Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1092
Danışanlıktan Koçluğa Bir Başarı Hikâyesi
Bağımlılıklarla mücadelede bir asrı aşan bir tecrübeye sahip olan Yeşilay, 81 ilde eş zamanlı olarak “Bağımsızlık Seferberliği” başlattı ve bu seferberliği 26 Kasım Salı günü Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleşen lansmanla kamuoyuyla paylaştı. Yepyeni bir döneme adım atılan “Bağımsızlık Seferberliği” lansmanının en etkileyici bölümlerinden biri bağımlılıktan kurtularak Yeşilay Danışmanlık Merkezlerinde iyileştirme koçu olarak görev yapan eski YEDAM danışanı Buket Coşkun’un bağımlılıktan kurtulma öyküsünü anlatması oldu. Eski bir YEDAM danışanı bugün ise bir YEDAM çalışanı olan Buket Coşkun’un herkese ilham olacak öyküsünü kendi kaleminden sizlerle paylaşmak istedik.
Ben Buket, 1963 doğumluyum ve alkol bağımlısıyım. Sekiz yıldır hiç alkol kullanmadım. Bu nedenle artık bana, “ayık bağımlı” deniliyor. Ayık ama hâlâ bağımlı. Çünkü bağımlılık kronik bir hastalık. Tam da buradan başlamak istiyorum. Bağımlılığın bir hastalık olduğunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Toplumun önemli sorunlarından biri olan bağımlılık aslında, utanılan, saklanan, üstü örtülen tabularımızdan biri. Oysa üzerinde daha çok konuşarak, hem hâlihazırda hasta olan bizlere, hem de gelecek nesillere iyilik yapabiliriz. Bağımlılık hastalığını görünür kılmak, inkâr etmek yerine kabullenmek için daha çok konuşabiliriz; utanmadan, saklamadan, korkmadan... Ben artık utanmıyorum. Ben artık bağımlılığın bir beyin hastalığı olduğunu biliyorum. Şeker hastası olmaktan utanılıyor mu? Tansiyon hastaları, kronik astım hastaları kendilerine teklif edilen zararlı olabilecek şeyleri reddedebiliyor. İşte ben de sekiz yıldır bunu yapıyorum. “Bağımlıyım ben, almayayım” diyebiliyorum. Bu o kadar kolay olmadı tabii. Ama oldu, olabiliyor. “Nasıl oldu, neler yaşadım, bağımlı olduğumu ne zaman fark ettim, nasıl kabullendim, ayık kalmayı nasıl sürdürüyorum, hiç mi canım istemiyor?” sorularının cevaplarını vermek saatlerimizi alır. Bu nedenle, en çok önemsediğim konuların altını çizeceğim.
Bağımlıların Gözü Hep Şişededir
Bağımlılık bir sebep değil, sonuçtur. Kimse bağımlı olacağını bilmez, istemez, göze almaz. Birçok şey oldu, sonuç olarak bağımlı olduk. Kültegin Öger hocamız, “Bağımlılık buzdağının görünen küçücük bir kısmıdır” diyor. Ben, haddim olmadığı için buralara hiç girmeyeceğim tabii. Hayatımızı sürdüremez hâle gelene kadar da hiçbirimiz bağımlı olduğumuzu fark etmedik zaten. Bağımlılık yapan maddelerle ilgili olarak yaşanan uluslararası çıkar çatışmalarına da girmeyeceğim. Ömrümüzün kaç yılını bağımlı olarak yaşadık ve bunu fark edemedik. Fark ettiğimizde de ne yapacağımızı bilemedik belki. Çevremize, ailemize kulak asmadık, asamadık. Bağımlılığın pençesindeyken bu çok zor. Haz veren madde damarlarımızda gezinirken doğru düşünebilmemiz, doğru kararlar alabilmemiz imkânsız gibi. Ben şanslıydım. Kızım hekim. Bana, “Anne ya benimle AMATEM’e geliyorsun ya da seni terk ediyorum” dedi. Çok acıklı değil mi? Doğur, bak, büyüt, hekim olsun ve seni tehdit etsin. O günlerde çok gücüme gitmişti. Kalbim kırılmıştı ama ona bağımlı olmadığımı ispatlamak için teklifini kabul etmiştim. O kadar emindim ki hekimlerin benim bağımlı olmadığımı söyleyeceklerinden. Sonuçta, istesem aylarca hatta yıllarca içmeyebiliyordum. Benim tek sorunum, içince duramamaktı. Sonradan öğrendim ki bağımlılık; içinde birçok içme modelini, birçok maddeyi, davranışı kapsayan koca bir şemsiyeymiş. Her gece sadece tek duble içen de, ayda yılda bir içip geceyi nasıl bitirdiğini hatırlamayan da, bu şemsiyenin altında ıslanabilirmiş. Peki, sosyal içici ile bağımlıyı ayıran kıstas ne o zaman? Benim anladığım; periyodik olmayacak, yani o gece, o kadehi içmesen dünyan alt üst olmayacak, içerken durabileceksin. Bütün sosyal içicilere, ikinci kadehi ancak zorla içirirsiniz oysa bağımlıların gözü hep şişededir. Ne kadar kaldı, bitecek mi, daha geç olmadan yenisini tedarik edelim mi?.. Sosyal içiciler masayı ilk terk edenlerdir, bağımlılar ise sandalyelerin ters çevrilmesine, ışıkların sönmesine kadar mekânı terk etmez ve eve dönüşte de mutlaka açık bir tekel bayinin peşine düşerler. Hatta bağımlılar 7/24 açık tekelleri mutlaka bilirler. Ben bilirdim mesela. Hiçbir sosyal içici, kucağında içki şişesiyle araba kullanmaz. Üstelik hiçbir sosyal içici, bu kadar sarhoş olup üzerinden daha bir hafta geçmeden, yine gecesini hatırlamadığı bir sabaha uyanmaz. Şöyle derdim kendi kendime: Biri bana dese ki, “Dün gece sen bir adam öldürdün.” O koca boşlukta yaşanan olayı açıklayacak bir tek delil bile bulamam. Bu, öyle korkunç bir gerçekti ki, uzun süre içmeme engel olurdu ama o süre de biter ve ağzımı değdirdiğim anda yine bayılana kadar içerdim. Sanki içimde bütün korkularımdan daha güçlü bir duygu vardı ve beni yine yeniden içmeye götürürdü. İşte bütün korkularımdan daha büyük bu gücün adıydı bağımlılık ve ben bütün bunları göremeyecek, idrak edemeyecek kadar bağımlıydım, bağımlılık hastalığının pençesindeydim.
Görerek Öğrenmek ve Normalleştirmek En Tehlikelisi
“Bağımlılık nedir?” diye arama motoruna yazdığınızda, karşınıza birçok tanım çıkacaktır. Bendeki tanımı, “durduramamak, duramamak, bağımlılığa sebep olan o şeyden vazgeçememek, kendini kandırmak, reddetmek, gizlice içmek, sebep bulmak, kendine acımak, başkalarını suçlamak” gibi bağımlıların çok sık tutunduğu şeyler. Düşünüyorum da, sosyal içici olarak kalmayı becerebilir miydim acaba? Hayır! Ben beceremezdim çünkü benim genetik yatkınlığım da var. Her iki dedem ve ailemdeki birçok büyüklerim alkol yüzünden ölmüş. Kesin bir dil ile söylenmiyor ancak genetik geçişin olması mümkünmüş. En kötüsü, görerek öğrenmek demişti AMATEM’de bir hocam. Görerek öğrenmek ve normalleştirmek en tehlikeli olandır. Benim doğup büyüdüğüm evde içki içmek çok normal bir şeydi. Her şey bir sebep olabilirdi, doğum günleri, bayramlar, tatiller, cuma akşamları, evlilik yıldönümleri, yılbaşları, piknikler, yaz tatilleri, hafta sonları, gidilen misafirlikler, gelen misafirler… Tuhaf olan içmemekti. İçkiyle ilk tanışıklığımı düşündüm geçenlerde. Dedem oturuyor masada, ben de tam karşısındayım. Önümde küçük kristal bir çay bardağı. İçinde dedemin içtiği o çok bordo, çok mayhoş, acı değil ama buruşuk tatlı şey var. “Kan yapar” diyor dedem. “O kadarcıktan bir şey olmaz” diyor. Öyle seviyorum ki dedemi, o olmak istiyorum. Dedem 56 yaşında alkol tedavisi görürken vefat etti. Bana katabileceklerini veremeden öldüğü için kırgınım ona. Acaba, dedem tedavi kararında geç kalmasaydı, ayık bir bağımlı olsaydı, ben bambaşka bir insan olabilir miydim? Dedem döngüyü kıramadı ama ben bu döngüyü kırmakta kararlıyım. Torunlarım arkamdan, “Anneannemiz alkol bağımlısıydı, bağımlılıkla savaştı, ömrünün geri kalanında o büyük ve güçlü isteği hiç unutmadan, ona karşı hep tedbirli olarak yaşadı” diyecekler.
Ömür Boyu Sürecek Bir Perhiz
Ne yazık ki, bağımlılık sadece durdurulabilen bir hastalık. Literatürlerde bağımlılık, kronik bir hastalık olarak tanımlanıyor. Yani asla ve asla tamamen iyileşemiyorsunuz. Siz hiç “Ben eskiden şeker hastasıydım, şimdi iyileştim” diyen birini duydunuz mu? İşte tam da böyle, “Eskiden bağımlıydım, şimdi kurtuldum” diye bir şey de yok. Biliyorum çok kötü bir his. “Bir daha hiç iyileşmeyecek miyiz, tedavi olup iki kadeh bir şey içemeyecek miyiz?” sorusunun cevabı evet. Bir daha hiç, iki kadeh değil bir yudum bile içmeyeceğiz. Ömür boyu sürecek bir perhize gireceğiz, tıpkı şeker hastaları gibi. Onlar da aslında hiç iyileşmezler, ilaçlarını içerler ve perhiz yaparlar. Onlardan farklı bir tarafımız var, biz ömür boyu ilaç içmek zorunda değiliz. Sadece perhiz, yani bir yudum bile içmeme kararlılığına sahip olmalıyız. Yani, çeldiriciler ve tetikleyicilerden uzak durmak en etkili önlemlerdendir diyebiliriz. Herkesin öyküsü farklıdır ve kendisine özgüdür. Örneğin, ben görerek öğrenmişim, özenmişim, genetik yatkınlığım varmış. Evine hiç alkol girmemiş, alkolle tanışmamış insanlar tanıdım. Bağımlılık hastalığı; din, dil, ırk, cinsiyet, yaş, meslek, eğitim, sosyal çevre, aile, coğrafya ayırt etmeden herkesin başına gelebilecek bir hastalıktır. Alkol ve madde kullanan herkes bağımlı olabilir. Herkesin bağımlı olma potansiyeline rağmen, bazı durumlarda bağımlılık daha kolay gelişmektedir. Bu durumların bilinmesi kendimizi, yakınlarımızı, çocuklarımızı korumak açısından çok önemlidir. Riskli durumları bilmek, bu konuda koruyucu önlemler almak, hem ailenin hem devletin önemli bir sorumluluğudur. Madde olmasa madde bağımlılığı olur mu? Bağımlılık geliştirmeye daha yakın durumlar vardır. Travma sonrası stres bozukluğu, kişilik bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite, depresyon gibi psikiyatrik bir sorun varsa bağımlılık geliştirme riski daha fazladır. Saldırgan olan çocuklar, kendini kontrol etmekte zorlananlar ve zor mizaçlı kişilikler için bağımlılık riski daha yüksektir. Sosyal çevre, özellikle akran baskısı, aile içi şiddet, aile gözetimi ve ilgi görmeyen çocuklar risk altındadır. Genetik yatkınlık, yani ailede bağımlılık öyküsü var ise bağımlılık gelişme riski fazladır. Bir kişinin herhangi bir maddeye ya da alkole ne kadar sürede bağımlı olacağını belirleyen birçok unsur vardır. Kullanılan maddenin türü, saflığı, kullanım miktarı, kullanım şekli, kullanım sıklığı bunlardan bazılarıdır. Kişi ne kadar erken yaşta maddeye başlarsa, bağımlı olmaya o kadar yakın hâle gelir. AMATEM’de geçirdiğim yıllar boyunca, beni en çok şaşırtan şeylerden biri de, madde bağımlılığı ve alkol bağımlılığı için tedavi gören hastaların yaşlarıydı. Madde bağımlılığı hastalarının çoğu 25 yaş altı, alkol bağımlılarının çoğu ise 50 yaş üstüydü. Maddenin kolay ulaşılabilirliği de riski artıran etmenlerdendir. Burada, sosyoekonomik durumu düşük semtler, arka sokaklarda bulunan konutların olduğu yerler risk oluşturmaktadır. Madde ya da alkol ile tanışma yaşı da bağımlılık gelişiminde bir risktir. Kişi, alkol ve madde ile ne kadar erken yaşta tanışırsa, bağımlı olmaya o kadar yatkın hâle gelir. Benim şarapla tanıştığımda altı yaşımdaydım. Maddenin kullanım yolları, beyne ulaşma sürelerini etkilediği için bağımlı olma süreleri de etkilenir. Örneğin, sigara şeklinde sarma yapmak veya damar yolu ile madde kullanmak arasındaki beyne ulaşma hızı farkı, bağımlılığın gelişmesinde önemli rol oynar.
YEDAM ile Tanıştığım Güne Şükürler Olsun
Karakter özellikleri de, bir kişinin bağımlılık geliştirme riskinde önemli rol oynar. Örneğin, risk almaya yatkın bir kişilikte olmak, stres ve dürtüsellik riskli durumlardır. İnsan beyni, haz almaya meyillidir. Acıdan kaçar, haz peşinde koşar. Keyif almak isteyen beynimizde bir de “Dur yeter artık!” diyen bir mekanizma var. Bu mekanizma; bazılarımızda doğuştan bozuk, bazılarımızda gevşek ve şanslı olan bazılarımızda ise kale gibi serttir. Bizim dur mekanizmamız bozulmuş durumda, bu nedenle de hastayız. İyileşemeyen bir bozukluk bu. Bir kez bozuldu mu, bir daha düzelmiyor. En azından, yüzyıllardır bilim adamları bu soruna çözüm bulamamışlar. İşin en tehlikeli yanı beyin, aradan kaç yıl geçerse geçsin, bıraktığı günlerdeki içtiği miktarı unutmuyor. Tekrar kullanmaya başladığınızda, birkaç gün içinde bıraktığınız gündeki miktara kadar içiyor ve alkol komasına girebiliyorsunuz. Ben hep alkolden bahsediyorum ama bu durum, bütün haz veren maddeler için aslında aynı. Hatta madde kullanımında, durum çok daha riskli olabiliyor. Vücudun unuttuğu madde miktarını beyin unutamadığından, alkol bağımlılığında ya da yoksunluğunda, aşırı dozdan ölümler gerçekleşebiliyor. Ben öyle bir hâle gelmiştim ki, ölümden de korkmuyordum. Uyandığım pişmanlık dolu sabahlardan, ertesi gün çok hasta hissetmekten, mutsuz olduğum için içmekten, içtiğim için mutsuz olmaktan çok yorulmuştum. Bu süreçte ölseydim, ki nasıl ölmedim, hayretler içindeyim; nasıl bir öykü bırakacaktım arkamda… Kızıma, torunlarıma, nasıl bir hüzün ve kırılamamış bir döngü bırakacaktım. Şu an mutluyum, mutlu ve ayığım. Bir bağımlı böyle yaşar; anı yaşayarak, bağımlı olduğunu hiç unutmayıp ayıklığını kutlayarak. Bir dakika sonrası bile tehlikelidir. Çünkü bağımlılık bir telefon kadar yakın, iki sokak kadar ulaşılır bir yerde pusu kurmuş bizi bekler. Bu nedenle, YEDAM ile tanıştığım güne şükürler olsun.
Bağımlılık Hastalığımdan Kariyer
Bundan dört sene önce keşfettim YEDAM’ı. İki yıl boyunca danışanı oldum. Son iki yıldır da çalışanıyım. Artık YEDAM’da iyileşme koçu olarak çalışıyorum. İyileşmek için başvuran danışanlara, yaşadığım tecrübeler ile örnek oluyor, sorularına cevap veriyor, kurtulmanın mümkün olduğuna dair kanlı canlı bir model oluyorum. YEDAM, benim için yeni bir yaşam demek. AMATEM tıbbi destek verirken, psikososyal destek kısmı YEDAM sayesinde kazanılmakta. YEDAM'ın her bağımlı için bireysel bir uygulama planı var. Bu, kendinizi özel hissetmenizi sağlıyor. Belki de bağımlı hayatında ilk kez önemsendiğini hissediyor. En az haftada bir kez, birebir psikoterapi ve sosyal hizmet desteği sağlanıyor. Randevu takibi, hatırlatma, aile bilgilendirme ve ruhsal destek veriliyor. Grup terapileri ve eğitimlere katılım, katılım sertifikaları, sosyal beceri kazanma, tiyatro kursları, resim, çini, seramik atölyeleri tekrar yaşam sevinci kazanmama neden oldu. Bağımlılık hastalığımdan bir kariyer yapmama, iyileşmek isteyen ve acı çeken bağımlılara dokunabilmeme, fayda sağlamama neden olan, hâlâ psikoterapi süreçlerime destek olup benim iyileşme sürecimin de içinde olup çok önemseyen YEDAM ve Yeşilay kurucularına, çalışanlarına müteşekkirim. Dünyada eşi benzeri olmayan YEDAM’dan bütün bağımlılarımızın ve bağımlı adaylarımızın fayda sağlaması hepimizin sorumluluğu. Yüce devletimizin de desteği ile süregelen hizmetlerimiz tamamen ücretsiz.
Herkes Taşın Altına Elini Koyacak
Bağımsızlık Seferberliği Projesi ile Yeşilay her evdeki bağımlıya ulaşmayı hedefliyor. YEDAM da ulaşılan her bağımlıyı tedavi olmaya heveslendirmeyi, tedavi sürecine eşlik etmeyi amaçlıyor. Hedef, T.C. İçişleri Bakanlığı ile kol kola, güven vererek ve şefkat ile her sokağa, her okula, her aileye ulaşmak. Tüm Türkiye’de ve her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ile birlikte çalışarak, yardıma muhtaç acı çeken bağımlılara ulaşıp, onları tedavi sisteminin içinde tutmaya çalışmanın bu projenin en büyük hedefi olduğunu düşünüyorum. YEDAM’ın 115 noktada danışma merkezi var. Bu merkezlerde psikologlar, sosyal hizmet uzmanları, halkla ilişkiler uzmanları, iyileşme koçları ve danışmanlar çalışmakta. Merkezimizin olmadığı yerlere, kasabalara, köylere çevrim içi görüşme ile hizmet veriyoruz. İyileşme koçu ve danışmanları sayımız toplam 10 kişi. Yüz yüze ve çevrim içi görüşmelerle birçok danışana ulaşıyoruz. Bu seferberlik projesiyle, bağımlılık hastalığını daha da görünür kılmak hedefleniyor. Toplumda yerleşmiş tabuları yıkarak, her bağımlıyı tedavi sisteminin içine almak, ailelerini bilgilendirmek, hastalığın ömür boyu destek gerektirdiği öğretilmek isteniyor. Bu projede, öncelikle bu dertten kurtulmayı başarmış biz eski kullanıcılar ve herkes taşın altına elini koyacaktır. Bu proje sayesinde, bağımlılığın bir seçim değil sonuç olduğunu, bağımlılığın bir beyin hastalığı olduğunu ve sosyal, fiziksel, psikolojik ve kültürel uzantıları olduğunu anlatabilmek istiyoruz.