Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1040
Eğitim
Bu Sefer Ziller Ebeveynler İçin Mi Çalıyor?
Yüz yüze eğitim tarihinin yaklaşması aşırı kaygılı ebeveynleri ve dolayısıyla da çocukları olumsuz ekiliyor. Bu süreci ve ebeveyn anksiyetesinin çocuklara etkilerini Psikiyatri Uzmanı Dr. Arzu Çiftçi ile konuştuk.
Hayatımıza ansızın giren ve şimdilik 2020 senesinin yarısını etkileyen ancak tahminlere göre daha fazlasını etkileyecek olan Covid-19 pandemisi yaşam tarzımızdan psikolojimize kadar birçok alanda değişikliklere neden oldu. Bu dönemde zorunlu olarak, eğitimin yeni bir modeli olan uzaktan eğitim ile tanıştık. Uzaktan eğitim şekliyle bu eğitim yılını kapattık ama şimdi yeni döneme hazırlık zamanı. Herhangi bir değişiklik olmaz ise 21 Eylül’de yüz yüze eğitim başlayacak. Ancak özellikle de anksiyete problemi yaşayan veliler ve çocukları için bu süreç maalesef çok daha sıkıntı verici. Psikiyatri Uzmanı Dr. Arzu Çiftçi ebeveyn anksiyetesinin çocuklar üzerindeki etkilerini değerlendirdi.
Pandemi dönemi ve sonrasında okul fobisi konusu kapsamında, ebeveyn anksiyetesinin çocuklar üzerinde etkileri konusuna başlamadan önce genel itibariyle, pandeminin çocukları nasıl etkilediğini öğrenebilir miyiz?
Maalesef dünya ile birlikte ülkemiz de oldukça sıkıntılı ve daha önce tecrübe edilmemiş bir dönemden geçmekte. Çocuklarımızın da bu dönemden oldukça kötü etkilendiğini düşünmekteyim. Çocuklarımızın okul hayatları ve sosyal hayatları kesintiye uğramış durumda. Çocuk ve gençlerin yetişkinlerden farklı olarak çok fazla enerjileri bulunmakta, bizden farklı olarak bu enerji fazlasını ise doğal hayatın gidişinde, hayatı taklit yoluyla öğrenmeyi sağlayan oyun oynamada kullanıyorlar. Çocukların serbestçe oyun oynamaları, ruhsal ve bedensel gelişimleri için çok önemlidir. Üzerine bir de eğitim-öğretimi eklerseniz, okul ortamının çocukların hayatında ne kadar önemli olduğunu anlarsınız. Ama ne yazık ki, bu dönemde hem okul hayatlarından hem de akranları ile bir arada oyun oynayarak hayatı deneyimleme şansı veren sokak hayatından mahrum kalmış durumdalar. Hemen hemen tüm ebeveynler bu dönemde çocuklarının “Canım sıkılıyor.” şikayetleri ile karşı karşıya kalmış, çocukların iyi ve kaliteli zaman geçirmeleri konusunda okul ve sokakta oyunun ne kadar önemli olduğunu anlamışlardır. Tabii ki, üstüne hastalık ve ölüm korkusu eklenmesi de cabası. Ayrıca, “Dokunma!”, “Sürekli elini yıka.” gibi uyarılar da çocuklar için oldukça korkutucu olmuştur. Aslında, çocukların zihinleri ve fiziksel gelişimleri için serbestçe dolaşmaları merak ettikleri şeylere dokunup kurcalamaları son derece önemlidir. Bu dönemde çocuklar sadece eve kapatılmamış, onlara dokunmanın da tehlikeli olduğu söylenmiştir.
“ÇOCUKLAR DÜNYAYI TAKLİT YOLU İLE ÖĞRENİR”
Ebeveyn anksiyetesi çocukları nasıl etkiliyor?
Öncelikle anksiyeteyi tanımlamak gerekir ki, anksiyete halk dilinde kaygıdır ve yaşamın normal bir parçasıdır. Amacı bizi tehlikelerden korumaktır. Kaygı, dış dünyaya karşı uyanık olmamızı, bir tehlike durumunda hızlı karar verip kurtulmamızı sağlar. Normalde bu tür kaygı hafiftir ve hedefe yöneliktir. Örneğin, olması gereken bir sınav kaygısı çocuğun oyalanmak yerine ders çalışmasını sağlar. Ya da örneğin ocakta bir şey unutup unutmadığımızın kontrolünü sağlar. Peki nereden sonra kaygı sorun haline geliyor? Olmasından korkulan şeyin felaket gibi algılanması ya da mutlaka en kötüsünün olacağına inanma ile kaygının düzeyi o kadar artar ki, kişi artık günlük hayatında aksamalar yaşar, zihinsel olarak sürekli endişelendiği konuları ya da her an kötü bir şey olacağını düşünür. Yorgunluk, dikkat bozukluğu ve konsantrasyon güçlüğü, en ufak sesle kolayca irkilme, uyku problemleri gelişir. Nedensiz yorgunluk, baş ağrısı ve kas ağrıları, titreme ve seyirmeler, terleme, tahammülsüzlük, bulantı, sersemlik hissi, sıcak basması gibi fiziksel yakınmalar eşlik eder. Asıl konumuzdan örnek vereyim. Koronavirüs bulaşmasından korkmak eğer normal kaygı düzeyinde ise önlemler almamızı ve kendimizi güvende tutmamızı sağlar. Uzmanların önerilerini yerine getiren kişi, artık bu meseleyi dert etmez. Aldığı önlemler kaygısını azaltır ve normal hayatının akışı devam eder. Eğer anksiyete ya da kaygı normal sınırların ötesine geçerse, sürekli kişide kaygı yaratan olayla ilgili düşünceler zihnini meşgul eder, gergin ve tetikte olur. Buna çarpıntı, sık nefes alma, terleme, titreme, kaslarda gerginlik gibi belirtiler de eklenir. Aynı zamanda, aşırı uyarılmışlık dediğimiz tedirgin edici durumlara karşı aşırı hassasiyet gelişir. Çocuklar ise doğdukları andan itibaren dünyayı taklit yolu ile öğrenirler. Kavramları ve olaylara karşı tutumları da aynı zamanda görerek öğrenirler. İki tip ebeveyn düşünün; birinci tip ebeveyn, koronavirüs ile ilgili bilgileri çocuğun anlayacağı basitlikte sakince anlatan ve önlemleri onunla beraber alan, oyunmuşcasına el yıkama, kıyafet değişimi, etrafa dokunmama gibi ayrıntıları öğreten ve güvenli ortamla bulaşma riski olan ortamları kendisi de iyi ayıran ve güvenli ortamda da, kendini güvende tutup çocuğuna o güveni hissettiren ebeveyn. Çünkü tehdit altında çocuk ne yapacağını bilemez ve kendisini çaresiz hissedebilir. Bu da psikolojik olarak ciddi anlamda örseleyici olabilir. Ebeveyn çocuğuna güvende olduğunu ve önlemleri almaya devam ederse güvende kalacağını anlatır. İkinci tip ebeveyn ise, koronavirüsün bulaşması riskinden o kadar korkmakta ve tedirgin olmaktadır ki, daha önce anlattığım belirtileri göstermekte, her an kendisinin ya da yakınlarının hastalanacağı endişesi ile tetikte ve asabi, aşırı tepkiler veren, çarpıntı kas gerginliği gibi fiziksel belirtiler yaşayan, sürekli temizlik yapan, çocuğunu aşırı uyaran, dokunma, elleme yaklaşma gibi uyarıları yüksek sesle ve sürekli söyleyen yani kendi endişesi ile baş edemez. Böyle bir ebeveynden çocuk nasıl etkilenir? Birinci ebeveynin çocuğu şunu öğrenir: “Evet riskli ortamlar var, ama üstesinden gelebilirim, gerekli önlemleri alırsam güvende olurum.” İkinci tip ebeveynin çocuğu ise şunu öğrenir: “Ortam o kadar tehlikeli ki, annem bile çok korkuyor. Annem çok korkuyorsa başımıza çok kötü şeyler gelecek, çok tehlike var. Her yer tehlikeli, güvende olamayacağız.” Dolayısıyla, aşırı kaygılı, endişeli bir çocuk ortaya çıkar. Böylece, dışarı çıkmaktan korkan, herkesi ve her ortamı tehlikeli bulan, ilişki kurmaktan korkan, zamanla mutsuz ve içine kapanık bir çocuk olur kanaatindeyim.
EBEVEYN GEREKİYORSA YARDIM ALMALI
Normal akademik takvime göre okulların açılma tarihi yaklaşırken, pandemi de artma eğilimindeyken, ebeveynler kaygı ve endişe ile baş etmek için neler yapmalı?
Aslında sanırım bu soruya yukarıda yanıt verdim. Eğer ebeveyn bu kaygı ile baş edemiyorsa mutlaka yardım almalıdır. Okullar örgün eğitime başladığında yapılacak en önemli şey, kişisel hijyene dikkat etmeyi ve sosyal mesafeyi korumayı çocuklara çok iyi anlatmak olmalıdır.
Bu süreç özellikle hangi yaş aralığındaki çocuklarda daha çok etki yaratıyor?
Her yaş grubunun, kendi gelişimleri açısından ihiyaçlar doğrultusunda etkilendiğini düşünüyorum. Her şeyden önce, çocuklar için “okulu sevmek” diye bir kavram vardır ve okula başladığı dönemde çocuğun okulu sevmesi akademik hayatının devamı için çok önemlidir. Ortaokul ve sonrası ise çocukların ailelerinden ayrılıp bireyselleştiği ve akranları ile bir arada olduğu bir dönemdir. Bu dönemde adeta erişkinlik provası başlar. Ergenlik süreci ve onun psikososyal evreleri için okul ve akranlar aileden daha belirleyicidir. Ne yazık ki çocuklar okullar kapandığı ve sokağa çıkma yasağı olduğu için ruhsal açıdan çok önemli olan bu dönemi evde yalnız veya fikren ters düşme ihtimali olan ebeveynleri ile daha fazla zaman geçirerek yaşadılar.
Kronik hastalığı olan ebeveyn veya çocukların kaygı seviyesinin daha yüksek olması çok normal. Onlar bu süreci nasıl yönetmeliler, ne yapmalılar?
Gerçekten kronik hastalığı olan ebeveyn ve çocukların çok daha dikkatli olmaları gerekmekte. Bu süreci mümkün olduğunca az temas ve sosyal izolasyonla geçirmeliler. Çocuklar için mutlaka evde küçük bir dünya kurmak gerekiyor. İnternet ortamında online kurslar, bireysel gelişim için sanal tiyatrolar, müzeler, konserler, arkadaşlarla online yüzyüze görüşmeler işe yarayacaktır diye düşünüyorum.
ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLER BİLGİLENDİRİLMELİ
Okullarda psikolojik rehberlik anlamında verilecek eğitimler nasıl olmalı?
Okullar açılır açılmaz mutlaka her yaş grubundaki çocuklara basit bir şekilde “Hastalık nedir, mikrop nedir ve nasıl bulaşır?” konularında bilgi verilmeli ve korunma yolları belli aralıklarla tekrar tekrar anlatılmalıdır. Lise ve ünversite düzeyinde ebeveyn kontrolünün daha az ve zor olduğu yaş gruplarında, daha bilgi içerikli, konunun önemini anlatan bilgilendirici seminerler verilmelidir. Rehberlik danışma uzmanları ise, bu dönemde içine kapanan, ders başarısı düşen, endişesi ile baş etmekte zorlanan çocuklar için öğretmenleri eğitmeli ve bu çocuklar hızla tespit edilerek yardım edilmelidir.
EBEVEYNLER İLE OKULLAR İŞ BİRLİĞİ İÇİNDE OLMALI
Ebveynleri bu konuda psikolojik olarak rahatlatmak adına yetkililer nasıl önlemler almalı? Maddi imkanı veya farkındalığı olmayan ebeveynlere yönelik nasıl psikolojik destek verilebilir?
Ebeveynler ile okulların iş birliği çok önemli. İki taraflı kontrolle çocukların enfeksiyon kapması ve yayması önlenebilir. Tabii en önemli konu hijyen. Kişisel ve toplu yaşam alanlarının hijyeni, okulların düzenli dezenfekte edilmesi, çocuklara özerk yerler oluşturulması ebeveynleri rahatlatacaktır. Yetkililer tarafından maske ve dezenfeksiyon malzemesi için maddi destek sağlanması gerekir. Ayrıca, toplu taşıma araçlarının dezenfeksiyonu çok önemli. Bu süreç aşılana kadar, kamu spotları ile sosyal mesafe ve kişisel hijyen anlatılmaya devam edilmeli. Gerektiğinde sokağa çıkma yasağı, kontrollü sokağa çıkma kuralları uygulanmalı. Evde çalışma şansı olanların mesailerini evde yapmaları sağlanmalı ve tabii ki açık iş yerlerinin kurallara uyup uymadığının denetimi çok önemlidir.
Eklemek istedikleriniz varsa alabilir miyiz?
Oldukça zor bir dönemden geçiyoruz. Omuz omuza vererek, kurallara uyarak, kişisel hijyen ve sosyal mesafeye dikkat ederek bu dönemi mümkün olan en az hasarla atlatmak gerek. Kurallara uymamak, hastalığın yayılmasına, daha fazla can kaybına ve öz kaynaklarımızın hızla tükenmesine yol açacaktır.
UZ. DR. ARZU ÇİFTÇİ KİMDİR?
1972 yılında Kars’ta dünyaya gelen Uz. Dr. Arzu Çiftçi, 1996’da Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. 1996-2002 arası Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde Ruh Sağlığı ve Hastalıkları ihtisasını tamamladı. 2002-2009 yılları arası 70. Yıl Fizik Tedavi Eğitim Araştırma Hastanesinde Konsultasyon Liyazon Psikiyatrisi alanında çalıştı. 2009’dan bu yana Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi ÇEMATEM Koordinatörlüğü görevini yürütüyor. Ayrıca 2019 yılından bu yana Erenköy Tuzla Bahar Rehabilitasyon Merkezi Koordinatörlüğünü sürdürüyor. Uz. Dr. Çiftçi’nin madde bağımlılığı alanında çalışmaları bulunuyor. Uz. Dr. Arzu Çiftçi, 2 kız çocuğu annesidir.