Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
“Çocuklarımızı Korumakla Yükümlüyüz”
“Nasıl bir çocuk sokakta gezerken onun güvenliğini temin etmekle sorumluysak, sanal dünyayla ilgili de önlemleri almakla yükümlüyüz. Çocuklarımızın zarar görmesine hiçbir şekilde izin veremeyiz.” diyen Yeşilay Genel Başkan Vekili Dr. Mehmet Dinç ile çocukları ve gençleri oyun bağımlılığından korumak için yapılması gerekenleri ve Yeşilay’ın çalışmalarını konuştuk.
Günümüzde çocukların bebeklik çağından itibaren teknolojik cihazlarla tanışmasında anne-babanın rolü nedir?
Yaşadığımız çağ, dijital çağ. Dolayısıyla bu çağda dijital teknolojilerin hayatımızın bir parçası olması kaçınılmaz bir gerçek. Dijital teknolojileri biz de kullanacağız ve tabii ki çocuklarımız da kullanacaklar. Ancak bunun bir kural çerçevesinde, gelişim prensipleri göz önünde bulundurularak kullanılması çok kritik bir öneme sahip. Çocuk doğduğunda dünya ve teknolojik cihazlarla alakalı bir fikri olmuyor; yaşadıkça öğreniyor, kendi modelini ve davranışını şekillendiriyor. Bu noktada çocukların erken yaşlarında anne-babalarından dijital teknolojiyi kullanmakla alakalı bir kültür almaları çok kritik bir öneme sahip. İçerik, süre anlamında hayatın diğer sorumluluklarını yerine getirme anlamında bir kültürün gelişmediği durumlarda, çocukların bağımlılık başta olmak üzere çok farklı zararlarla karşılaştığını görüyoruz. Bu nedenle anne-babaların sorumlulukları var. Çocuk doğduğu andan itibaren özellikle ilk 2-3 sene çok kritik. Çocuğun dünyada yapması, öğrenmesi gereken çok fazla bilgi olduğundan, dijital teknolojilerle bağlantı kurması gerçek dünya ile alakalı öğrenme sürecini geriletir. Bu nedenle anne-babaların çocukların gelişimine zarar vermeyecek şekilde teknoloji ile ilişki oluşturması çok önemli. Bunun içerisinde çocukların ilk 2-3 sene hiçbir şekilde teknolojiyle muhatap olmamaları var. Sonraki süreçlerde, mutlaka süre ve içerik sınırı koymaları ve diğer gelişim alanlarına tekabül eden noktaları ihmal etmemeleri gerekiyor. Anne-babalar çocuklarına gerçek yaşamdan kopmadan teknolojiyi kullanmaları konusunda doğru rehberlik yaparlarsa sorunlu kullanım riski çok azalır. Ancak maalesef yaygın olarak görüyoruz ki, anne-babalar kötü örnek olup doğru davranış bekliyorlar.
“AMAÇ, İÇERİK VE SÜRE KONTROL EDİLMELİ”
Anne-babanın rehberliği ileriki yıllarda oyun bağımlılığı oluşmasında çocuğu
nasıl etkiliyor?
Bizim online bağımlılıklarla ilgili çocuklar ve gençler söz konusu olduğunda en çok karşılaştığımız durum online oyun bağımlılığıdır. Nitekim online oyun bağımlılıkları tanı kriterleri Dünya Sağlık Örgütü’nün ICD-11 kitabına girmiş bir gerçektir. Dünyada her geçen gün artan sayıda, farklı kültürlerde ve coğrafyalarda, farklı yaşlarda çocuk ve gencin oyun bağımlısı olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla online oyun dediğimizde çocuklarımız ve gençlerimizin kullanımlarının bağımlılığa dönüşmemesi için çok dikkatli olmamız gerekiyor. Çünkü elimizdeki veri şu: İnsanlar günlük hayatlarında ciddi anlamda düzenli olarak oyun oynuyorlar. Bir insanın oyun oynamasında tabii ki problem yok. Eğlenme, dinlenme ya da öğrenmeyi kolaylaştırma amaçlı oyun oynayabilir. Ama bir insan bir günde buna ne kadar zaman ayırabilir? Bir kişi günde 4, 8 ya da 10 saati oyunla geçiyorsa artık eğlence amacını aşmış bir durum söz konusudur. Bir diğer mesele ise içerik. Oynadıkları oyunlar çocukların gelişimine ne kadar uygun? Oyun vasıtası ile sosyalleştikleri insanlar, sosyalleşirken o insanların konuştukları dil ve içerik ne kadar doğru? Bunların da anne-babanın rehberliğinde kontrol edilmesi gerekir. Oyun bağımlılığı konusunda diğer bir soru da şu olmalı: Çocuk oyun üzerinde ne kadar kontrol sahibi? Hayatın diğer alanlarını, gelişim ödevlerini ihmal etme durumu varsa ve kontrol kaybolduysa, çocuğun aklında sürekli oyun varsa burada bir problem vardır. Bunun üzerinde mutlaka durmak gerekir. Anne-babalar çocuklarının online oyun oynamasına izin verebilirler ancak burada amaç, içerik, süre ve hayatın diğer alanlarındaki sorumlulukları yerine getirmek çok kritik öneme sahiptir.
“SESİMİZİN EVLERE GİTMESİ ÇOK ÖNEMLİ”
Emekleme çağındaki çocukların dijital oyunlarla sanal aleme adapte olması çocuk ve toplum açısından ne gibi riskler barındırıyor?
Çocuklar bizim geleceğimizdir. Yarının sağlıklı toplumunun bireyleri çocuklarımızdır. Bu nedenle çocuklarımızla alakalı sorumluluğumuz var. En büyük sorumluluğumuz onları yarına sağlıklı bir şekilde hazırlamak ve ulaştırmaktır. Sağlıklı bir şekilde ulaştırmak dediğimizde sadece fiziksel sağlıktan bahsetmiyoruz. Çocuğun ruhsal bütünlüğünü de koruyabilmemiz, garantiye almamız çok önemli. Bu, her bireyin ve devletin sorumluluğu olarak anayasamızda da var olan bir maddedir. Dolayısıyla nasıl bir çocuk sokakta gezerken onun güvenliğini temin etmekle sorumluysak, sanal dünyayla ilgili de önlemleri almakla yükümlüyüz. O çocuğun zarar görmesine hiçbir şekilde tahammül edemeyiz. Bu nedenle bizim “Bağımlılıkla Mücadele Eğitim Programı” çalışmamız var. Yeşilay cemiyeti olarak anaokulundan üniversite seviyesine kadar her yaş döneminde çocuklarımızın psikolojik sağlıkları ve diğer sağlık ve gelişim alanları zarar görmeden teknolojiyi nasıl kullanacaklarının eğitimini hem çocuklara hem de anne-babalara veriyoruz. Bir mücadelemiz var ama dijital teknolojiler hızla gelişiyor ve hayatımıza çok hızlı yayılıyorlar. Bu noktada Yeşilay olarak yaptığımız çalışmaların ebeveynler tarafından fark edilmesi, bu alanda çalışma yapan sivil toplum kuruluşları tarafından desteklenmesi gücümüzü ve etkimizi artıracak, çocuklarımızı koruma noktasında bizi amacımıza ulaştıracaktır. Bu noktada sesimizin, sözümüzün ve çalışmalarımızın evlere gitmesi, çocukların dünyasına taşınması çok önemli. Bunun yanında anne-babaların şunu da bilmesi gerekiyor. Anne-babaların doğduğu dönemden çok farklı bir dünyada yaşıyoruz. Bu nedenle kendi doğdukları dönemle ilgili bilgileri, kendi çocukluk tecrübeleri bu dönemin çocuk ve gençlerini kuşatmaya yetmiyor. Bunun için anne babaların kendilerini geliştirmeleri lazım. Bu noktada bir gündem, bir dikkat, bir emek vermeleri gerekiyor.
“ÖĞRENME SÜRECİNİ ANNE-BABA ŞEKİLLENDİRİYOR”
Ekran karşısında geçirilen sürenin (sosyal medya, oyun vs.) eğlence olarak değerlendirilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
İnsan hayatında eğlence elbette ki olacak ama bir insan hayatında eğlenceye ne kadar vakit ayırmalı? Eğlenceye ayırdığı vakit yarınlara yatırım yapmasında, kendini geliştirmesinde ne kadar etkili olacak? Hiç şüphesiz ki insanın eğlenmek gibi doğal bir hakkı var ama bu eğlenmenin başka haklarına mani olmaması gerekir. Bu haklardan bir tanesi hayatın zorluk ve sıkıntılarına karşı kendini hazırlaması, güçlü olmak için yeterli donanıma sahip olması hakkıdır. Dolayısıyla bu hakları kazanmakla ilgili emek vermezse, sadece eğlenmek üzerine giderse o zaman gerçek hayatın sorunları söz konusu olduğunda ve bunlara cevap verecek becerilere ve bilgilere sahip olmadığında ciddi anlamda zarar görmesi kaçınılmazdır. Ancak burada maalesef anne-babaların da teknolojiyi eğlence amaçlı kullanmasının çok yanıltıcı olduğunu düşünüyorum. Belki çocuklardan farklı kanallarda, farklı amaçlarla kullanıyorlar ama anne-babalar da teknoloji kullanıyorlar. Örneğin televizyonu büyük oranda eğlence amaçlı izliyorlar. Bu da şöyle bir mesaj veriyor: “Ekranın başına eğlence için geçilir, ekran başına geçtiğimde bir şey öğrenemem.” Avustralya’da gençlerle çalışırken, gençlerin ısrarla söylediği bir söz vardı: “Anne-babalarımız her kullanımımızı aynı değerlendiriyorlar.” Yani, “Faydalı kullanımımızı da, faydasız kullanımımızı da aynı şekilde değerlendiriyor ve aynı tepkiyi veriyorlar. Biz de faydasız kullanıyoruz.” diyorlar. Bu noktada anne-babaların faydalı kullanımı teşvik etme, takdir etme, ödüllendirme ile alakalı bir gündemleri olması gerekiyor. Çünkü çocuk, “Ben devamlı video seyredeyim.” gibi bir rüyayla, düşünceyle dünyaya gelmiyor. Görerek, bakarak, taklit ederek öğreniyor. Bu öğrenme ve örnekleme sürecini anne-babanın şekillendirmesi çok önemli.
SİBER İNSANİ DEĞERLER
“Zararlı” olarak tanımlanan oyunlar çocuklara ve gençlere nasıl zararlar veriyor?
Oyunlarda bizim gördüğümüz birkaç tane çok kritik sıkıntı var. Bunlardan bir tanesi, çocukların yaşlarına, gelişimlerine uygun olmayan içeriklere maruz kalması. Bunun yanında zorba olmaları yani başka insanlara kötü, kaba davranmaları. Gerçek hayattaki değer çerçevesinden bağımsız olarak o dünyada var olmaları, gerçek hayatta gördükleri ahlaki erdemleri orada göstermemeleri sorun oluşturuyor. Bu noktada da anne-babaların böyle bir gündeminin olması çok önemli. Ahlaki değerleri, doğru çocuk geliştirmeyle alakalı çerçeveyi, gerçek hayatta olduğu gibi sanal dünyada da korumaları gerekiyor. Gerçek hayatta nasıl çocuğumuz kimseye kaba davranmasın, küfür etmesin, zarar vermesin diyorsak sanal dünyada da böyle davranmaları gerektiğini onlara öğretmemiz lazım. Biz buna siber insani değerler diyoruz. Anne-babaların, siber insani değerleri muhakkak gündemlerine alması gerekiyor. Bir diğer mesele ise, zarar görmemesi noktasında çocuğu güçlendirmeleri. Çünkü çocuklar zarar verdikleri kadar zarar görür noktaya da gelebiliyorlar. Ergenlik döneminin başlangıcında veya hayatlarında başka soru işaretlerinin olduğu dönemlerde daha kırılgan olabilirler ve bu kırılganlığa bağlı olarak da zarar görmeye daha açık hale gelebilirler. Bu “oyunları” kurgulayan insanlar, psikolojik bir sürü taktik kullanarak insanları en zayıf yerlerinden vurmaya çalışıyorlar ve insanlara psikolojik anlamda ciddi zarar veriyorlar. Bu noktada aile içi iletişim zayıfsa, çocuğun kendini ifade edebileceği, başarılı hissettiği, kendine güvendiği gerçek bir hayat alanı yoksa, bu çocuklar bu süreçlerden ciddi zararlar görmüş olarak çıkıyorlar. Olayın diğer bir boyutu da istismar boyutudur. Yani çocukların ekonomik olarak istismar edilmesi, dolandırılmaları, paralarının alınması ya da cinsel veya duygusal olarak istismar edilmeleri söz konusu olabilir. Bu konuda da anne-babanın çocuğunu hazırlaması, güvenli davranışı öğretmesi, iletişim kanallarını açık tutması atılabilecek en önemli adımlardır.
“FAYDALI KULLANIM GÖZETİLMELİ”
Pandemi döneminde oyun bağımlılığında bir artış söz konusu olduğunu görüyoruz. Bu konudaki değerlendirmelerinizi alabilir miyiz? Kişileri aşırı kullanıma iten unsurlar nelerdir?
Pandemi döneminde dünyanın daha önce hiç yaşamadığı bir tecrübe yaşadık ve buna bağlı olarak dünyanın birçok ülkesinde insanlar evlerinde daha fazla vakit geçirmek zorunda kaldılar. Ancak evde yapılabilecek faaliyetler kısıtlı. Özellikle büyük şehirlerde yaşayan insanlar bahçeden hatta balkondan bile mahrum olduğundan bu süreçten ciddi anlamda olumsuz etkilendiler. Evde yapılabilecek aktiviteler de belli bir yere kadar gidiyor. İnsanlar bu süreçte ister istemez en kolay ulaşabilecekleri seçenek olan ekrana yöneldiler. Bu nedenle evde olduğumuz dönemde ekran saatlerinin normalden fazla uzaması çok anlamsız değil. Ancak bunun yanında mutlaka gözetmemiz gereken konu içeriğin aynı olmaması gerektiği. Ekran başında aynı süreyi geçirse dahi amaçlı kullanımı, faydalı kullanımı, tüketici değil üretici, yeteneklerini geliştirebileceği veya başka insanlara bir şeyler katacağı şekilde kullanımı teşvik etmemiz, böyle bir gündem ortaya koymamız ve bizim de buna rehber olmamız gerekiyor.
Pandemi sürecinde psikolojik anlamda güçlü olabilmemiz çok önemli. Biz zorlanıp, kaygımızı kontrol edemiyorsak, çocuğumuz zorlanıyorsa ve buna bağlı olarak ekrana kapılıyorsa bu konuda yardım almak asla ayıp değildir. Yardım almamızda çocuğumuz ve kendimiz için fayda vardır. Bunun yanında pandemi döneminin tatil modunda geçmesi de çok büyük sıkıntı oluşturuyor. Yatış-kalkış saatlerimiz belli değilse, yapacak hiçbir şey yoksa ekran bağımlılığı artar. Dolayısıyla evde kaldığımız sürede hızlı bir şekilde evde kalmayla ilgili bir program oluşturabilmemiz faydalı olacaktır. Eğer bu yapılabilirse ekran bağımlılığını önlemede önemli bir adım atmış olunur. Ama evde kaldığımız dönemde “Yapacak bir şey yok, o yüzden de ekran başındayız.” gibi bahanelere sığınıp bütün vaktimizi ekran karşısında geçiriyorsak bu dönemin sonunda ciddi anlamda problemli bir süreç bizi bekliyor demektir.
Bu dönemde teknolojinin kontrolsüz kullanılmasından doğan bağımlılıkları ve hastalıkları kontrol altına almak mümkün müdür?
Bahsettiğimiz içeriğin değişmesi çok önemli. Ekran başındaki süre değişmese bile ekran başında kalma amacı, içeriğin değişmesi, amaçlı bir şekilde kullanılıp insanın kendini geliştirmesi, ekran kullanımından fayda görmesi büyük öneme sahip. Hayatın diğer alanlarının ihmal etmememiz, fiziksel gelişimimizle alakalı yapmamız gereken egzersizleri uygulamakla ilgili bir gündem oluşturmamız gerekir. Ailece vakit geçirebilmemiz, sosyal anlamda gelişimimizin bozulmaması, kanallarımızın açık olması ve birbirimize vakit ayırmamız çok kritik öneme sahip. Tüm bunların yanında bir program dahilinde hareket etmemiz gerekir. Bunlara dikkat ettiğimiz takdirde sorunu büyük oranda çözmüş oluruz.
“E-SPOR DENİLEREK POZİTİF BİR ALGI OLUŞTURULUYOR”
Özellikle pandemi döneminde gençlerin fiziksel aktivite içeren spor dalları yerine oyun bağımlılığını artıran ve e-spor olarak adlandırılan oyun turnuvalarına yönelmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğrusu biz e-spor denilen kavramın spor olmadığını, dijital oyun olduğunu düşünüyoruz. Türkiye Yeşilay Cemiyeti olarak, “dijital oyun” isminin değiştirilerek, gençler ve anne-babalar için daha kabul edilebilir bir formata sokulması amacıyla “e-spor” isminin kullanıldığı kanaatindeyiz. Bu noktada biz şunu teklif ediyoruz: Dijital oyun insanın hayatında yer alabilir. Çocuklarımız, gençlerimiz dijital oyun oynayabilir. Ama bunun bir çerçevesinin olması lazım. Dijital oyun bağımlılığı diye dünyanın kabul ettiği bir hastalık var. Bu hastalığa bulaşmasınlar. Çocuklarımızın dijital oyun bağımlısı olmaması ve bundan zarar görmemesi için doğru bir kavram üzerinden gitmek gerekir. E-spor dediğimiz zaman sanki pozitif bir durummuş, sağlıklı bir durummuş gibi sunuluyor ve gençlerin, anne-babaların algısı değişiyor. Buna bağlı olarak gençlerimiz zarar görüyor. Niçin? Çünkü spor dediğimiz şey antrenmanı, kariyeri olan bir kavram. Kişiler e-sporcu olacağım diye çok uzun saatler boyunca antrenman adı altında bilgisayar başında vakit geçiriyorlar ve buna bağlı olarak bağımlılık geliştiriyorlar. Biz bunun sıkıntılı olduğunu düşünüyoruz. Çocuk ve gençlerin zarar görmemesi için dijital oyunlarla ilgili çocuklarımıza bir çerçeve, kültür kazandırmamız gerekiyor.
DSÖ KONUYLA İLGİLİ KRİTERLER GELİŞTİRDİ
Dünya Sağlık Örgütü’nün oyun oynama bozukluğunu literatüre eklemesi süreci nasıl gelişti? Bu süreçte Yeşilay nasıl katkılarda bulundu?
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) davranışsal bağımlılıklarla alakalı yaptığı çalışmada bir uzman kurulu oluşturdu. Davranışsal bağımlılıklarda dünyadaki durum nedir, ne bağımlılıktır, ne değildir soruları soruldu. Çünkü bununla alakalı yeni bir kavram çerçevesine ihtiyaç vardı. Hayatımıza dijital oyunlar, internet ve değişik bir sürü dijital cihaz girdi. Bunlarla alakalı ne zararlı, ne zararsız, ne kadarı faydalı, ne kadarı faydasız, olası tehlikeler neler gibi sorularının çalışılmasına ihtiyaç vardı. DSÖ bununla alakalı 40-50 ülkeden bağımlılık alanındaki en önemli uzmanları bir araya getirerek farklı kültürlerden, coğrafyalardan bizatihi alanının içindeki uzmanları toplayarak her yıl toplantılar düzenledi. 2017 yılındaki toplantıya Yeşilay ev sahipliği yaptı. Ayrıca Yeşilay diğer toplantılara da aktif olarak katılıp Türkiye’deki tecrübelerini aktardı ve sürecin olumlu bir şekilde ilerlemesine katkıda bulundu. Yeşilay bu süreci şekillendiren en önemli kurumlardan bir tanesi oldu. 5-6 yıl boyunca yapılan kapsamlı çalışmalar şu noktaya geldi: Dijital dünya söz konusu olduğunda oyun oynama bozukluğu ve kumar oynama bozukluğu adında iki hastalıkla karşı karşıya olduğumuz artık bir gerçek. DSÖ, ICD-11 için bununla alakalı kriterler geliştirdi. DSÖ’nün genel kurulunda kabul edildi ve önümüzdeki yıllarda ICD-11’de yayınlanacak. Bu iki hastalıkla alakalı bütün devletler halk sağlığı tedbirini almak ve bu hastalığa yakalanan insanların tedavisini sağlamakla yükümlüdür.