
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, hatta..
Türk sinemasının iki unutulmaz oyuncusu Sadri Alışık ve Çolpan İlhan’ın oğlu, şair ve yazar Atillâ İlhan’ın yeğeni, oyuncu, şair ve seslendirme sanatçısı Kerem Alışık ile Babalar Günü vesilesiyle çok özel bir sohbet gerçekleştirdik. Babası Sadri Alışık’la olan ilişkisini ve “O benim efendim…” dediği oğlu Sadri Alışık ile olan bağını konuştuk; hayata dair içten paylaşımlarını dinledik.
Sizi geçmiş yıllara götürmek istiyorum. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz? Böyle özel bir ailenin mensubu olmak size neler hissettiriyor?
Babam mesafeli bir adamdı. O hoş sohbet iyi yürekli adam oğluna karşı sertti. Ayaklarımın üzerinde durmam, kendim olabilmem, zorluğu tanıyabilmem için kendine göre böyle bir davranış biçimi vardı. Beni uyurken severdi. Hatta onu bile göstermek istemeden… Ah canım annem nasıl da aramızda bir tampon gibi dururdu. Ben babamın beni yetiştirme şeklinden gayet memnunum. Ben çocukken arkadaşlarımın pek çoğu, apartman görevlilerinin çocuklarıydı. Benim de dostlarım onlar oldu. Ben babamdan bunu öğrendim. Zeytini, üç lokmada katık etmeyi, önüne ne konulursa onu yemeyi öğrenmiş olmak kıymetli. Benim asla ayrıcalıkları olan biri gibi yetişmemi istemedi. Ne de iyi yaptı. Ama bu aileye ait olmanın zorluğunu, gene bu aileden kolaya çevirmeyi öğrendim. Felsefem şuydu; tıpkı Mevlana’nın söylediği gibi “Direnmek yaşamaktır…” Savaşmayı, direnmeyi ve mücadele etmeyi bana ailem öğretti. Kendime de haksızlık etmeyeyim. Şans, insana bütün nimetleri verse de yine de insana onu tadacak burun gerekir. Kötücül, kıskanç, sadece dünyaya gelme şansından dolayı kem gözle bakan zihniyete karşı (ki bugün de bunlarla karşılaşmaktayım zaman zaman da olsa) zorlu süreçlerim oldu. Şöyle bir örnek vereyim; çocukken bile okulda iyi not aldığımda, “E tabii Sadri Alışık’la Çolpan İlhan’ın oğlu, onun için iyi not veriyorlar.” deniliyordu. Tüm bu zorlukların üstesinden geldim. Sanata sarıldım. Sanat her şeyi halleder...
Babanız sanat yaşamında var olmanız için sizi destekledi mi?
En büyük pişmanlığım, babamın oyuncu olduğumu görememiş olmasıdır. Çolpan İlhan, bu konuda bana cesaret veren ve oyuncu olmam için beni yürekten teşvik eden bir anneydi. İkisi de bir yerlerden beni mutlaka görüyordur, duyuyordur. Futbola olan merakım vardı, kendimi futbolda kanıtlamayı düşünüyordum. Zor bir şey böyle bir ailenin ortasına, göbeğine düşmüşsün. Kendini kanıtlamak ve sağlam durabilmek için iki defa yaşamak zorundasın ve dolayısıyla ben önce futbolla kendimi kanıtlayayım derdine düşmüştüm. Oyunculuk da ondan ötürü geç başladı ve babam da bana bıraktı. Deseydi ki “Oğlum git oyuncu ol.” bu bize emir gibi gelirdi, giderdik. Ama o öyle demedi, kendi hür irademe bıraktı. Ben de futbolun içine girdim, o yüzden, o zaman biraz uzadı. Oyunculuğa babamın vefatından sonra başlamam, beni hep sanatın içinde görmek isteyen babama birkaç mısra bırakamamam, onun kalbine sanatımla dokunamamam, sanatsal uğraşlarımı hiç bilememesi, hiç tanık olamaması, sinemde hiç kapanmayan bir yaradır.
Sadri Alışık ve Çolpan İlhan'ın oğlu olmak size nasıl bir sorumluluk yükledi? Babanızla olan ilişkiniz nasıldı?
Sadri Alışık ve Çolpan İlhan’ın oğlu olmak, benim için dünyanın en büyük onuru, gururu... Onlara minnettarım. Benim annem, babam oldukları için ve beni yetiştirirken yaşamın gerçek yüzünü öğrettikleri için… Bazı geceler eve çok geç dönerdim. Babam hâlâ oturuyor olurdu. “Gel bakalım, konuşalım. Neler oluyor, anlat!” derdi. Ben onu öpmeye bile utanırken, nasıl olur da gönül maceralarımı anlatırdım ona? Hemen bir bahane bulur, yatağa giderdim. Çünkü babamdan çok çekinirdim. Ama saygıdandı ona dokunamayışım. Babam, ölüm döşeğindeyken bile ona doya doya sarılamadım. O, benim için güneş gibiydi. İçimi ısıtırdı, aydınlatırdı ama tutamadığım, dokunamadığım bir yerdeydi.
Dijital medya ve ana akım medya rekabetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben rekabet olarak değil çeşitlilik olarak görüyorum. Sektörün alternatif platformlara ihtiyacı var. Yeniliklere ve gelişmelere açık olursak uyum sağlayabiliriz. Bu her sektörde böyle elbette. Dijital platformların çoğalmasının hem sektör çalışanlarının istihdamı hem de Türk kültürünü dünyaya taşımada önemli bir araç olduğunu düşünüyorum; ve ben de takip ediyorum.
Dizi, film, tiyatro olarak değerlendirdiğinizde kendinizi en çok hangi alana yakın hissediyorsunuz?
Ayırmam mümkün değil. Aynı koltuğa birden fazla karpuz sığdırmaya çalışmak zor değil mi diyebilirsiniz. Fakat bizi çalışmak kurtarır. Ben hep buna inandım. Ama çalışmayı hatta yüksek tempoda çalışmayı diyelim, hiç özlemedim. Çünkü özlemek için ikimizin de ayrı düşmesi gerekir. Çalışmak ile ben yol arkadaşıyız. İkimiz de mutluluğun bir varış değil bir yolculuktan ibaret olduğunu iyi biliyoruz. Zaten benim yaşamaktan anladığım üretmek, çalışmak ve yorulmak…
Hayatınızda dayınız Attilâ İlhan’dan feyz aldığınız noktalar neler oldu?
Dayım benim en büyük sırdaşımdı… İlk aşklarımı, ilk şiirlerimi hep onunla paylaşırdım. Sadece kendime ayırdığım şeyleri paylaştığım tek insandı. Onun bana söyleyecekleri hep çok önemli ve değerliydi. Onu dikkatle dinlerdim. O da beni öyle dinlerdi.
Marka bir ailenin marka bir ismi olarak Kerem Alışık kendisini nasıl marka haline getirdi?
Annem ve babam beni prensiplerine, hayat felsefelerine, dünya görüşlerine uygun şekilde yetiştirmek için gereken her şeyi yaptılar. Sevmeyi, inanmayı, güvenmeyi, cesaret etmeyi ve direnmeyi öğrettiler; az şey mi? Ben de içimle, dışımla öğrenmek için kendimi parçaladım.
Oğlunuz Sadri ile baba-oğul ilişkiniz nasıldır? Oğlunuzla nasıl zaman geçiriyorsunuz?
Oğlumla olabildiğince kaliteli ve güzel zamanlar geçirmeye çalışıyorum. Benim kıvancım, benim canımdır o. Annemin, babamın bana öğrettiği sevgiyle seviyorum onu... Sadri benim efendim… Hayata hep gülümseyerek bakar. Bir insanı sevecekse, önce duruşunu, hayata bakışını, hayata kafa tutuşunu, vicdanını, vefasını sevmeli ya insan… Bu tanımlamaya Sadri iyi bir örnek. Öğrendiklerimin ve öğrettiklerimin yansıması budur. Duruşlu, gülüşlü, çabalı ve soru soran bir çocuk olmuştur. Sadri’yle aklınıza gelecek tüm sporları beraber yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Favori dalımız futboldur. Hatta aynı takımda oynarken kaptanlığını da yapmışımdır. Televizyondaki bütün maçları, özellikle Fenerbahçe’nin maçlarını izlemek en büyük eğlencemizdir. Yüzme yarışlarından, iddialı basketbol maçlarına, yaz tatillerinden oyunculuk çalışmalarına uzanan hiç kopmayacak şekilde sıkı bir iletişimimiz var. Yemek yemekten sohbet etmeye, kahve içmekten spor yapmaya giden dostane paylaşımlarımızı, kalbimizde pamuklara sarıp saklarız. Alışkanlıklarımızla yaşayan, alışkanlıklarımızı yaşatan, yanımızı çok severiz. Alışık olduğumuzdan mı acaba… Kardeşim, arkadaşım, öğrencim, hatta bazen de abim olur kendileri… Onunla ilgili sıralamamda oğlum durumu en sonda kalabilir yani…
COVID-19 nedeniyle geri planda kalan kültür ve sanatın tekrar eski günlerine dönmesi için neler yapılması gerektiğini düşünüyorsunuz?
Kültür sanatla ilgilenen ve bu işle hayatını idame ettiren herkes, sahnede olan oyuncudan teknik ekibe, sahne arkasındaki emekçi kardeşlerimizden oyun yazarına, yönetmenine kadar çok etkilendi. Sahneden uzak kalmak elbette hepimizi üzdü.
Bir özlem duyuyoruz ama bu olağanüstü bir süreç. Bu süreçte ben ve meslektaşlarım, arkadaşlarım ne kadar az zarar ile atlatabilirsek o kadar mutlu oluruz diye düşünüyorum. Sahneden uzak kalmak, sevdiğimden uzak kalmakla eşdeğer benim için. Zorunlu bir dönem, o yüzden en kısa zamanda sahnelere geri dönmeyi dilerim herkes gibi. Çünkü ben sanatın iyileştirici gücü olduğuna inananlardanım. Kültür sanat faaliyetlerinin, hangi şartlarda başlayacağına, başlayıp başlamayacağına toplum bilimciler, sağlık bilimciler, yetkililer ve uzmanlar karar verecekler. Onlar ne zaman başlanması gerektiği konusunda bilgi verdiklerinde kararlarını uygulayacağız. Ne önlem almamız gerekiyorsa, bize ne gibi direktifler gelirse onları uygulayıp yerine getireceğiz. İnsan sağlığı her şeyden değerli bunu biliyoruz.
Bağımlılıklar konusunda düşünceleriniz nelerdir?
Her türlü bağımlılık, insanın özgürlüğünü ve düşünme gücünü kısıtlar. ‘’Bağlan ama bağımlı olma!’’ diye bir söz vardır. Bir insana, bir maddeye, paraya, acıya, her neye bağımlıysa insan, bir gün ondan ayrılacağını bilmeli. Çünkü unutmayalım ki her bağımlılık bir merakla başlar. Özgürlüğün, bağımsızlığın mücadelesini veren ruhumuz, bağımlılık halinde bir köleye dönüşebilir. Bağımlılık, bağımlıya o an için hayatı daha iyi gösterebilir ama diğer yandan kalan her şeyin içini boşaltabilir. Yaşamdan vazgeçişi gizlemek için maddeye değil sonsuz sevgiye sığınalım. Nefes alabilmenin kıymetini bilerek yaşamı tatmak, tatmayı bilmiyorsak öğrenmeyi istemek, her anın değerini bilmek ve buna şükretmek… Tüm bunları yaşamamak için bilinçli ve bilinçsiz tercihlerimizin sonucu olan bağımlılıkla mücadelede, gerçekleşecek tüm çalışmaları son derece destekliyorum.
Bağımlılıkların tedavisinde sanatın iyileştirici bir gücü olduğunu düşünüyor musunuz? “Sanat iyileştirir ve birleştirir.” sözü size ne ifade ediyor?
Sanat, insanı onarır, iyileştirir. Sanata sarılınca, bütün bu zorlukları atlatabilirsiniz. Ben hep öyle yaptım. Sanatın terapi gücünden yararlanmak adına bağımlı olan tüm bireylere ulaşmalıyız. Bu konuda bakanlıklar ve yetkililer birçok proje gerçekleştirdiler.
Kerem Alışık setinin olmadığı günlerde bir gününü nasıl yaşar?
Her zaman evde ve ailemin içinde huzur buldum, şimdi de buna değişik bir cevabım yok ama değişen bir şey var… Artık ben kaldığım yere ev değil barınak diyorum. Çünkü evleri yuva yapan kokusunu veren içindeki aile sıcaklığı. Herkes bir gün gidiyor, insan kendine kalıyor ya, ben de kendime kaldım. Kendi kendimin peşini bıraktım artık. Bir kere kafamı dinleyeyim dedim, onun da binlerce derdi varmış... Anlatmaya başlayınca ondan da vazgeçtim. O günden sonra kafamı da dinlemiyorum… Ne mutlu bana ki, kardeşim yanımda, yani oğlum. Ayrıca her sabah yağmur çamur demeden yaptığım yürüyüş ve koşular, benim en huzurlu olduğum zaman dilimleri. Formumu da bu zamanlar içinde hayallerimin peşinden koşarak koruyorum.
Son olarak Babalar Günü mesajınızı alabilir miyiz?
Benim bir yanım umut bir yanım hüzün koktu hep… İki yanımı da annemin babamın bana öğrettiği sevgiyle sevdim ben. Bir yanım içindeki tomurcuğa çiçeğini açtı. Bir yanım içindeki özleme çiçeğini attı. Atılan ve açılan her çiçek ruhlarına gitsin… Çünkü bütün çiçekler bilir ki; ‘’Babalar dua gibidir; artık görünmez olsa da dokunur evladına.’’ Şehit olan, evladını şehit veren, babasız kalan evlatların, evlatsız kalan babaların ve tüm babaların bugünü kutlu olsun.