduğunu vurgulayan Kart’ın en büyük hayali ise gelecekte bu sanatın Türkiye’nin adıyla birlikte anılması...
Teriha sanatını nasıl icat ettiniz?
Benim elimde her zaman bir kağıt parçası olur ve onunla oynarım. Bu obsesif bir karakter davranışı, yoksa tırnaklarımı yoluyorum. Bundan 25 yıl önce televizyon seyrederken yine oynadığım kağıtları büküp büküp yan tarafa koymuşum. Bir ara gözüm o kağıtlara ilişti ve onların rengarenk ambiyansı çok hoşuma gitti. “Keşke daha dayanıklı bir malzeme olsa. Bunlardan ne güzel kolyeler, tespihler olur.” diye düşündüm. Eskişehir Hava Hastanesinin İnşaat Şube Müdürlüğü’ndeki görevim dolayısıyla bir inşaat altyapım var. “Acaba bu kağıdı vernikle birleştirsem nasıl olur?” diye düşündüm ve büktüğüm kağıtları vernikledim. Kağıdın vernikle uyumunu gördükten sonra yavaş yavaş ve acemice uygulamalar yapmaya başladım ve kendime bir tespih yaptım.
“Teriha” ismini nereden buldunuz?
Benim yaptığım sanat dalı atık kağıdın kullanımıyla ilgili. Satın alarak kağıt kullanmıyorum. İnsanlar bol miktarda kağıt atıyorlar! Öyle inanılmaz kağıtlar atıyorlar ki çocukluğumdan beri o kağıtlara kıyamıyorum. Aslında benim yaptığım, insanların buruşturup attığı kağıdı alıp bir kuyumcunun vitrinine koymak. “Teriha” ismini koyarken bunu “kağıdın ölüp yeniden dirilişi” olarak değerlendirdim: bir nevi kağıdın ahireti aslında. Teriha kelimesi de ahiretin tersten okunuşudur. Kağıt ölmüş ve onu çöpe atmışlar. Ben de o çöpü alıp ileri doğru dönüştürmüşüm. Geri dönüşümden ziyade ileri dönüşüm haline gelmiş. Ölmüş bir kağıdı tekrar hayata kazandırmak kağıdın ahireti gibi geldi bana. Bu nedenle ahiret kelimesini tersten okuyarak sanatıma “teriha” ismini verdim.
KAĞITTAN ORKESTRA HAYALİ
Kağıttan ne tür eserler yapıyorsunuz?
Takılar, tespihler yapıyorum ve bunlar tamamen kullanılabilir ürünler. Ayrıca Osmanlı saraylarında bulunan sehpa süsü, büyük obje ve tabak gibi nesneler de yapıyorum ancak bu tür ürünleri yapmayı çok sevmediğimden daha az yapıyorum. En çok yapmak isteğim kağıttan bir orkestra tasarlamak. Kağıttan bir ney yaptım ve neyzen bir üstada dinlettim. Bana “Orijinale çok yakın bir ses yakalamışsın.” dedi. Bunu duymak çok önemli, çünkü ben enstrüman yapmaktan anlamam. Kırık bir ney buldum ve onun boğumunun, deliğinin nerede olduğuna bakarak orijinale yakın bir ses yakaladım. Bunu yapınca “Demek ki kağıttan her şeyi yapabilirim.” diye düşündüm. Bir keman da yapmak istiyorum ama bunun için atölye şartları gerekiyor. Ben ürünlerimi evde yapıyorum; maalesef bir atölyem olmadığı için projelerim düşüncede kalıyor. Ama yapabilir misin diye sorarsanız cevabım “Evet yapabilirim.” olur. Bu sanatın aslında bir ucu yok. Örneğin elinizde bir altın olsa onunla neler yapabilirsiniz? İşte elinizin altında ha altın var ha kağıt… Kimse beni kağıdın altından daha az değerli olduğuna inandıramaz. Benim için kağıt altın kadar kıymetli bir malzemedir.
Eserlerinizi oluşturmak için ne tür bir kağıt kullanıyorsunuz? Esere göre kağıt türü farklılık gösteriyor mu?
Aslında bu sorunun tek bir cevabı var: Atık kağıtlar kullanıyorum. Kağıdın türü, türevi ne olursa olsun her birinin bir kullanım alanı var. Duvar kağıdını da kullanıyorum, gazete kağıdını da... Gazete kağıdından bir tespih yapmak istediğiniz zaman zayıf bir kağıt olduğu için çok uzun kesmeniz gerekiyor bu da sizi çok daha fazla oyalıyor. Kağıtların türü ve türevine göre ne yapmam gerektiğine karar verip ürünü oluşturuyorum. Kullandığım kağıt türünün gazete veya dergi olmasının hiçbir önemi yok. Tek şart atık kağıt olması.
Atık kağıtları nasıl temin ediyorsunuz?
Çarşıya çıkıyorum. Yol kenarına öyle bir kağıt atmışlar ki onu bırakıp geçemiyorum, alıyorum. Topladığım kağıtların temiz olması gerekiyor. Hangi kağıttan ne yapacağınıza karar vermek konusunda zamanla bir fikriniz oluşuyor. Bu tamamen tecrübeyle ilgili. Kağıdı bulduktan sonra ondan ne yapmam gerektiğine yolda karar veriyorum. Öte yandan benim teriha sanatında oluşturduğum bine yakın teknik mevcut. Bu tekniklerin tamamını deneme-yanılma yoluyla oluşturdum.
BİR HAFTADA BİTEN DE VAR ALTI AY SÜREN DE...
Eserlerinizin üretim sürecinden bahsedebilir misiniz?
Bir tespih bir haftada bitiyor; başka bir tespih altı ayda bitiyor. Birincisi üretimde vernikleme süreci var. İlk iki kat verniklemeden sonra her kat vernik özel bir çaba gerektiriyor. Her gün iki saatinizi bu işe harcayacaksınız. Tespihteki 33 tane ve diğer tanelerle birer evlat gibi ilgileneceksiniz. Verniğe daldırıp çıkarıyorsunuz, oluşan hava kabarcıklarını teker teker patlatıyorsunuz. Ve bu işlemi 30 kat yapıyorsunuz. Örneğin altı ayda biten tespihime 30 kat vernikleme işlemi yapmıştım.
Birinci kat vernikleme altı saat bekliyor. İkinci kat 12 saat, üçüncü kat 48 saat ve dördüncü kat bir hafta bekliyor. Bu bekleme süreçlerinde ürünleri takip ediyorsunuz. Oda sıcaklığında kurutma yapmanız gerekiyor. Fön makinesiyle kurutma işlemini asla yapamıyorsunuz. Bol vernik koyduğunuz için ürünün bir tarafı ezilirken diğer tarafı bombeli kalabiliyor. Bu tür durumların olmaması için dikkat etmeniz gerekiyor. Bunların hepsi tecrübe edilerek öğrenilmiş teknikler.
İnsanların bu sanata yaklaşımı nasıl?
Yaptığım materyallerin kağıttan olduğunu öğrendiklerinde insanların çok büyük bir şaşkınlık yaşadığına ve terihaya teveccühle yaklaştıklarına şahit oluyorum. Özellikle kadınlar bu sanatı yapmayı çok istiyorlar.
Teriha yapılması zor bir sanat mı peki?
İnsanlar gelip “Hocam biz de bu sanatı yapabilir miyiz?” diye soruyorlar. Bu sanat aslında herkesin yapabileceği bir sanat. Ancak herkese göre bir uğraş değil. Bazı insanlar çabuk sıkılırlar. Bu sanatı yapacak insanların sabra ihtiyacı var. Kur’an’da buyurulur ki; “Allah sabredenlerde beraberdir.” Sabır olduğu sürece teriha sanatını yapmakta bir sıkıntı yok. Ayrıca benim terihayla ilgili olarak hiçbir sırrım da yok. İsteyenlere bildiğim her şeyi öğretiyorum. “Bunları öğrettim ama bunun bir püf noktası var onu öğretmeyeyim.” demiyorum.
“SADECE ÜLKEMİN İNSANINA ÖĞRETİRİM”
Teriha sanatını öğretmek için kurslar düzenliyor musunuz ya da iş birliği yaptığınız kurumlar var mı?
Şu an itibarıyla çalıştığım bir kurum yok. Bazen belediyelerden talepler geliyor. Herhangi bir belediye bana taleple geldiğinde mümkün olduğunca onları reddetmemeye, kırmamaya çalışıyorum. Vaktim müsaitse bu sanatı mutlaka insanlara aktarmaya çalışıyorum. Fakat benim şöyle bir şartım var: Bu sanatı sadece kendi ülkemin vatandaşına öğretirim. Mesela İngiltere’den akademik seviyede bazı teklifler aldım. “Ne istiyorsanız gelin karşılayalım. Bu sanatı burada öğretin.” dediler. Memleketimin insanı dururken yabancı bir memlekette bu sanatı öğretmek istemedim; çünkü baklavamıza bile Yunanistan sahip çıkmaya çalışıyor. Yaptığım sanat belki şu an geleneksel bir sanat değil ama belki 100 yıl sonra geleneksel bir sanat olacak. Ben gelecekte bu geleneksel sanatın bir İngiliz tarafından sahiplenilmesini istemiyorum. Memleketime ait bir sanat olsun istiyorum.
Terihayla ne tür bir farkındalık oluşturdunuz?
Yeni bir sanat meydana getirmişsiniz ve bunu insanlara tanıtmak istiyorsunuz. Bunun en iyi yolunu kendimce düşündüm ve “Bunu üniversitelerle konuşmalıyım.” dedim. Üniversite seviyesindeki gençlere güzel sanatlar, takı tasarım bölümlerinde küçük workshop’lar düzenledim. Ama maalesef bazı üniversitelerde “Bu işi ben yapmıyorsam asla kıymetli değildir.” şeklinde bir yaklaşım sezinledim. Bu düşüncenin akademik seviyede olması gerçekten çok üzücü. Yaptığım sanatla pek çok festival, fuar gibi etkinliklere katıldım. Televizyonlara röportajlar verdim. İnsanların çok büyük ilgisiyle karşılaştım. Yaklaşık iki sene kadar önce atık kağıt konusuyla alakalı bir etkinlikte Emine Erdoğan Hanımefendi ile karşılaştım. Kendisi de çalışmalarımı yakından inceledi. Kendisine ve yanındaki bakanlar ve bakan eşlerine kısa bir sunum yaptım.
Kağıttan orkestra yapma hayalinizi anlatabilir misiniz?
Enstrüman yapmaktan hiç anlamam ancak müzik kulağımın iyi olduğunu düşünürüm. Birkaç tane ney yaptım ve oldu. Aklımda hep bir keman yapma düşüncesi var. Nasıl yapacağımı kafamda tasarladım. Teller gerildiğinde keman sapı 30 kilogram yük çekiyor. Onu tamamen kağıttan yapıyorsunuz. “O yükü çektirmeyi başarabilir miyim?” diye düşünüyorum ve zihnimde yapıyorum. Sadece takı veya enstrüman yapayım diye bir düşüncem de yok. Örneğin bir üniversite bana “Kağıttan arabayla ilgili bir şey yapabilir miyiz?” fikriyle geldi. Tampon yapılabilir diye düşünerek minyatür bir örnek yapmıştım. Aslında sadece bir fikir. Buradan başlayarak kim bilir daha neler yapılabilir? Akıl akıldan üstündür. Terihayı öğretirken de çok şey öğreniyorum. Türkiye’de bir kağıt okulu olması gerektiğini düşünüyorum. Ülkemizde dünya çapında bilinen pek çok kağıt üstadı var.
Temiz çevre ve atıkların değerlendirilmesi konusunda ne tür mesaj vermek istersiniz?
Kağıdı atan insan o kağıdın çok değersiz bir malzeme olduğunu düşünüyor. Ve siz o atık kağıdı alıp bir kuyumcu vitrinine koyabiliyorsunuz. Doğa çöp üretmez; çöpü insan üretir. Çöpü ne kadar az üretirsek doğadan o kadar çok faydalanabiliriz. Mesele doğaya sahip olmak değil; mesele torunlarımıza, bizden sonra gelecek nesillere nasıl bir doğa bırakacağımız... Onlara ev, araba, mal bırakmak istiyoruz; hâlbuki arabasıyla gidebileceği bir piknik alanı olmadıktan sonra o arabanın ne kıymeti var…
VASİYETİNİ KENDİ YAPTIĞI TESPİHE YAZDI
Eserlerinizin her biri biricik ve bu eserlere bir anlam yüklüyorsunuz. Vasiyetinizi yazdığınız bir tespihiniz varmış hatta. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bir ürüne sahipseniz o bir mal değildir; kıymeti vardır. Örneğin saatinizin sizin için manevi bir anlamı varsa o saat isin için dünyanın en pahalı saatinden daha kıymetlidir. Eserlerimi yaparken bazı kolyelerin içine küçük hikâyeler yazarım. Kimsenin bilmediği hikâyeler... Bir gün bir arkadaşım evlilik teklifinde bulunacağını söyledi ve nasıl bir teklif yapabileceği konusunda ona fikir vermemi istedi. Bu arkadaşım için bir yüzük yaptım ve içine de “Benimle evlenir misin?” yazdım. Yüzüğü kız arkadaşına hediye ettikten sonra Amerika’ya gitmiş ve oradan telefon ederek “Yüzüğü kır.” demiş. Kız arkadaşı yüzüğü çok sevdiğini ve kıramayacağını söyleyince “Kırmazsan içindekine de ulaşamazsın.” demiş. Kız yüzüğü kırmış ve içindeki notu okumuş. Arkadaşım ve yüzüğü hediye ettiği kız şu an evliler.
Bahsettiğiniz tespihimi yaparken de vasiyetimi içine yazdım. Vasiyetten kastım mal varlığımı kime bıraktığım değil tabii ki. Kastettiğim öğütlerim. Evlatlarıma “Öldükten sonra nasıl bir söz söyleyebilirim?” diye düşündüm ve tespihimin içine tek tek yazdım. Sadece ben ve Allah biliyor yazdıklarımı. Ne zaman ki hak vaki olacak o zaman tespihin tanelerini bir çekiçle kıracaklar ve içindekileri okuyacaklar. O söze ancak bu şekilde ulaşabilecekler. “Baba yadigârıdır kıyamayız.” diyorlar ama ilk ders budur. Baba yadigârı da olsa dünya malıdır. “Eğer baba yadigârı gibi kıymetli bir şeyden vazgeçmezsen babanın sözüne asla ulaşamayacaksın…” Kendi içinde büyük bir anlamı var bunun.
Teriha sanatını siz icat ettiniz. Bu nasıl bir duygu?
Ben sadece öldükten sonra hayırla anılmak istenen bir adamım. İnsanlar benim için “İyi adamdı.” desinler isterim. Bu sanat ben öldükten sonra başka bir isimle de anılabilir. Ben sadece ülkem, memleketim adına bir değer olsun istiyorum. Bu sanat benim ülkeme ait olsun istiyorum. Bunu çok önemsiyorum. Benim ismin varsın olmasın. Türkiye, Eskişehir, Ankara, İstanbul denilsin. Adına ne denirse denilsin ama ülkemin ismiyle anılsın.
İnsanlar eserlerinize nasıl sahip olabilirler?
Eserlerimi almak isteyenler bana ulaşıp alabiliyor. Festivallere gittiğimde de alıyorlar. Anlaşmalı olup satış yaptığım Amerika’da bir kuyumcu arkadaşımız var. New York’tan gelir ve eserlerimi benden alıp gider. Daha yeni Gaziantep’ten bir arkadaşımız eserlerimi satmak için benden ricada bulundu; ürünlerimi ona da verdim. Yurt içinde ürünlerim yalnızca Gaziantep’te satılıyor. Eserlerimin bir yerde satılmasını da çok istemiyorum aslında; ama çalışmalarımı almak isteyenler internetten adımı arattıklarında sosyal medya hesaplarımı görüp oradan bana ulaşabilirler.