Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1075
Bağımlılık
Bağımlılık Ve Ruh Sağlığı İlişkisi Karşılıklıdır
Ruhsal sağlık problemleri pek çok bağımlılık riskini beraberinde getirebiliyor. Belli psikolojik rahatsızlıklarda belli bağımlılıklarının daha sık görüldüğünü belirten Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Hakan Coşkunol’a göre ruhsal sorun yaşan kişiler sıkıntılarından kurtulup daha iyi hissetmek için bağımlılık davranışına yöneliyor.
Bağımlılık biyolojik, psikolojik, sosyal ve kültürel yönleriyle tanımlanan bir hastalık. Bu bakımdan bağımlılık ve ruh sağlığı ilişkisini açıklar mısınız?
Bir davranışın sorun oluşturup bağımlılık düzeyine çıkması ve kişinin yaşantısında vazgeçemeyeceği bir durum haline gelmesi öncelikli olarak ele almamızı gerektirecek bir durumdur. Burada kişinin, kendi bireysel güçlerini kaybedip, bunun yerine kendini daha iyi hissettiren başka bir gücün altına girmesi söz konusudur. Süreç ilerledikçe ortaya çıkan sorunlar ve bunları çözemeyen bir birey daha zayıf düşmekte ve bağımlılık nesnesi giderek güçlenmektedir. Çok doğal olarak bu dönemde artık sorunlar sadece bağımlılık nedeniyle değil aynı zamanda güçsüzleşmiş ve çözüm üretemeyen bir benlik nedeniyle de oluşabilmektedir. Bu temel mekanizma nedeniyle bağımlı olan bireylerde sıklıkla ruhsal bozukluk ve bağımlılık belirtileri bir arada görülmektedir.
Bazen bir ruhsal bozukluk bağımlılık davranışının ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Örneğin sosyal korkular, panik bozukluk gibi kaygı bozukluğu olan bireylerde kaygıyı azaltmak için kullanılan maddeler bir süre sonra daha fazla kullanılarak bağımlılık davranışının ortaya çıkmasına yol açabilir. Bazen de bir bağımlılık davranışının oluşturduğu güçsüzlükler nedeniyle ruhsal bozukluklar oluşabilmektedir. Bunlar sosyal ve ekonomik kayıplar, sağlıklı uyum sağlayamama nedeniyle olabileceği bağımlılık davranışının vücuda ve özellikle beyine direkt etkileri ile de olabilmektedir. Örneğin uzun süreli alkol ve benzeri maddeleri kullanmanın yaptığı sorunlar nedeniyle birçok danışanımızda depresyon sıkça görülen bir ruhsal bozukluktur.
Bazı olgularda da hem ruhsal bozukluğu yapan hem de bağımlılık oluşturan bir üçüncü durum görülebilmektedir. Örneğin, çocukluk ve ergenlikte tedavisi yeterli düzeyde olmayan dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, hem bağımlılık davranışına hem de birçok ruhsal bozukluğun bir arada görülmesine sebep olabilir.
RUHSAL BOZUKLUKLAR GÜÇSÜZLÜK YARATIYOR
Bağımlılık mı ruh sağlığını bozar, yoksa ruh sağlığı bozuk bireyler mi bağımlı olur?
Biraz önce bahsettiğim gibi bağımlılık ve ruh sağlığı ilişkisi karşılıklı olarak ortaya çıkmaktadır. Bağımlılık birçok soruna yol açar; örneğin kişinin çalışabilirliğini olumsuz etkileyerek hem eğitim hem de meslek yaşantısında sorunlar ortaya çıkarır; ilişkilerini bozarak üretken yaşantıda kalıcı ve kendisini destekleyebilecek ilişkilerin oluşmasını ve sürmesini zorlaştırır. Olumlu uğraşların ve olumlu yaşam tarzının (spor, düzenli uyku, düzenli beslenme gibi) bozulmasına yol açar. Bağımlılık davranışı madde kullanımı şeklinde ise, başta beyin olmak üzere vücudumuzda birçok sistemi olumsuz etkileyerek bozuklukların ortaya çıkmasına yol açar. Tüm bu durumlar bir kişide ruhsal bozuklukların ortaya çıkmasını kolaylıkla sağlayabilmektedir. Tabii ki ruh sağlığı bozukluğu da kişilerde ciddi bir güçsüzlük yaratabilmektedir. Durum böyle olunca bu kişiler kendi güçlerine güvenmeyip kendilerini daha iyi ve güçlü hissettirdiğini düşündükleri bağımlılık davranışına kolaylıkla teslim olabilmektedirler.
DAVRANIŞSAL BAĞIMLILIKLAR MASUM BAŞLIYOR
Ruhsal sağlık problemi yaşayanlar madde bağımlılığına mı yoksa davranışsal bağımlılığa mı yönelir?
Ruhsal sağlık bozukluğunun özellikleri burada önemli rol oynamaktadır. Ancak günümüzde davranışsal bağımlılıkların çeşitliliği bağımlılık profesyonelleri olarak bizleri daha fazla endişelendirmektedir. Özellikle kumar oynama ve bilgisayar oyunu bağımlılığı genç yaş grubunda olan ve yeterli kimlik yapısı oturmamış, ego güçleri kaygı ve stres ile baş etmede yeterli olmayan bireylerde daha sık olarak görülmektedir. İlk başta masum görünebilecek bu davranış kalıpları bir süre sonra baş edilemez bir hâl alabilmektedir. Ruhsal sorun yaşayan kişiler için bağımlılık davranışının en önemli özelliği kişiye kendisini iyi hissettirmesi, sıkıntıyı unutturması, keyif vermesidir. Bu özellikleri kişiye madde sağlıyorsa ve ona ulaşabiliyorsa kişi madde kullanımına yönlenir; davranışsal bağımlılıklar sağlıyorsa kişi ona yönlenir.
PSİKOLOJİK RAHATSIZLIKLAR BAĞIMLILIĞIN TÜRÜNÜ BELİRLEYEBİLİYOR
Psikolojik rahatsızlıklar, tanılarına göre bağımlılığın belli türlerine yöneltir mi? Örneklerle açıklayabilir misiniz?
Belli psikolojik rahatsızlıklarda belli bağımlılıklar daha sık görülebilmektedir. Örneğin kaygı bozukluğu olan bireylerde kaygıyı azaltan alkol ve bazı ilaçlara yönelik bağımlılık daha fazla görülebilmektedir. Sosyal kaygısı olan bireylerde sosyal aktiviteleri sanal ortamda yapma yüzünden oyun ve internet aktivitelerine yönelik bağımlılıklar daha fazla görülebilir. Uyku bozukluğu olan bireylerde uyku verebilecek ilaç ve alkole karşı bağımlılıklar gelişebileceği gibi uyku sorunu olan dönemde yeme bağımlığı, bilgisayar oyun bağımlılığı görülebilir. Uyum sorunları yaşayan veya travmatik bir olayın izlerini atamayan bireylerde ortaya çıkan mutsuzluk, sıkıntı ve öfke duyguları kişide; bunlarla baş etmesinde yardımcı olacağını düşündüğü maddelere veya davranışa karşı bağımlılık geliştirebilir. Gelişimsel bozukluklar olarak otizm spektrum bozuklukları ve dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu sağlıklı bir gelişimin oluşumunu engellediği için her tür bağımlılığın gelişmesinde bir nüve olabilmektedir. Kişilik bozuklukları da burada önemli rol almaktadır. Özellikle bizlerin dürtüsel ve risk alıcı olarak belirlediği narsisistik, histiriyonik, borderline ve antisosyal kişilik özellikleri bağımlılık davranışının ortaya çıkmasını kolaylaştırmaktadırlar.
DEPRESYON VE BAĞIMLILIK
Çağın hastalığı olarak nitelendirilen depresyon ile bağımlılık arasındaki ilişkiden bahsedebilir misiniz?
Depresyon ve bağımlılık en sık iki açıdan birbiriyle ilişkilidir. İlk olarak, uzun süreli uyuşturucu veya alkol kullanımı depresyon belirtilerini beraberinde getiriyor. Aşırı alkol ve/veya uyuşturucu tüketimi, uyuşukluk, pişmanlık hissi ve basit görevlerle bunalmış hissetme gibi depresyon belirtilerini tetikleyebilir. Bağımlılığı olan kişi, geri çekilme dönemlerinde giderek daha kötü depresif dönemler yaşama riski altındadır. Aslında, profesyonel yardım almadan kullanmayı bırakmaya çalışmak, genellikle daha da kötü depresyon duygularına neden olur. İkinci olarak depresyon, artan kendi kendine ilaç tedavisi yoluyla bağımlılığa açılan bir kapı görevi görmektedir.
Kabul etmeliyiz ki kimse kendini her zaman iyi hissetmez. Kötü günler, ruh hâli değişimleri yaşamak ve zaman zaman üzgün hissetmek hoş olmayabilir ancak depresyondan kastettiğimiz şey bu değildir. Klinik depresyon, bir kişinin hayatının tüm alanlarını etkileyebilen ve bazen en basit günlük görevleri bile gerçekleştirmeyi imkânsız kılan, ciddi ve genellikle zayıflatıcı bir durumdur. Böyle bir durumda kişi kendisini ümitsiz, değersiz ve güçsüz hissettiği için bağımlılık davranışı daha da yoğunlaşır; mutsuz ve isteksiz olduğu için de kendisinde kurtulmak için çaba gösterecek güç ve motivasyonu bulamaz.
“STRES VE BAĞIMLILIĞIN HER TÜRÜ ARASINDA CİDDİ BİR İLİŞKİ VARDIR”
Stres bağımlılık yapar mı?
Stresin bağımlılığa karşı savunmasızlığı artırdığı uzun zamandır bilinmekte. Son on yılda yapılan araştırmalar, bu ilişkinin altında yatan mekanizmaların anlaşılmasında çarpıcı bir artışa yol açmıştır. Davranışsal ve nörobiyolojik bağıntılar ve kronik stres ve bağımlılıkla ilişkili moleküler ve hücresel değişikliklere dair bazı kanıtlar belirlenmiştir. Stresin sinir hücrelerini etkilemesi gibi, motivasyon ve davranış kontrolü üzerindeki etkilerine özel vurgu yapan çalışmaların sayısı oldukça fazladır. Erken çocukluk ve yetişkin sıkıntıları ile bağımlılık riskini birbirine bağlayan güçlü epidemiyolojik kanıtlar vardır. Stres ve bağımlılık riski arasındaki ilişkide, sıkıntı ve arzuların/dürtülerin kontrol edilmesi dahil olmak üzere, adaptif öğrenme ve yürütme işlevinde yer alan beyin bölgeleri kritik bir rol üstlenmektedir. Sonuç olarak stres ve bağımlılığın her türü arasında ciddi bir ilişki vardır. Stresle baş etme yollarının öğrenilmesi, bağımlılığın gelişmesini engelleyici çok önemli bir güç olarak kendini göstermektedir.
AİLENİN BAĞIMLI BİREYE YAKLAŞIMI
Ruh sağlığı bozuk bireylere ailenin ve çevrenin yaklaşımı nasıl olmalıdır?
Bağımlılık tedavi sürecinde aile üyelerinin önceden sahip olmadığı bağlılık düzeyi ve bağımlıya gösterilmeyen güven boyutu, tedavinin başarılı olmasında en önemli etkenlerden biridir. Tedavi sürecinde ailenin bağımlı ile iletişiminin düzelmesi, bağımlının kendisinin aile tarafından anlaşıldığını hissetmesi bir diğer önemli etkendir. Bağımlılık tedavi sürecinin başarılı olmasındaki en önemli üçüncü boyut ise ailenin, bağımlının iyileşmesi için gösterdiği çaba ve destektir. Diğer önemli faktörler ise aile içi roller, aile içi ritüeller ve aile içi sınırlar şeklinde olabilmektedir. Madde bağımlısı bireylere sahip ailelerin yardım arama davranışının zayıf olduğu belirlenmiştir. Ruh sağlığı bozuk olan bireylerde ailenin ve çevrenin sadece ruh sağlığına odaklanması bağımlılık davranışının gözden kaçmasına yol açabilmektedir. Bu nedenle ailenin ve çevrenin her iki durum hakkında bilgilendirmesi yapılmalı ve aileden ve çevreden gerekli destekler alınarak bağımlı olan bireyle tedavi çalışması yapılmalıdır.
TEDAVİ SÜRECİNDE SIK SIK TANISAL DEĞERLENDİRME YAPILMALI
Ruh sağlığı bozuk bağımlı bireylerin tedavi sürecinden bahsedebilir misiniz?
Bağımlı bireylerde ruh sağlığı ile ilişkili sorunlar olduğunda öncelikle yapılan yaklaşım, bireyin durumunun kendisi veya çevresi için yaşamsal bir sorun oluşturup oluşturmadığına yönelik bir karar verilmesidir. Eğer birey bu durum nedeniyle kendini koruyamıyorsa tedavi için daha korunaklı olabilecek bir yataklı kurum belirlenir ve tedavi sürecine burada başlanır. Tedavinin ilk aşamasını doğru bir tanısal değerlendirme oluşturur. Bu bizler için kritik önemde olan bir durumdur çünkü bütün tedavi yapı taşları bunun üstüne konulmaktadır. Başlangıçta birçok nedenle yeterince doğru bir tanısal değerlendirme yapılamayabilir. Bunun içinde bireyin veya ailenin inkârı, bireyin korkuları, kendini yeterince ifade edecek güçlerinin olmaması gibi birçok faktör olabilir. Ancak sebep ne olursa olsun süreç içerisinde sık sık tanısal değerlendirme de gözden geçirilmelidir. Eğer bağımlılık davranışı birincil ve ortaya çıkan ruhsal sorunlar ikincil ise bağımlılık davranışını ilaç ve psikoterapi ile tedavi etmek çoğunlukla yeterli olabilmektedir. Eğer bağımlılık davranışı bir ruhsal bozukluktan sonra ortaya çıkmış ise ruhsal bozukluğun tedavisi yapılmalıdır ancak var olan bağımlılık davranışının ruhsal bozukluk düzelse bile tekrar nüksedebileceği düşünüldüğünden bağımlılık tedavisi de yapılmalıdır. Bir üçüncü durum hem ruhsal bozukluğu hem de bağımlılığı ortaya çıkarmış ise onun ayrıntılı bir şekilde belirlenmesi her iki bozukluğun tedavisi ve nüksetmesini önlemek açısından kritik önem taşımaktadır.
PROF. DR. HAKAN COŞKUNOL KİMDİR?
Prof. Dr. Hakan Coşkunol, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesini bitirdikten sonra tıpta uzmanlık eğitimini Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı’nda tamamladı. Ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış, bilimsel toplantılarda sunulmuş 150'nin üstünde makalesi, yayımlanmış altı kitabı olan Prof. Dr. Coşkunol, Ege Üniversitesi AMATEM, Ege Üniversitesi Çocuk ve Ergen Madde Bağımlılığı Merkezi kurucusudur. 2008 yılında kurulan Ege Üniversitesi Madde Bağımlılığı Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsünün Kurucu Başkanı olarak çalışmıştır. Halen Ege Üniversitesi AMATEM’de araştırma ve lisansüstü eğitim çalışmalarını sürdürmektedir. Yeşilay Bilim Kurulu’nda ve T.C. Sağlık Bakanlığı Bilim Komisyonu’nda yer alan Prof. Dr. Coşkunol, Addicta dergisinin baş editörü olarak görev yapmaktadır. Türkiye’de madde kullanımının önlenmesi ve tedavisi konusunda birçok uluslararası kurumla iş birliği içindedir. Prof. Dr. Hakan Coşkunol, evli ve iki çocuk babasıdır.