Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1077
Yaşam
Dijital Çağda En Kırılgan Grup Çocuklar Ve Gençler
Dijitalleşen dünyanın insanoğlunu derinden etkilediğini söyleyen Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi, Eğitim Bilimci ve Akademisyen Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak, dijital teknolojilerin etkisinin çevresel faktörler bağlamında ele alınması gerektiğini vurguluyor ve erken yaşlardan itibaren yoğun bir şekilde dijital teknolojilere maruz kalmanın gelişim alanlarını sekteye uğrattığını ifade ediyor.
Dijital dünya, günümüz insanının büyük bir bölümü için ansızın gelen, fazla hızlı ve bir o kadar da karmaşık bir ortam sunuyor; öte yandan milenyum çağına doğan çocuklarımız için ise, sanki yüzyıllardır varmış gibi tanıdık, çok kolay hatta olmazsa olmaz bir dünyayı ifade ediyor. Bu yeni dünyanın getirdiği kolaylık, yenilik ve avantajları yadsıyamayız. Kaldı ki bu avantajlar, milenyum öncesi doğan jenerasyonun da vazgeçemediği bir yaşam biçimi halini aldı. Birçok insanın günlük yaşamının ayrılmaz bir parçası olan dijital teknolojilerin, iletişimden eğitime iş dünyasından sağlık hizmetlerine kadar birçok alanda önemli değişikliklere yol açtığı görünen bir gerçek. Bu değişiklikler, hem fırsatları hem de zorlukları beraberinde getirirken, toplumsal yapıları ve ilişkileri de yeniden şekillendiriyor. Dijital dünyanın kolaylıkları olduğu kadar handikapları da mevcut ve bu durum günümüzde birçok araştırmanın da konusunu oluşturuyor. Araştırmaların da ortaya koyduğu üzere dijital yaşamın doğadan ve doğal olandan uzaklaştırması ne yazık ki birtakım fizyolojik ve psikolojik sorunlara da sebep oluyor. Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi, Eğitim Bilimci ve Akademisyen Prof.Dr. Osman Tolga Arıcak, bu hem kazandıran hem de kaybettiren yeni yaşam biçiminin yani dijital dünyanın getirdiği psikolojik sorunlarla ilgili sorularımızı yanıtladı.
“İNSAN BEYNİ, DİJİTAL TEKNOLOJİLERE GÖRE EVRİMLEŞMİŞ DEĞİLDİR”
Teknolojinin yoğun kullanıldığı bir çağ olan günümüz dünyasında, dijitalleşme ile birlikte ortaya çıkan psikolojik sorunlar nelerdir?
Her çağın sosyolojik ve ekonomik koşullarına göre, insanların yaşadıkları farklı sorunlar olmuştur. Değişen iklim koşulları, savaşlar, göçler, ekonomik koşullar insanları etkilemiş ve toplumsal olduğu kadar bireysel sorunlara da neden olmuştur. Günümüzün dijitalleşen dünyası da insanoğlunu derinden etkiliyor. İnsan beyni, hızla gelişen dijital teknolojilere göre evrimleşmiş değildir. İnsan, doğumundan itibaren diğer canlılara göre görece daha yavaş gelişen bir canlıdır. Bilişsel, duyuşsal ve sosyal anlamda belli bir olgunluğa gelmesi uzun yıllar alır. Beyin doğaya adapte olmak için bedenle birlikte doğal ortam içinde yoğrulmalı. Beyni erken yaştan itibaren doğadan ayırıp sanal dünyalara hapsettiğimizde, gerektiği şekilde gelişim gösteremez ve farklı sorunlar baş gösterir. Burada yanlış anlaşılmaması gereken nokta; psikolojik sorunların nedenini dijitalleşen dünyaya bağlamak gibi basit bir indirgemecilik olmamalıdır. İnsan, biyo-psiko-sosyokültürel ve manevi yaşam boyutu olan bir canlıdır. Psikolojik sorunlar, genetik ve çevrenin etkileşimi ile ortaya çıkan durumlardır. Yani tek bir nedene indirgenmesi mümkün değildir. İşte burada dijital teknolojilerin etkisini bu çevresel faktörler bağlamında ele almak gerekiyor. Dijital dünyanın erken yaşlardan itibaren insan yaşamında yer almaya başlamış olması, en başta sosyal ve duygusal gelişimi olumsuz anlamda etkiliyor. Çocuklar, normal fiziksel oyunlar yerine dijital oyunlara daha fazla yöneliyorlar. Bu da sosyal etkileşimi zayıflatıyor. Aynı odada bir araya gelip her birinin elinde tablet ve telefonla yan yana oturup dijital oyunlar oynayan ya da çizgi film seyreden çocukları görmek normal hale gelmiş durumda. Sosyal etkileşimin azalması; sosyal ilişki kurma güçlükleri, sosyal ortama uygun davranma sorunları, iş birliği geliştirmede güçlük, sosyal izolasyon ve yalnızlığı tercih etme gibi psikolojik sorunlara neden oluyor. Fiziksel dünyada sosyal ilişki kurmak, ne yazık ki, günümüz gençliği için gittikçe daha kaygı verici olmaya başladı.
DİJİTALLEŞME VE KAYGI BOZUKLUĞU İLİŞKİSİ
Size göre, aşırı dijitalleşme mi kaygı bozukluğuna sebep olur, yoksa kaygı bozukluğu olan kişilerde mi daha çok dijital bağımlılık oluşur?
Yukarıda da değindiğim gibi insan, biyo-psiko-sosyokültürel ve manevi yaşam boyutu olan bir canlıdır. Psikolojik sorunlar, genetik ve çevrenin etkileşimi ile ortaya çıkan durumlardır. Yani tek bir nedene indirgenmesi mümkün değildir. Dijital teknolojilerin aşırı kullanılması, kişinin baskın gerçekliği haline gelmesi, yalnızlığı ve sosyal izolasyonu artırması kaygı bozukluklarının artmasına neden olabiliyor. Bunun tam tersi durum da söz konusu olabilir. Yani kaygı bozukluğu ya da depresyon yaşayan bir birey olumsuz duygularından kurtulmak için, kendisine kaygı veren sosyal ortamlardan uzaklaşmak için dijital teknolojilere yönelebilir. Dijital oyunlar, sosyal medya ya da çevrim içi alıveriş sitelerinde aşırı zaman geçirme kaygının azaltılması için başvurulan yollardan bazılarıdır.
DİJİTALLEŞME GELİŞİMİ SEKTEYE UĞRATIYOR
Dijital çağdan en çok hangi yaş grubu psikolojik olarak olumsuz etkileniyor, sebebi nedir?
Dijital çağda psikolojik anlamda en kırılgan grup çocuk ve gençlerdir. Beynin bilişsel, sosyal ve duygusal anlamda belli bir olgunluğa gelmesi 20-25 yıl gibi uzun bir zaman alıyor. Erken yaşlardan itibaren yoğun bir şekilde dijital teknolojilere maruz kalmak, bu gelişim alanlarının kendilerinden beklenen şekilde olgunlaşmasını sekteye uğratıyor.
“BEYİN, EN ÖNEMLİ TEKNOLOJİ VE SERMAYEDİR”
Çağının gerisinde kalmak korkusuyla dijital çağa ayak uydurmak durumunda kalan bir nesil var. Bu hissi-düşünceyi gençlerden nasıl uzaklaştırabiliriz?
Bu hissi ya da düşünceyi uzaklaştırmanın en önemli yollarından biri eğitimdir. Çocuk ve gençlerden bunu kendi başlarına yapmalarını beklemek gerçekçi değildir. Önce yöneticiler buna inanmalı, öğretmenler buna göre yetiştirilmeli, medya bu doğrultuda yayın yapmalı ve anne-babalar buna inandırılmalıdır. Birey önce beynini ve bedenini dört boyutlu uzay-zaman düzleminde etkili kullanabilecek şekilde eğitmelidir. Beyin, insanın sahip olduğu en önemli teknoloji ve sermayedir. Önce bu teknolojiyi en sağlıklı ve verimli şekilde kullanmayı öğrenmeli, bu sermayeye yatırım yapılmalıdır. Sonrasında dijital teknolojileri kullanmayı öğrenmek çok kolaydır. İlk sıraya dijital teknolojileri aldığımızda, ki günümüzde yapılan budur, eksik ve zayıf gelişen bir beyin dijital teknolojilere mahkum olmakta ve insan, teknolojinin güdümüne girmektedir.
SOSYAL ÇEVRENİN ETKİSİ
İnsanların teknoloji bağımlısı olmasında, psikolojik olarak olumsuz etkilenmesinde, kültürün-sosyal çevrenin rolü var mıdır, varsa nasıl?
Yukarıda insanın, biyo-psiko-sosyokültürel bir canlı olduğundan bahsettim. Elbette, çevre bu anlamda oldukça etkili oluyor. Dünyaya gözünü açan bebekler, internetin ailenin önemli bir üyesi olduğu evlerde dünyaya geliyorlar. Daha doğar doğmaz fotoğrafları sosyal medyada paylaşılmakta, çocukların boyu, kilosu ve ismi tüm dünyaya malum olmakta. Bilgisayar ve akıllı telefonlar çocukların ilk tanıştıkları oyuncaklardır artık. Bebeklerin elleri çıngırak yerine, akıllı telefonları tutuyor. Üç yaşına gelen bir çocuk rahatlıkla bilgisayarı açıp, fare ile bilgisayarı kontrol edebiliyor. Çizgi filmler internetten seyrediliyor, oyuncak yerine internet oyunları oynuyor. Günümüz çocuklarının oyuncaklara olan ilgisi gittikçe azalmakta, tabletler her yaşa hitap eden başlıca oyuncaklar haline gelmektedir. Anne ve babasını fark etmeye başlayan çocuklar, onları telefonlarıyla, tabletleriyle ve laptoplarıyla birlikte tanımaya başlıyorlar. Bu araçlar adeta anne ve babaların vücutlarının bir uzvudur. Bu ilişki içerisinde, çocuklar da benzer ilişki örüntüleri geliştiriyorlar. Günümüz anne-babalarının çocuklarıyla ilişki kurma biçimlerinin başında bilgisayar ve internet oyunları geliyor.
Peki, gençlerde teknoloji kullanımıyla ilgili durum nasıl?
Gençler için ise durum, daha çok sosyal medyaya doğru kaymakta. Sosyal medya, aile meclisinin, yüz yüze görüşülmeyen akrabaların toplandığı yerlerdir artık. Belli bir yaştan sonra gençler anneleriyle ve babalarıyla yüz yüze iletişim yerine cep telefonu üzerinden kısa mesajlarla görüşmeyi tercih etmektedirler. Benzer durum eğitim kurumları için de geçerlidir. Bilgisayar ve internet teknolojisinin, tableti, etkileşimli tahtası ve projeksiyon cihazıyla okul öncesinden itibaren eğitimin her aşamasında yerini aldığı görülüyor. Hatta bu teknoloji kullanımı, bazı kurumlar ve öğretmenler için bir bağımlılık unsuru haline gelmeye başladı. Bilgisayar, etkileşimli tahta ve projeksiyon cihazı olmadan ders işlemek bazı öğretmenler için oldukça zor bir uğraş haline geldi. Bu da ister istemez eğitim merkezli bir teknoloji kullanımından, teknoloji merkezli bir eğitime geçiş yaptığımızı düşündürüyor. Bu yönüyle artık “teknoloji eğitimin neresinde” demek yerine “eğitim teknolojinin neresinde” sorusu daha anlamlı olmaktadır. Özetle, doğumdan itibaren anne-babalar, öğretmenler ve toplumun her kesimi el ele verip çocukların teknoloji bağımlısı olması için yoğun bir uğraş vermektedir. Daha sonra da dönüp, “Bu çocuklar neden teknoloji bağımlısı oldu?” diye sormaktadırlar. Psikologlar da bu “trajikomik” durumu açıklamak için yoğun mesai harcamaktadır.
PROF. DR. OSMAN TOLGA ARICAK KİMDİR?
Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak, 1993 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümünden mezun oldu. Yüksek lisans ve doktorasını Marmara Üniversitesinde tamamladı. 1994-1999 yılları arasında Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitimde Psikolojik Hizmetler Programı’nda araştırma görevlisi olarak çalışan Prof. Dr. Arıcak, 1999 yılında aynı programda yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. 2006-2007 yılları arasında Indiana Üniversitesi Bloomington Psikolojik Danışma ve Eğitim Psikolojisi Bölümünde konuk araştırmacı, 2007-2008 yılları arasında ise Tulane Üniversitesi New Orleans Psikoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak çalıştı. 2008 yılında Trakya Üniversitesine döndü ve 2010 yılında Eğitim Psikolojisi alanında doçent oldu. 2010-2013 yılları arasında Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümünde, 2013-2014 yılları arasında ise Harvard Üniversitesi Berkman Center Gençlik ve Medya Laboratuvarında araştırmacı olarak çalıştı. 2014-2023 yılları arasında, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak görev yaptı. Halen Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Temel Eğitim Bölümünde çalışan Prof. Dr. Osman Tolga Arıcak, 2015 yılından bu yana Yeşilay bünyesinde Bilim Kurulu Üyesi olarak görev yapmaktadır.