Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1036
Sağlıklı Yaşam
Korona Günlerinde Ev Hayatı
Pandemi nedeniyle yaklaşık bir aydır evlerimize kapandık. Başlarda süreç evde ertelediğimiz işlerimizi tamamlamak ve aile bireyleri ile daha fazla bir arada olabilmek adına keyifli idi. Ancak süre uzadıkça, hem artan hastalıklar ve ölüm haberleri, hem de belirsizlik kaygılarımızı artırdı. Doğaldır ki bu durum aile içi ilişkilere de yansıdı. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül’den karantina sürecinin aile ilişkilerini nasıl etkilediğine dair değerlendirmelerini aldık.
Sosyal izolasyon uygulamaları nedeniyle “evde kal”mak zorunda olduğumuz, kimi zaman sıkıntılı ve kaygılı olabilen bir dönemden geçiyoruz. İpek böceğinin kozasına çekilmesi misali evlerimize kapandık. Yeni ve umut dolu geleceğe kanat çırpan bir kelebek olabilmek için sabırla bekliyoruz. Okulların tatil edildiği, evden çalışmanın yaygınlaştığı ve insanların sosyalleştiği tüm alanların kapatıldığı bir ortam içinde insanların evlerine çekildiği bir zaman aralığı yaşıyoruz. Yaşanan karantina süreci koronavirüs tehdidine karşı duyulan kaygıyla birlikte, sürekli bir koşturmacayla günlerini tüketen 7’den 70’e herkesin yaşam alışkanlıklarında ve aile ilişkilerinde ciddi bir değişime neden oldu. Evde belirli zaman aralıklarında vakit geçirmeye alışkın eşler birbirleri ve çocukları ile 24 saat bir arada olmak durumunda kaldılar. Bu süreçte kendini izole eden bireylerin rol değişimlerini, karantina sürecinin aile ilişkilerini nasıl etkilediğini, yaşanan sıkıntıları ve çözüm yollarını Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül ile değerlendirdik.
Karantina ile birden eve kapanan insanın davranışında ne gibi değişiklikler yaşandı?
Pandemi nedeniyle yaklaşık bir aydır eve kapandık. İlk başlarda biraz şaşkınlık, hafif kaygı ile birlikte evde olmak bazılarımızın uzun süredir yapmaya fırsat bulamadığı bir durum olduğu için ve biraz da eksik işlerimizi tamamlamak ve aile bireyleri ile daha fazla bir arada olabilmek adına keyifli idi. Ancak süreç uzadıkça, hem artan hastalıklar ve ölüm haberleri, hem sürecin belirsizliği kaygılarımızı artırdı. Bir arada bu kadar uzun süre yaşamaya alışkın olmamanın ve günlük rutinlerimizin getirdiği düzen değişikliği ile sürtüşmelerimiz başladı. Bununla birlikte, çocuklar için okul ve arkadaş buluşmaları, bizler için iş ve sosyal yaşantılarımız gibi ortamlardan mahrumiyet ile insan ruhunun ihtiyacı olan rahatlama olanaklarımız ortadan kalktığı için birbirimize tahammülümüz azaldı. İş ve mahremiyet alanlarımız birbirine karıştı. Dinlenme zamanlarımız azaldığı, uyku düzenimiz bozulduğu için mutsuzluğumuz arttı. Çocuklarımızın evde eğitimle ilgili uyum süreçlerindeki zorluklar ve bu konuda bize düşen sorumluluk, onlarla yeni bir sürtüşme alanı oluşturdu. Yeme düzenimiz değişti, karbonhidrat tüketimimiz arttı, spor imkanlarımız azaldı. Bu da huzursuzluğumuzun başka bir nedeni oldu. Toparlayacak olursak, evde kalmak ile birlikte endişe, mutsuzluk, öfke ve tahammülsüzlük gibi duygularımız arttı. Baş etme becerimiz ve ruhsal dayanıklılığımız ise azaldı. Daha tahammülsüz ve sinirli hale geldik.
“ÖFKE ANINDA YALNIZ KALIN”
Korona günlerinde evde ilişkiyi sağlıklı tutmanın yolları nelerdir?
Dediğim gibi ilk günlerde bu daha kolaydı, hatta güzel bir fırsattı. Ancak sürecin uzaması ile işler biraz zorlaştı. Öncelikle ruh halimizin değişken olabileceğini ve bazı günler daha umutlu ve mutlu olup bu süreci yönetebileceğimizi, bazı günler ise çökkünlük ve umutsuzluk yaşayıp çaresiz hissedebileceğimizi unutmamamız gerek. Bu nedenle sürtüşmelerimizin arttığı ve öfkeli olduğumuz durumlarda evin genel ortamından “Bana bir yarım saat müsaade…” deyip uzaklaşmak ve küçük de olsa yalnız kalabileceğimiz bir alanda kendi halimize kalıp sakinleşmek önemli. Kendimizi biraz keyifsiz hissettiğimizde, eskiden bizi mutlu eden ev içinde yapılabilecek şeyleri yapmak ve dostlarınızla görüntülü konuşmak işe yarayabilir. Sonuçta kendimize neyin iyi geldiğini en iyi bizler biliriz. Site içinde oturuyor iseniz ve imkanınız varsa her gün düzenli yürüyüş yapmak serotonin miktarınızı artırır ve bu da kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar. Bunun aksine karbonhidrat ile seratonini yükseltme davranışımız ise bizi anlık rahatlatsa da süreçte öz güvenimizi azaltır ve mutsuz oluruz. Kilo artışı da başka bir olumsuz sonucu olur. Yürüyüş imkanınız hiç yok ise, video üzerinden izleyerek veya kendi başınıza spor yapmak düzenli olmak şartı ile size iyi gelecektir. Ev içerisinde üzerinde ortak paylaşım yapabileceğiniz dizi saatleri, mümkünse kitap okuma saatleri aile bireylerini birbirlerine yaklaştırır. Puzzle yapmak, kutu oyunları, ev uygun ise küçük çocuklarla saklambaç da yine ortak keyif alacağınız durumlar adına işe yarayabilir. Belki bunlardan önce, herkesin evde olduğu ve evdeki iş yükünün arttığı bu günlerde ev işlerini paylaşmak en iyi ortak etkinlik olarak düşünülmelidir. Yemek yapmak, temizlik gibi ev işleri bir zorunluluktur ve genelde belli kişilerin görevi olarak kabul ederiz. Oysa, ev ortak alanımızdır ve hepimizin görevidir. Paylaşım yaparak ev işi yapmak inanın bana hepinize çok iyi gelecektir. Çocuklar adına sorumluluğun yanı sıra onlara “işe yarama duygusu” hissettirecektir ki bu onları çok büyütür. Ayrıca el becerisi, sosyal kurallar, ilişkiler adına da çok öğretici olur.
YENİ BİR İLİŞKİ MODELİ
Karantina sürelerini uzaması çiftlerin ilişkilerini nasıl etkiledi?
Bir arada bu kadar uzun kalmaya alışkın olmayan çiftler, farklı bir ilişki modeli içerisine girmiş oldular. İlişki içerisinde zorlandıklarında rahatlama olanağı sağlayan yüz yüze arkadaş ilişkileri ve diğer sosyal yaşantıları kayboldu. Birbirlerinin olumsuz davranışlarına, mutsuzluklarına, öfkelerine daha fazla tanık olmaya başladılar. Yaşanan olumsuzluk her ikisini de etkilediğinden birinin diğerini teselli etmesi olasılığı azaldı. Kişisel farklılıklarımız nedeniyle güçlüklerle baş edebilme gücümüz farklı olduğundan sürecin çiftlere etkisi de farklı oldu ve birbirimizde bunlara tanık olmaya başladık. Olumlu ya da olumsuz yeni özelliklerimizi fark etmeye başladık. Tüm bunlar, sahip olduğumuz ilişkiyi mutlaka etkileyecektir. Evlilik ne kadar yeni ise, tüm bu bahsettiğim nedenlerden ötürü ilişkinin olumsuz etkilenme riski artabilir. Ekonomik güçlükler ve yakınlarımızla ilgili hastalığın olumsuz sonuçlarını da yaşadıysak durum daha da sarpa sarabilir. Bazı çiftler ise tersine birbirlerine kenetlenip daha güçlü bir ilişki ile bu zor günleri atlatabilirler.
Bu süreçte çatışma yaşayan çiftler neler yapmalı?
Öncelikle kısa süreli molalarla birbirlerinden uzaklaşmalılar. Hele de kavga anında kırıcı olmaya başladıklarını fark ettikleri anda, acilen birbirlerinden uzaklaşmalı ve tek başlarına kalmalıdırlar. Kızgın ve öfkeli iken sonradan telafi edemeyeceğimiz hatalar yapabiliriz. Öfkeli iken düşünemeyiz, sorunları kavrayamaz ve çözüm üretemeyiz. Ancak sakinleştiklerinde mutlaka oturup konuşmak ve çatışmayı çözmek adına fikir üretip iş birliği yapmak önemlidir. En önemlisi de sorunla ilgili kendilerinde gerekli değişimi yapabilmeleridir. Kavgada hep karşı taraf suçlanır ama bu bir ilişkidir ve asla tek tarafın değişimi ile çözümlenemez. Evde kaldığınız bu günlerde öz bakımımızı da ihmal etmemiz gerekir. Sonuçta hem kendimiz hem de karşımızdaki adına bu çok önemlidir. Kendine bakım yapan ve gelişimini sürdüren kişi ilişkisine de önemli yatırım yapmış olur.
AİLE BOYU ETKİNLİKLER…
Bu dönemde yapılabilecek aile içi etkinlikler nelerdir?
Bu her aile için değişen bir durumdur. Aile içi bireylerin yaşları, gelişim özellikleri, cinsiyetleri ve kişilik yapılarına göre de etkinlikler değişecektir. Bunların ne olduğunu ailece birlikte planlamaları adına oturup sohbet etmek, onlara iyi gelecek etkinlikleri birlikte belirlemek bence önemlidir. Hep beraber spor yapmak, kitap okuyup sonra tartışmak, ortak dizi saatinde dizi izlemek, kritiğini yapmak, birlikte bilgisayar oyunu oynamak, kutu oyunları vs. akla gelebilir. Ama benim naçizane önerim ev işlerini ortaklaşa yapmak en öncelikli olandır.
TEKNOLOJİ SIKINTILARI UNUTTURUYOR
Sosyal izolasyonla artış trendi gösteren teknolojik bağımlılığın aile içi etkileşimde yol açtığı olumsuzluklar nelerdir?
Yeni kuşak, teknoloji ile salgın öncesinde de oldukça ilgili idi. İki arkadaş yan yana mesajlaşarak iletişim kuran çocuklar görüp şaşırdığım olmuştur. Eskiden okulda olmak onları günün belli bir kısmında frenliyordu. Şimdi ise okul eve geldi. Dersler sıkıcı ama oyun oynamak zevki. Online ya da video derslerde yalnız başına odadalar ve kendilerini bu noktada kontrol etmeleri daha zor. Bir diğer yandan zevk alınan şeylere zaman ayırmak, çocuk ve gençlerin tüm dünyayı etkileyen, çözümü zor ve belirsiz bu durum karşısında kendilerini ruhsal açıdan onarmak ve sağlıklı tutmak adına bir baş etme yolu. Onlara hayatın devam ettiği ve keyif alınan şeyler de olduğunu hissettiren bir durum. Olumsuzluklardan kaçınmaları ve düşünmemeleri için bir araç. Bu süreci, çocuklarımıza oyunlarla ilgili sürekli “Oynama, bırak onu elinden, ders çalış.” söylemlerinden ziyade, onların dünyalarına girmeye bir fırsat olarak değerlendirmek, oyun oynamanın süre ve sınırları ile ilgili onlarla iş birliği kurmamızın yolunu açmak adına önemli olabilir. Sürekli söylenen, eleştiren, kuralları ve yapması gerekenleri hatırlatan bir tutum çözümden öte krizi arttırır. Elbet sınır olmalı. Elbet kural olmalı. Okul saatinde “hiç” deyip sonrası eskiye göre “bir tık” esnemek işe yarayacaktır. Okullu çocuğu olan aileler adına, bu süreçte eğitimsiz kaldılar diye kaygılanıp baskı yapmak ve tartışma oluşmasına neden olmaktan da kaçınılmalıdır. Hiçbir çocuk 2-3 hafta okula gidemedi, ders yapmadı diye eğitimsiz kalmaz. Onların rahatlamalarına olanak verelim. Küçük çocuklu ailelerin de çocuklarına yemek yedirirken ekran açmamalarını hatırlatmam gerek. Elbet bu pandemi bitecek, biraz farklılıklarla eski yaşantımıza döneceğiz, çocukların alışkanlıkları biraz değişse de tekrar yeni gündeme bizden daha hızlı ve sağlıklı uyum sağlayacaklardır.
Bu soruyu “bağımlılık” noktasında yanıtlayacak olursam, bazı çocuklar risk grubundadır. Bu çocuk ve gençler için teknolojik bağımlılık aile içi ilişkileri bozar, iletişimi azaltır. Fizik ve ruh sağlığını son derece olumsuz etkiler. Teknoloji hepimizi kullandığı ve kullanmak zorunda olduğu bir gelişim alanı. Hepimiz ekran karşısında giderek daha fazla süre harcıyoruz. Ama içerik, süre, yer ve zaman konusu burada ayırıcı olandır. Bu çocuklar için bu süreç sorunu arttırıcı olabilir. Uzman desteği gerekebilir.
YENİ ŞARTLARA UYUM ÖNEMLİ
Karantina ile bir anda birçok çift evden çalışma sistemine döndü, ortak alanlar paylaşılmaya başlandı. Çocuklu ailelerde çocukların bakımı büyük oranda ebeveynlere kaldı. Ev içinde çalışan, eş, öğrenci ve ebeveyn rolleri aynı anda yaşanmaya başlandı. Bu yeni durumu değerlendirir misiniz?
Bu sorunun cevabına biraz değindim sanırım ama toparlamak adına bir iki cümle söylemem gerekirse, insanların hayatında önemli değişiklikler oldu. Ama bunların hepsi yaşadığımıza uyum sürecinin bir sonucu, bu da ruhsal dayanıklılığımızın bir göstergesi aslında. “Şimdi ve burada elimdeki veri bu, koşullarım böyle, peki ben ne yapabilirim?” sorusuna ne kadar hızlı ve düzgün cevap verebildi isek, bu oranda da rahatlar ve yeniden yapılanıp koşullara uyum sağlarız. Aksi durumda ise, üzülür, yine üzülür, kaygılanır, çaresizlikten ne yapacağımızı bilemeyiz. Koşullar değiştiğinde de bu süreç aynen geçerli olacak ve eski hayatımıza bazı değişikliklerle dönebileceğiz. Ekonomik kayıplarımız, hastalıklar ve olası ölümler bizi etkileyecek ama biz yeniden yapılanacağız.
EKONOMİK SIKINTILAR
Yine yaşanan olumsuz süreçte iş kayıplarıyla baş gösteren ekonomik sıkıntıların aile yaşantısına etkilerinden bahseder misiniz?
Aile ekonomisinin etkilenmesi, zaten zorlu olan bu salgının sonuçlarını daha da güçleştiriyor. Sonuçta evinin geçimini sağlayamayan erişkinlerin kaygı ve üzüntüsü, öfkesi tüm aile bireylerine yansır. Çocuklarının, eşinin, ailesinin geleceğini kurmakla ilgili umutsuzluk ve endişe çok da kolay baş edilecek bir durum değildir. Bu nokta da sorunun tüm dünyayı etkilediğini, büyük ve güçlü ülkelerin bile bu krizi yönetmekte zorlanıp ciddi kayıplar yaşadığını kendimize hatırlatmak endişemizi azaltıp bizi bir nebze sakinleştirebilir. Bunun yanı sıra ülkemizde alınan ve alınması gereken ekonomik tedbirlerin etkin olması bizleri rahatlatacaktır. Salgının ekonomik sonuçlarından hepimiz ekilendik. Ama sağ ve sağlıklı kalabilmemiz mümkün olduğunda altında kalkabileceğiz inşallah.
ÇOCUKLARA DOĞRU BİLGİ VERİN
Korona kaygısını daha yoğun yaşayan çocuklarla ebeveyn iletişimi ve etkileşimi nasıl olmalı?
Bu çok önemli bir soru. Çocuklar biz büyükleri kopyalar. Bu nedenle öncelikle bizim kendi kaygımızı kontrol edip, sorunlarla nasıl baş edebildiğimiz konusunda onlara model olmamız önemlidir. Belirsizlik de kaygıyı çok artırır. Onlara mümkün olduğunca dürüst ve doğru bilgiyi, yaş ve gelişim basamaklarına uygun anlayabileceği düzeyde vermek onları rahatlatır. Sosyal medya ve televizyondaki olumsuz görüntü ve söylemlerden uzak tutmak da önemlidir. Onların keyif aldığı etkinlikleri beraber yapmak adına birlikte geçirilen süreyi biraz uzatmak, onların yanında olduğunuzu ve elinizden geldiğince onları koruyacağınızı söylemek, bilim insanlarının çözüm bulacağı ve güzel günlerin geleceğini belirten umutlu ifadeler kullanmak onların temel güvenlerini arttırır. Uyku ve yeme düzenlerini korumak, rutinlerini devam ettirmelerine olanak sağlamak gerekir.
BELİRSİZLİK OLUMSUZ ETKİLİYOR
Ev içindeki bireylerin hastalığa yakalanması aile ilişkilerini olumsuz etkiliyor mu?
Kesinlikle. Burada “hastalanmak” kavramı “tedavisi bilinmeyen” ve “ölüm” kavramları ile ilişkili olduğu için ruhsal açıdan elbet çok daha fazla etkileniyoruz. Hastalanmak değil, belirsizlik ve çözümsüzlük kişileri etkiliyor. Çok önemli bir konu da “sigara içmek”. Çocuklar sigaranın bu salgında hastalanma ve ölüm riskini arttırdığının çok farkındalar. Sigara içen ve içmeye devam eden ebeveynler, çocuklarına “Ben kendimi de seni de umursamıyorum.” izlenimi veriyorlar. Elbet sigarayı bırakır bırakmaz olumsuz etkilenme olasılığı azalmayacak ama bu yapıcı davranışın kendimiz ve sevdiklerimiz adına önemli olduğunu ve bu davranışın olumlu ruhsal sonucu ile bağışıklık sistemimizi güçlendireceğini düşünüyorum. Sigara içmek ciddi bir bağımlılık, aynı zamanda bu kişiler için sağlıksız bir baş etme yolu ama durup bir düşünmek ve kendimiz ve sevdiklerimiz için çok önemli bir değişim yapmak adına bir fırsat aynı zamanda.
“BİRLİK DUYGUSU RUHU BESLER”
Sizce karantina süreci aile, akrabalık ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesi ve aile bağlarının kuvvetlenmesine olumlu katkıda bulunur mu?
Gerçekten de insan kaybedince değerini anlar. Yakın ilişki kurmayı, sarılıp kucaklaşmayı, karşılıklı sohbeti çok özlüyoruz. Dün “Ramazan geliyor, acaba iftar buluşmalarımız olacak mı?” diye iç geçirdim ve yaşarken çok da fark etmediğimiz bu güzel anları özlemle hatırladım. Evde kalmak zorunda olduğumuz bu günlerde sevdiklerimizi daha çok arayalım, mümkünse görüntülü konuşalım. Hasret giderelim. Bu davranış, onlara da bizlere de iyi gelecektir. Birlik duygusu, hatırlanmak ve önemsenmek insan ruhunu besler. Hızla bulaşan bu salgın ortamında, ölümle ilgili yüzleşmelerimizin bu kadar yoğun olduğu bu günlerde, geçmişteki kırgınlıklarımızı, küslüklerimizi, çatışmalı ilişkilerimizi tekrar gözden geçirip, bu ilişkilerin onarılması adına bir şeyler yapmak için salgını olumlu bir fırsat olarak görmek gerekir.
DOÇ. DR. ŞAZİYE SENEM BAŞGÜL KİMDİR?
1994 tarihinde Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesinden derece ile mezun olan Doç. Dr. Şaziye Senem Başgül, 2007’de Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesinden Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı ünvanını almıştır. Sonrasında Bakırköy Mazhar Osman Ruh ve Sinir Hastalıkları, Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları ve Medeniyet Üniversitesi Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesinde görev yapmıştır. 2012 yılından bu yana Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümünde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. 2015 yılında “doçent” unvanı almıştır. Ayrıca 2009 yılında Güneş Çocuk ve 2019’da Güneş Çocuk Akademi’yi kurmuştur. Yerli ve yabancı çok sayıda yayını ve kongre sunumları vardır. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağılığı Derneği Özel Gereksinimli Çocuklar Komisyonu Kurucu Başkanı, Down Türkiye Derneği danışman doktoru ve Yeşilay Bilim Kurulu Üyesidir. Doç. Dr. Başgül, evli ve biri kız diğeri erkek 16 yaşında ikiz çocuk annesidir.