Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1078
Bağımlılık
Bağımlılığın Ve Şiddetin Doğasında Ortak Ve İç İçe Faktörler Vardır
Klinik Psikolog Pelin Çelik, kadına yönelik şiddette bağımlılık faktörünün etkisi ve şiddetin ortaya çıkmasını tetikleyen en önemli etken olarak bağımlılık konularını konuştuk.
Bağımlılıklar ile aile içi şiddet arasında bağlantı var mıdır?
Bağımlılık ve şiddet konusunda yapılan çalışmalar incelendiğinde iki konu arasında çift yönlü bir ilişki göze çarpar. Yani aile geçmişinde şiddet öyküsü olan bireylerde bağımlılık riski artabildiği gibi bağımlılık da şiddeti ve şiddet davranışlarını artırabilir. Çocuk yaşlardan itibaren bireyin içinde bulunduğu çevre, aile ve yaşadığı ortam, bireyin yaşantısını psikolojik, sosyal, ilişkisel anlamda yani hem kendisi hem çevresiyle olan ilişkisi anlamında etkiler. Mesela, farklı aile yapılarında yetişen ya da bağlanma stili gerçekleştiren bireylerde görülen davranışlar da farklılaşır. Bunu örnekle açıklamak gerekirse, aşırı baskıcı ve otoriter ailede yetişen çocuklarda kaygı bozukluğu, isyankâr davranışlar görülürken; koruyucu ve istekçi aile tutumu gibi çocuğun üzerine aşırı düşüldüğü durumlarda da yaşın ilerlemesiyle beraber bağımlılık, sorumluluk almakta zorluk ve ayrılık kaygısı gibi problemler yaşanabilir. Bunun yanı sıra ihmalkâr ve ilgisiz ailelerde yetişen çocukların bağımlılık geliştirme riskinin yüksek olduğu; demokratik ve güven verici çevrede yetişen çocuklarda ise yalnızca bağımlılık değil depresyon ve kaygı gibi diğer ruhsal problemlerin de daha az olduğu görülür. Demokratik ve izin verici-müsamahakâr ailelerde yetişen çocuklarda bağımlılık riski gelişse de ihmalkâr ailelere oranla daha yüksek oranda düzelebileceği düşünülebilir. Ayrıca güvenli bağlanma gerçekleştiren çocuk ve yetişkin bağlanma stillerine kıyasla güvensiz, kaygılı ve kaçıngan (insanlardan kaçan) bağlanan bireylerin, alkol ve maddeden davranışsal bağımlılıklara kadar risk geliştirebildiği görülür. Ebeveynlerin çocuğa gösterdiği tutumların yanı sıra birbiriyle olan ilişkileri, aile içi geçimsizlik, annenin ezilmişliği ve katı baba figürü çerçevesinde yetişen bireyler olmak, erkek cinsiyet, genç yaş grubunda olma, aile öyküsünde şiddet davranışının varlığı, çocukluk çağı travmasının varlığı, kötü sosyoekonomik duruma sahip olma, olumsuz yaşam olaylarını daha yoğun yaşama, kişilik bozukluğunun varlığı, tedaviye uyumsuzluk, bağımlılığın erken yaşta başlaması, geçmişte şiddet davranışının varlığı, intihar girişiminin varlığı gibi değişkenler şiddet davranışı için birer risk faktörü olarak saptanmıştır. Bunlara ek olarak alkol, madde kullanım bozukluğunun olması şiddet davranışını belirgin olarak artırır. Tüm bunların sonucunda da aslında her iki durum arasında yüksek bir ilişki olduğu, birbirini tetiklediği ortaya çıkar.
“Bağımlı kişilerde şiddet eğilimi yüksektir” denilebilir mi? Bağımlılık şiddetin ortaya çıkmasını tetikleyen bir etken midir? Neden?
“Her bağımlı birey şiddet uygular” gibi bir cümle kullanmak yanlış olsa da bağımlılığın şiddet ve daha birçok açıdan risk yaratma ve eğilim gösterme olasılığının yüksek olduğu ifade edilebilir. Bu alanda yapılan çalışmalara bakıldığında bağımlılığın gelişimi ve bağımlılık sürecinde kişinin kullandığı madde, maddenin türü, kullanım sıklığı, madde ya da alkol kullanım süresince yoksunluk ve entoksikasyon (alkol zehirlenmesi) gibi durumlarda şiddetin ortaya çıkabildiği görülmüştür. Bunun sebebi, bağımlılık doğası gereği ilk kullanımdan itibaren insan beyninde kullanımın artma isteği, kullanım arttıkça beyin fonksiyonlarının da etkilenmesiyle beraber önce birey sonrasında içinde bulunduğu yakın çevreden başlayarak aile, arkadaşlık ve iş çevresi gibi birçok alan ile olan ilişkileri etkilemektedir. Bunun yanında bağımlılığa ek olarak eğer kişinin başka herhangi bir komorbid hastalığı varsa, küçük yaştan itibaren riskli çevreye maruz kaldıysa tüm bu sebepler bireyleri etkilemekte ve buna bağlı olarak da şiddet davranışı ortaya çıkabilmektedir. Bu sebepten ötürü “Bağımlılık tek başına şiddeti etkiler” demek yetersiz kalır; bireylerin içinde bulundukları durum, ailedeki bağımlılık öyküsü, travmatik yaşantılar olup olmaması gibi durumlar da tetikleyici etkenler arasındadır.
Çocukluğunda bağımlılık nedeniyle şiddet gören bireylerin ileride şiddet uygulayan kişilere dönüşme olasılığı ne kadardır? Bunu engellemek için neler yapılabilir?
Çocukluk döneminde bireyin içinde yaşadığı ev ve aile ortamı çocuğun fizyolojik, davranışsal ve psikolojik gelişimi açısından büyük önem taşır. Bağımlı ailede büyüyen çocuklarda, yaşanan aile içi uyumsuzluk, daha fazla şiddete maruz kalma ve tanık olmaktan kaynaklı olarak çocukluk döneminden itibaren akademik başarıda düşüş, arkadaşlık ilişkilerinde zorluk, bağ kurmada güçlük, depresyon, anksiyete ve öz güven problemi gibi çeşitli sorunlar yaşanabilmektedir. Bunların yanı sıra, küçük yaştan itibaren bazı davranış bozuklukları, okuldan kaçma ve kavga etme gibi çeşitli problemler de yaşanabilmektedir. Tüm bunlar da aslında hem bağımlılığın hem de şiddetin bireylerin hayatını küçük yaştan itibaren kısır döngü şeklinde nasıl etkilediğini göstermektedir. Bu kısır döngü şeklindeki ilerleyişten kaynaklı olarak çocuk, ailede rol model aldığı davranışları ilerleyen süreçte kendi ailesini kurduğunda da yansıtabilmektedir. Özellikle stres ya da zorlu bir anda, duygu düzenleme becerileri, öfke ve stres ile başa çıkma gibi duygular öğrenilmediğinden ya da yetersiz olduğundan öfke, şiddet ve benzeri davranışlar daha yoğun bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Bu bireylerin yetişkinlik döneminde alkol, madde kullanım bozukluğu, depresyon ve kaygı gibi ruhsal bozuklukların yanı sıra; astım, alerji, romatizmal hastalıklar, amfizem, ülser, kardiyovasküler hastalıklar gibi hastalıkları da daha yüksek ve anlamlı oranda yaşayabildikleri görülmüştür. Bu sebeple bu gibi sorunların engellenmesi adına küçük yaşlardan itibaren okullarda buna yönelik olarak eğitim verilmesi ve önleme çalışmalarının yapılması, aile üyelerinin bilinçlendirilmesi ve destek alınması, çocukların uzman kişilere yönlendirilmesi bu sıkıntı ve problemleri azalabilir.
Bireyi şiddete en çok yönlendiren bağımlılık türü hangisidir?
Bağımlılık alanında yapılan çalışmalara bakıldığında “Şiddete en çok yönlendiren bağımlılık türü budur” ya da “En çok şu madde kişileri bağımlılığa yöneltir” gibi net bir bilgi bulunmuyor. Bununla beraber, şiddetle ilgili çalışmalara bakıldığında sıklıkla alkol ve madde kullanım bozukluğu ile yapılan çalışmalar olduğu, çocukların yaşanan durumlar sonucunda nasıl etkilendiğini gösteren çalışmalarda da alkol ve maddenin yanı sıra oyun, internet ve kumar gibi davranışsal bağımlılıklar da olabildiği görülebilmektedir. Yani aile içinde yaşanan olumsuz tutumlar ve aile içi şiddet, çocuk ve ergenlerde alkol ve maddenin yanı sıra davranışsal bağımlılıkların oluşması adına da etkili olmaktadır. Maddelerin kimyasal etkilerine bağlı olarak kişinin daha agresif davranışlarda bulunabildiği, istek ve yoksunluk zamanlarındaki etkiye bağlı olarak çeşitli çatışmalar yaşandığı görülmektedir. Tüm bunlardan ötürü özellikle “En fazla şu madde şiddete yol açar” denilememekle beraber, maddenin ve alkolün kullanım sıklığı, kişinin yaşantısı ve kişilik özellikleri bütününde şiddet davranışının ortaya çıktığı görülmektedir.
Madde kullanımı ve bireyin eşine sözlü şiddetiyle başlayan süreç, bağımlılığa ve fiziksel şiddete genelde dönüşüyor mu? İlk aşamada kadının atması gereken adımlar neler? Erken önlem almanın faydalarını da öğrenmek isteriz.
Bağımlılık ilk başlarda az kullanım ile başlayabilse de ne hızda gelişebileceği ve ne kadar sürede gelişebileceğinin bilinmemesi sebebiyle en baştan itibaren bu süreçte destek alınması büyük önem taşıyor. Şiddet durumlarında da sözel şiddet gibi başlayan durumlar olabilse de her zaman böyle bir ayrışma olmadığı, şiddet türlerinin bir arada görülebildiği, sözel ve fiziksel, duygusal ve psikolojik ya da hepsinin bir arada görülebildiği durumlar da olmaktadır. Bu durum, yaşanan sürece ve kişilerin aile dinamiklerine göre değişim göstermektedir. Buna bağlı olarak da hem kadınlar hem de çocuklar, şiddetin erken ve ileri dönem belirtilerine ve şiddet döngüsüne bağlı olarak, korku, öğrenilmiş çaresizlik ve destek istemekte sorun yaşayabilirler. Bu sebeplerden ötürü bağımlılık, bağımlılığa bağlı şiddet durumları veya herhangi bir şiddet durumu karşısında eğer destek alınan bir bağımlılık merkezi veya bir kurum varsa aile görüşmelerinde bu durumun psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve çalışılan uzmanlarla paylaşılması gerekir. Eş bağımlılığa bağlı olarak yaşanılan durumların farkında değilse, YEDAM gibi bağımlılık konusunda destek alabileceği yerlere ya da çeşitli sağlık kuruluşlarına, valilik, kaymakamlık gibi idari birimlere, şiddet önleme ve izleme merkezlerine başvurmalıdır. Bu konuda bilgi edinerek haklarını öğrenmesi büyük bir önem taşımaktadır.
Eşi veya çocuğu tarafından şiddete uğrayan kadınlar içinde bulunduğu durumun psikolojik etkisiyle madde kullanımına başlayabilir mi?
Geçmişinde ailesinde bağımlılık sorunu ya da çatışma olan kadınların bağımlılık geliştirebildiği ve partner seçiminde de bazen bu durumlardan etkilendiği görülmektedir. Bunun yanı sıra ilişkilerinde problem yaşayan, şiddet gören kadınlar bir süre sonra bu şiddetle başa çıkma mekanizması olarak bağımlılık problemi geliştirebilmekte, bunun yanı sıra depresyon, kaygı, travma stres bozukluğu gibi çeşitli psikolojik problemler de yaşayabilmektedir. Bağımlılık problemi geliştirmese dahi eşi bağımlı olan kadınlar birden fazla rol ve sorumluluk üstlenebilmekte, eşinin sorumluluklarını, ev, çocuk, sosyal ilişkiler gibi durumları tek başına yürütmeye çalışmakta yani birden fazla rol alarak aile sisteminin yürütmesini sağlamaya çalışmaktadır. Buna bağlı olarak birden fazla alanda yaşanan sorunlar birikerek aile ilişkisini zedelemekte, eşin ya da partnerin yaşadığı sorunlar da buna bağlı olarak artmaktadır. Kısacası, yaşanan durumu özetlemek gerekirse, alkol ya da madde kullanımı hem bir şiddet tetikleyicisi hem de yaşanan ruhsal problem ve sıkıntılarla başa çıkmak için kullanılan sağlıksız bir mekanizma haline gelebilmektedir.
Bağımlılığın tedavisiyle aile içi ve kadına yönelik şiddetin önüne geçilebilir mi? Bunun için neler yapılabilir?
Bağımlılığın tedavi edilmesi hem birey hem de aile için büyük bir öneme sahiptir. “Bağımlılığın farkına varılması ve çözülmesi konusunda destek alınması kesinlikle kadına yönelik şiddetin önüne geçer” gibi bir cevap vermek pek de mümkün değildir. Çünkü hem bağımlılık hem de şiddetin doğasında ortak ve iç içe faktörler bulunmaktadır. Bağımlılık doğasına bakıldığında; yoksunluk, tolerans, başarısız bırakma girişimleri, bireyin zarar görmesine rağmen madde kullanımını bırakamaması, kontrol kaybı, gün içinde zamanının çoğunluğunu kullanılan maddeye ayırma ve yoğun bir şekilde isteğin yaşanması gibi çeşitli bileşenlerin olduğu bir hastalıktır. Bu sebeplerden ötürü bir aile hastalığıdır. Dünya Sağlık Örgütünün yaptığı şiddet tanımı bireyin kendisine, başka bir kişiye, bir gruba veya bir topluluğa karşı istemli ve bilinçli olarak fiziksel gücünü kullanması ya da tehdit etmesidir. Kapsadığı eylemlere bakıldığında yaralanma, ölüm, psikolojik zarar veya kayıp ile sonuçlanan veya bunlarla sonuçlanması muhtemel olan eylemlerdir. Bu tarz şiddet eylemlerine bakıldığında da en çok aile içinde ve kadına yönelik uygulandığı görülmektedir. İkisi arasındaki ortak noktalara bakıldığında da kontrol kaybı, inkâr ve utanç içermesi, negatif sonuçlara rağmen devam eden davranışlar, zamanla giderek kötüleşme eğilimi gibi belirtiler vardır. Bu sebeple etkin bir şekilde çözüm sağlanabilmesi için tek bir alanda değil süreci etkileyen tüm alanlarda psikolog, psikiyatr, sosyal hizmet uzmanı gibi çeşitli uzmanlarla iş birliği içinde ve multidisipliner bir bakış açısıyla çalışılmalıdır.
Bağımlılığın yol açtığı aile içi ve kadına şiddeti önleme konusunda dünyadaki ülkelerin aldığı tedbirler nelerdir?
Bu konuda ülkemizde ve dünyada yapılan çeşitli çalışmalar mevcuttur. Bunları şöyle örneklendirebiliriz: Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi (United Nations Office on Drugs and Crime) tarafından kadınlarda madde bağımlılığı ile ilgili rapor ve vaka çalışmaları, 2014 senesinde şiddetin önlenmesine ilişkin küresel durum raporu, yine aynı birim tarafından 2018 ve çeşitli senelerde yapılan kadınlarda madde kullanımı, onların sonucuna yönelik dünya raporu ve Ulusal Adalet Enstitüsü tarafından yapılan şiddet ve döngüsüne yönelik araştırmalar. Ayrıca 25 Kasım’da Dünya Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü ve Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddete Karşı 16 Gün Aktivizm, kadına şiddete küresel boyutta dikkat çekmeyi amaçlayan kampanyalar, sağlık birimleri tarafından profesyonellerin çalışması için kılavuzlar da vardır. Bunların yanı sıra Güney Afrika Cumhuriyeti’nde toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kadın cinayetlerine ilişkin ulusal stratejik plan, madde bağımlılığı ve ruh sağlığı hizmetleri yönetimi tarafından 2020 senesinde yapılan uyuşturucu kullanımı ve sağlıkla ilgili ulusal araştırma ve Amerika’da yapılan Seeking Safety gibi travma, madde bağımlılığı ve/veya travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) yaşayan kadınlara yönelik terapötik bir program gibi çeşitli çalışmalar vardır.
Yeşilay Danışmanlık Merkezlerinin (YEDAM) bağımlılık konusunda ailelere verdiğini hizmetleri de öğrenmek isteriz.
Yeşilay Danışmanlık Merkezi yani kısa adıyla YEDAM’lar bağımlılığın beş farklı alanında alkol, madde, tütün, kumar ve internet bağımlılığı özelinde ücretsiz psikolojik ve sosyal desteğin sağlandığı görüşmeler gerçekleştirmektedir. Bunları yaparken sadece bağımlılık alanında destek almak isteyen bireyler değil bağımlı bireylerin yakınları ve aileleri ile de görüşmeler yapmaktadır. Bireyler ile yapılan psikoterapi görüşmelerinin yanı sıra ailelerle yapılan görüşmeler de büyük önem taşımaktadır. Ailelerle yapılan görüşmeleri irdeleyecek olursak bağımlı bireyin yakını ve aileleri ile aile görüşmeleri yapılmakta ve bu süreçte bağımlılık ve bağımlı bireye yaklaşım, aile ilişkileri üzerine destek sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra bazen bağımlı bireyler destek almak istemediğinde aile yakınları YEDAM’lara ulaşarak randevu oluşturarak kişi dışı görüşmeler planlanmakta ve bu süreçte aileler ve aile yakınları ile bireylerin nasıl terapiye motive edilebileceği ile ilgili görüşmeler yapılmaktadır. Ailelerin yaşadığı ruhsal süreçleri çalışmak adına aile ruhsal destek görüşmeleri, çocuklara yaklaşımı çalışmak adına BAK adı verilen Bağımsız Kuşak Çalışmaları ve bağımlı bireylerin yakınları ve aileleri ile aile grup terapileri gerçekleştirilmektedir.
KLİNİK PSİKOLOG PELİN ÇELİK KİMDİR?
Yaşar Üniversitesi Psikoloji Bölümünü bitirdi. Psikoloji okuduğu yıllarda Türkiye Psikoloji Öğrencileri Çalışma Grubu (TPÖÇG)'nda PsiNossa dergisinde üç yıla yakın yazarlık yapan Pelin Çelik, mezuniyetin ardından Ege Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesinde pedagojik formasyon aldı. 2018-2020 yılları arasında Üsküdar Üniversitesinde Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans yapan Çelik, sırasıyla Yükselişim Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi, Alsancak Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi, Değirmenci Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi ve Çözüm Etüt Merkezinde psikologluk ve rehberlik danışmanlık yaptı. Çelik, Temmuz 2020’den bu yana Yeşilay Danışmanlık Merkezi’nde klinik psikolog olarak görev yapmaktadır.