Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1062
Yaşam
Az Çoktur!
Gündelik hayat telaşı içerisinde tüketim odaklı anlayış, zihinsel ve fiziksel meşguliyetlerle birlikte dijital karmaşanın da hayatımıza dahil olması, kaygıya, huzursuzluğa ve zihinsel karışıklığa sebep oluyor. Minimalizm, Türkçesiyle sadelik, bu karmaşıklığın içinde kişiye alternatif bir yol sunan bir hayat tarzı olarak karşımıza çıkıyor.
The Minimalists belgeseli minimalist yaşam tarzını şöyle özetliyor: “Minimalizm, özgürlüğü bulmanıza yardımcı olabilecek bir araçtır. Endişeden ve depresyondan kurtuluştur. Hayatlarımızı etrafında kurduğumuz tüketim kültürünün tuzaklarından kurtulmaktır. Yani gerçek özgürlüktür. Sanılanın aksine tüketime tamamen karşı değildir; mutsuzluğu getiren yanlış tüketime yapılan bir eleştiridir.” Kökenleri binlerce yıllık eski kültürlere dayanan, tüm dini inançların temelinde var olan sade yaşam felsefesi; zihinsel, ruhsal ve fiziksel dağınıklığı ortadan kaldırarak asıl önemli olana yer açmayı temel alan alternatif bir yaşam tarzı.
BERRAK BİR ZİHİN MUTLULUĞUN YOLUNU AÇIYOR
Son 20 yılda sanattan modaya, mimariden müziğe kadar hayatın her alanında kendine yer edinen popüler bir akım olan minimalizm kavramının özünde eşyaların insan zihninde tıpkı evdeki işgal ettiği alanlar gibi yer kapladığı, fazla olan her şeyden kurtulunca insan zihninin berraklaşacağı fikri yatıyor. Bu yönüyle minimalizm, vadettiği sakin, sade yaşamın beraberinde daha mutlu ve başarılı bir hayat getireceği inancıyla, modern çağın yorucu koşturmacasından bunalan insanlar için cazip bir yaşam stili.
Bu kavram gündelik hayatın rutinini insanlar için daha kolay bir hale getirmeyi hedeflerken, bir yandan da toplumların ve devletlerin benimseyeceği ideolojik fikirleri içeren kapsamlı bir felsefe. Alternatif bir hayat tarzı olarak bakıldığında bireylerin temel ihtiyaç malzemelerini belirleyerek geri kalan eşyaların hayatlarından çıkarılmasını kapsayan bu akım, büyük düşünüldüğünde kitlelerin ve devletlerin bazı zorunluluklar sebebiyle uygulanmasını teşvik edeceği bir politikaya dönüştürülebilen bir ideoloji. Bu sebeple aslında gayet basit bir mantığı olan fakat günümüz sosyal medya kullanıcılarının kendilerine içerik malzemesi olarak tercih etmesiyle yanlış anlaşılan minimalizm; beyaz duvarlar, bej bir kanepe, ahşap bir yemek masası ve yeşil bitkilerden oluşan bir ev dekorasyonundan çok daha fazlası aslında. Mimimalizm temelde, toplumlarda yaşanan ekonomik kriz, savaş, pandemi, kitlesel bunalım hali gibi sosyoekonomik ve psikolojik sorunlara karşı çözüm yolu da sunan bir anlayış.
TÜKETİM DAYATMASINA KARŞI ALTERNATİF BİR YAŞAM
Yüzyıllardır farklı isimlerle varlığını devam ettiren minimalizm, son yıllarda sosyal medyada adından sıkça söz ettiriyor; ana akım medya kanallarında belgeselleri yayınlanıyor; hakkında yazılan kitaplar satış rekorları kırıyor. Bu kavram moda, dekorasyon, gıda, teknoloji, güzellik gibi birbirinden farklı alanlarda kullanılan bir akım olarak dikkatleri üzerine çekiyor. İçinde yaşadığımız yüzyılda parlaması aslında bir tesadüf değil; minimalizm hayatımızı çevreleyen tüketim dayatması, satın alma tutkusu ve idealize edilen lüks yaşama karşı alternatif bir hareket olarak en fazla da bugün yaşadığımız tüketim dünyasında kendisine karşılık buluyor.
1950’lerde ABD’de bir kavram olarak var olmaya başlayan minimalizmin aslında Amerika’nın tüketim alışkanlıklarına bir tepki olarak ortaya çıktığı ve görünür olduğu biliniyor. 1960’larda yavaş yavaş kendini gösteren bu hareket evde kullanılmayan, fazlalık olan eşyaların evden atılması gerektiği fikriyle ortaya çıktı. 1990 sonrasında yine ABD’de yükselen ekonomik problemler insanları gerçek ihtiyaçlarına yoğunlaştırmış, bu sebeple bu akım para ile kurulması gereken gerçek bağı tekrar sorgulattı. Bu sebeple bu tarihlerden itibaren minimalizm, birçok kitap ve araştırmayla biraz da mecburiyetten insanların evlerine girmeyi başardı. Bu kavram, geçmişten bugüne kendi içinde bazı formlar değiştirse de, insan hayatının temelindeki bazı sorulara odaklanıyor. İnsanlara öncelikli olarak sorgulattığı bazı konular şunlar: Hayatın anlamı nedir, temel ihtiyaçlar ne anlama gelir, insanın para ve eşyayla ilişkisi nasıl olmalıdır? Minimalizm, yoğunlaştığı bu derin konulara kendi felsefesi içerisinde gündelik hayat pratiklerine uyum sağlayacak şekilde bir cevap veriyor: Az her zaman çoktur. Bu fikir, her gün sayısız linkin kaydırıldığı, indirim günlerinin titizlikle takip edildiği, odaların, dolapların, ofis masalarının doldurulduğu tüketim toplumunun aksi bir söylem. Amerikalı sosyolog Veblen’in de dediği gibi içinde yaşadığımız dönemde insanlar sahip olduğu mallarla sosyal statülerini belli eder; bu sebeple gün içerisinde kullanılan her bir ürün aslında bir sembol anlamına gelir ve bu semboller toplum içerisinde kişinin hangi gruba ait olduğunu gösterir. Bu sebeple teknolojik ilerlemelerle beraber çevrim içi alışveriş kolaylığı, sosyal medya platformlarının kullanımın yaygınlaşması gibi tüketicinin satın almasını oldukça kolaylaştıran uygulamalar günümüz dünyasında kişiye aşırı tüketim dayatması yapıyor. Peki daha fazla eşyaya, dolaplar dolusu rengarenk kıyafetlere sahip olmak, çok para harcayarak lüks markalardan alışveriş yapmak, yaşam alanlarını eşyalar ve sembollerle doldurmak bireylere ve toplumlara mutluluk getirdi mi? Elbette hayır. Tüketim mutluluğa değil, aslında daha fazla ve büyük bunalımlara sebebiyet veriyor. Minimalizm bu noktada devreye girerek eşyalardan, sembollerden, yanlış satın almalardan kurtulduğumuzda zihnimizin berraklaşacağını; yer açılan zihnin gerçekten önemli konulara yoğunlaşacağını, böylece başarı, mutluluk, huzur gibi kavramlara insanın daha kolay ulaşacağını söylüyor. İşte bu sebeple minimalizm, salonun duvarlarını beyaza boyamaktan çok daha fazlası…
SADELEŞMEK GEZEGENİMİZİN DE İHTİYACI
Minimalizm, aşırı tüketimin yol açtığı ve insanlığın karşılaştığı en önemli sorunlardan biri olan iklim değişikliğine karşı da uygulanması önerilen bir felsefe. Minimalizmi yalnızca kişilerin gündelik hayatlarında tercih ettiği sade bir yaşam tarzı olarak değerlendirmek eksik kalacaktır; çünkü bu akımı savunanların birçoğu yaşadığımız ekolojik krize ve dünyadaki karmaşıklığa çözümün “gönüllü basitlik” olacağını söylüyor. Yapılan araştırmalara göre, pandemiyle birlikte bu yaşam felsefesi daha fazla tercih edilmeye başlandı; çünkü evde çok fazla zaman geçirmek zorunda kalan insanlar eşyalarıyla yüzleşmek durumunda kalarak neye neden sahip olduklarını yeniden gözden geçirme ve sorgulama imkânı buldu. Dolap ve oda düzenlemek, ev içerisindeki gereksiz eşyaları kaldırmak, ikinci el eşya satma uygulamalarına artan rağbet bu süreci etkileyen faktörlerden birkaçı.
Minimalist yaşama giriş, kişinin çevresindeki eşyaların hizmet ettiği amacı, ona nasıl bir fayda sağladığı gibi sorgulamalarla başlıyor ve bu aşamada sınıfta kalanların elenmesiyle devam ediyor. Evde ya da iş yerinde gözle görülen dağınıklıkları yok etmek bu yaşam tarzını uygulamadaki ilk adım. Kişinin sosyal yaşantısında yalnızca gerçekten sevdiği az sayıdaki insanlarla vakit geçirmesi, boş zamanlarında gerçekten sevdiği aktiviteleri yapması da minimalizmin önemli aşamalarından. Bu akım daha azıyla yaşamak için yapılan bilinçli bir seçim; ve bu anlayış, hayatın her alanında uygulanabilir olma özelliğine sahip. Gönüllü olarak tüketimi minimuma indirmek, kişiye sadece sade bir yaşam sunmakla beraber bağımlılıklardan kurtulma, kilo vererek sağlıklı bir yaşam sürdürme, bazı psikolojik rahatsızlıkların iyileşmesi gibi faydaları da getiriyor.
MİNİMALİZM BİR TÜKETİM NESNESİNE Mİ DÖNÜŞÜYOR?
Savunucularının olduğu kadar karşı çıkanlarının da olduğu bu kavramın en sık eleştirilen noktası artık felsefi düşünceden çok popüler kültürün bir ürünüymüş gibi piyasada var olması. Kapitalizme karşı fikir olarak doğan minimalizm, bugün geldiğimiz noktada anlayış olarak bu sistemin için dahil olmuş gözüküyor. Yukarıda bahsi geçen tüm kitap, belgesel, seminer ve videoların sahiplerine milyonlar kazandıran ekonomik araçlar olması sadelik fikriyle çelişiyor.
Evlerin nasıl dekore edileceğini, ağzına kadar dolu dolapların nasıl organize edileceğini, büyük kilerlerin nasıl düzenlenmesi gerektiği gibi eşya odaklı düzen pratikleri televizyon programları ve sosyal medya hesaplarında minimalist yaşam tarzı gibi sunuluyor. Sosyal medyada tüketime teşvik ederek günde sayısız alışveriş linki veren, devamlı satın alma dürtüsü uyandıran influencerlar, minimalist yaşam tarzını sığ ve yüzeysel bir anlayışla aktarıyor. Dünyaca ünlü bir televizyon yıldızı dekorasyonuna milyarca dolar harcadığı binlerce metrekarelik evinde lüks kıyafetler içinde gezerken evinin duvarlarını krem rengine boyadığı için minimalist biri olduğu iddia edebiliyor. Bu noktada minimalizmin, popüler kültürün bugün rağbet gösterdiği bir akım olarak karşımıza çıkmasıyla özünü yitirerek bir tüketim nesnesine dönüşme tehlikesi ortaya çıkıyor. Minimalizmle tanıştıktan sonra evinden fazlalıklarını atan kişilerin evde oluşan boşlukları “minimal” mobilyalar satın alarak tekrar doldurulması buna verilecek en iyi örnek olabilir.
Sade yaşam felsefesinin binlerce yıllık kökeniyle beraber bugün popüler bir kavram olarak yaygınlaşmasının en büyük sebeplerinden biri önce bloggerların, ardından tüm sosyal medya kullanıcılarının etkileşim amacıyla bu yeni moda akımını benimsemesi ve buna uygun içerikler üretmesi. “30 gün boyunca alışveriş yapmama”, “Çöpe atmanın 10 kuralı” gibi popüler içeriklerle bu köklü felsefenin bir moda akımına dönüştüğünü görebiliyoruz. Instagram’daki #minimalism hashtag'i, bu kavramın iç mekân tasarımını tasvir ettiğini düşündürüyor çünkü konuyla alakalı milyonlarca görsel iç mekân ve dolap düzenleme ağırlıklı. Basit, sade, pastel tonlarının hâkim olduğu, kısa kısa yazıların yer aldığı, kendi içinde bir uyumun hâkim olduğu minimalizm temalı bir profil çıkartmak için gün içinde saatler harcayan sosyal medya hesapları mevcut. “Minimalist fenomenler” minimalizmi arzu edilen bir dekorasyon nesnesi ve istek uyandıran lüks bir yaşam biçimi olarak sunarak, bu kavramın asıl hedefi olan yanlış tüketim anlayışını kendisinin yeniden üretmesini sağlıyor. Bu ikilemi aşmak ise ancak sade yaşam felsefesini doğru şekilde özümsemekle mümkün.