Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1072
Yaşam
Millî Birlik Ve Beraberlik Kodlarımızda Var: Millî Mücadele’den Kahramanmaraş Depremine Toplumsal Kenetlenme
Toplumsal, siyasi ve tarihi yönden dünya üzerindeki yerimizi tanımlarken “Şanlı tarihimiz…” diye başlayan cümleler kurar ve bu cümleleri eşsiz zaferlerimiz, büyük başarılarımız, zamanın akışını değiştiren abide devlet adamlarımız, bilim insanlarımız ve anıtsal eserlerimizi örnek göstererek tamamlarız. Gururla yaptığımız bu değerlendirmeler bizi biz yapan değerlerin bir yüzünü oluştursa da diğer yüzünü toplum olarak birbirimize kenetlenmemizi sağlayan ortak acılar, felaketler ve facialar oluşturuyor. Her ne kadar daha az sözü edilse de bu acılar aslında toplumu bir arada tutan en güçlü mayayı teşkil ediyor. Büyük bir mücadele ve kayıplar sonrası 1923 yılında kurulan ve bu sene 100. yaşını kutladığımız Türkiye Cumhuriyeti de bir asırlık tarihinde birçok acıya tanıklık etti…
KAHRAMANMARAŞ DEPREMİ DAYANIŞMANIN SEMBOLÜ OLDU
Son yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından 85 milyon tek yürek oldu. Afetin meydana geldiği ilk saatlerden itibaren depremden etkilenen 11 şehre yardım akını başladı. El ele veren devlet ve millet tüm imkânlarını deprem bölgesi için seferber ederek tarihe altın harflerle kazınacak dayanışmanın örneğini gösterdi. Türk toplumu, müthiş bir refleksle depremin ilk anından itibaren yardım için harekete geçti. 1999 Gölcük ve 2011 Van depremlerinin acılarından büyük dersler çıkaran Türk toplumu, son afette de bölgeye koşarak kanıyla canıyla yardım çalışmalarına katıldı. Bölgeye gidemeyenler ayni ve maddi yardımlarıyla afetten etkilenenlerin acısını dindirmek için el ele verdiler. Ülke çapında yayın yapan televizyonların canlı yayınlarında Türkiye tarihinin en büyük bağış kampanyası düzenlendi. Ülkenin bankacılık, finans, turizm, enerji, otomotiv, inşaat gibi sektörlerinin en büyük temsilcilerinden esnaf ve zanaatkarlara, memurundan işçisine, anaokulu öğrencisinden emeklisine kadar toplumun tüm kesimleri bağışlarıyla kampanyaya destek verdiler. Yardım kampanyasında toplanan miktar kadar kampanyaya katılanların sayısı, çeşitliliği ve gösterilen gayret de toplum olarak geleceğe umutla bakmamıza vesile oldu.
KAMYONLAR ADETA UÇARAK GİTTİ
Depremin ilk günlerinde enkaz kaldırma çalışmaları için gerekli olan iş makineleri için ülkenin dört bir yanından iş makinesi sahipleri ve operatörleri deprem bölgesine adete ışınlandılar. Deprem bölgesine iş makinesi taşıyan kamyonların son sürat hareket halindeki görüntüleri, lastikleri patlamasına rağmen kurtarma çalışmalarına katılmaya giden kamyonların hiçbir şey olmamışçasına yollarına devam etme sahneleri sadece Türkiye’de değil tüm dünyada takdirlerle izlendi. Memleketin tüm illerinden afet bölgesine gönderilen yardım tırı ve kamyonlarının sayısı o kadar fazlaydı ki karayollarında uzun kuyruklar oluştu. Bir noktadan sonra yardımların fazlalığından dolayı baş gösteren organizasyon zafiyetlerine karşı vatandaşlara bölgeye bir süre yardım malzemesi göndermemeleri, yardımların organizasyon şemasına uygun biçimde gönderilmesi için çağrılar dahi yapıldı.
AFAD çatısı altında bölgeye akın eden sivil toplum kuruşları (STK)’lar da arama-kurtarmadan ilkyardıma, lojistikten barınmaya, beslenme ve iletişim ihtiyaçlarından psikososyal desteğe kadar pek çok alanda faaliyette bulunarak yaraların sarılmasında önemli roller üstlendiler.
TÜRKİYE VAN İÇİN TEK YÜREK OLDU
Ülkemiz yakın tarihinde gerçekleşen, can ve mal kaybına yol açan diğer afetlerde de dayanışma örnekleri sergilendi. Van'da 23 Ekim 2011 tarihinde saat 13.41'de gerçekleşen merkez üssü Tabanlı köyü olan 7,2 büyüklüğündeki deprem, kent merkezi, Erciş ilçesi ve birçok köyde büyük hasara yol açtı. Kentte bu depremden 16 gün sonra 9 Kasım'da 5,6 büyüklüğündeki sarsıntıyla ikinci büyük yıkım yaşandı. Van'da ilk depremde 604, ikincisinde 40 kişi yaşamını yitirdi, binlerce bina yıkıldı, ağır hasar gördü.
Büyük acıların yaşandığı Van depreminde evleri yıkılan, yakınlarını kaybeden binlerce kişinin tükenen umutları, kent için tek yürek olan insanların yurdun dört bir yanından gönderdiği yardımlarla yeniden yeşerdi. Yardımlaşma ve dayanışma duygularının pekiştiği depremde, o dönemde Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere tüm bakanlar, siyasi parti başkanları ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri kente gelerek, vatandaşların acılarına ortak oldu.
ÇALIŞMALAR DÜNYAYA ÖRNEK OLDU
Van depreminde tüm dünyaya örnek olacak bir müdahale süreci yaşandı. Bir bütün olarak; devlet, STK, özel sektör, vatandaşlar bir afet anında yapılması gerekli olan tüm eylemleri büyük bir koordinasyon, iş birliği ve dayanışma ruhu ile yerine getirdiler. İnsanlar gönüllü olarak arama kurtarma çalışmalarına katıldı.
Sahada görev yapan tüm kurum ve kuruluşları ile her kesimden insanımız; sadece resmi bir görev anlayışı ile değil, toplumumuzun dayanışma ve yardımlaşma geleneğinin verdiği motivasyon ve ruhla üstün gayret gösterdiler. Tüm illerden Van’a yardımlar geldi. Ülke genelinde Van'daki depremzedelerin yaralarının sarılması için devletin ve sivil toplum kuruluşlarının yardımlarının yanı sıra başlatılan yardım kampanyalarına Türk toplumu yoğun bir katılım gerçekleştirdi.
GÖLCÜK DEPREMİ MİLAT OLDU
17 Ağustos 1999’da meydana gelen Gölcük merkezli deprem başta Gölcük olmak üzere İzmit ve Adapazarı’nda büyük yıkıma neden oldu. Resmi rakamlara göre 17 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği deprem, devlet ve millet olarak büyük bir şok geçirmemize neden oldu. Devlet depremin ardından ne yapacağını bilemez bir görüntü sergilerken ilk şoku atlatan toplum büyük bir dayanışma örneği göstererek afet bölgesine yardıma koştu. Sivil toplum kuruluşlarının yeni yeni filizlenmeye başladığı ülkemizde mevcut STK’lar deprem bölgesinde yardım çalışmalarına imza attılar. Bu depremden çok kısa bir süre sonra tarihler 12 Kasım 1999’u gösterdiğinde 7,2 büyüklüğüne ve merkez üssü Düzce olan depremle Türkiye ikinci kez sarsıldı.
GÜNÜLLÜ KATILIMIN VE DAYANIŞMANIN GÜCÜ
Art arda yaşanan acı deprem tecrübeleri Türkiye’de gönüllük kavramı için adeta bir kırılma noktası oldu. Bu süreçte deprem karşısında devletin hantal kaldığı eleştirileri dillendirilirken, sivil toplum kuruluşlarının işlevselliği öne çıktı. Kuruluş amaçları birbirinden farklı STK’lar, deprem bölgesinde gerek maddi yardımların organizasyonunda gerekse depremzedelerin sosyal ihtiyaçları konusunda fayda sağladılar. Marmara depreminin ardından toplumda depreme yönelik bilinç arttı. Özellikle deprem sonrası arama kurtarma alanındaki eksiklikler görülüp sağlık ve arama kurtarma başta olmak üzere birçok alanda profesyonel ekipler kuruldu. Kamuda ve sivil toplumda özverili gönüllüler yetişti.
15 TEMMUZ DESTANI
Ülkemiz yalnızca doğal afetlerde değil farklı birçok toplumsal ve siyasi olayda da direniş ve kenetlenmenin farklı örneklerini gösterdi. Ülkemiz, tarihler 15 Temmuz 2016’yı gösterdiğinde hain bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Türk demokrasisini hedef alan terör örgütü FETÖ’nün bu hain girişimi, Türk halkının demokrasiyi ve seçilmiş iradeyi korumak için gösterdiği destansı direnişle geri püskürtüldü. Türk halkının ve devlet kurumlarının ferasetli ve cesur direnişleri sayesinde darbe girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması dünya tarihinde örnek teşkil etti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın televizyondan yayınlanan çağrısıyla sokağa dökülen milyonların gösterdiği cesaret ve kararlılıkla elde edilen bu zafer, dünyada örneği olmayan bir ruh halini ve demokrasi bilincini ortaya koydu. Halk sabaha kadar darbecileri protesto etmekle kalmayıp onları eylemlerinden vazgeçmeleri için ikna etmeye ve hatta silahlarına ve tanklarına el koymaya veya onları etkisizleştirmeye çaba harcadı. Hain FETÖ’cülerin kendisine doğrulttuğu tank, tüfek, helikopter ve F-16’lara karşı Türk milleti göğsünü siper ederek karşı koydu. Türk milletinin iradesini temsil eden TBMM, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi jet uçakları tarafından bombalandı. Zaferle sonuçlanan bu anlamlı direniş ve mücadelede 249 vatandaşımız şehit olurken iki bin 500’e yakın kişi yaralandı. Türk milletinin 15 Temmuz gecesi gösterdiği dayanışma ruhunu toplumsal hafızada diri tutmak amacıyla bu gün, millî gün olarak ilan edildi. “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü” her yıl hazırlanan çeşitli etkinliklerle yurdun dört bir yanında kutlanıyor.
KIBRIS TÜRKÜ’NÜN YANINDAYIZ
Cumhuriyetimizin yakın tarihindeki en önemli zafer olan Kıbrıs Barış Harekâtı, Türkiye ve Kıbrıs’ı kenetledi. Adada, Enosis (Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması) hedeflerini gerçekleştirmek için silahlanan Rumlar, Yunanistan'ın da desteğiyle 1963-1974 yılları arasındaki 11 yıllık süreçte Kıbrıslı Türklere uyguladıkları baskı, zulüm ve ambargoyu ara vermeden sürdürdü.
20 Temmuz 1974’te başlayan ilk askeri harekât kısa sürede başarıya ulaştı. 14 Ağustos tarihinde ünlü “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla başlayan harekâtın ikinci aşaması ile adanın yüzde 37’si ele geçirildi ve bölgede yaşayan Türk toplumunun hakları ve güvenliği teminat altına alındı. Bu zafer sonucunda Türkiye bir kez daha birbirine kenetlendi. Farklı eğitimden, farklı siyasi görüşten sahip insanların hepsi gönüllü Mehmetçik olmak için askerlik şubelerine akın etti. Şubelerin önünde kilometrelerce kuyruklar oluştu. Türk halkı ordusuna yiyecek vermek için Mersin Limanı’nı yiyecek deposu haline getirdi. Elinde avuncunda ne varsa kışlaların önüne yığdı. Halk orduya maddi destek için Türk Donanma Vakfı ile Hava Kuvvetleri’ni Güçlendirme Vakfı adına açılan hesaplara bağışlarıyla katkıda bulundu.
Kıbrıs harekâtı sonrasında ABD’nin uyguladığı ekonomik ve askeri ambargonun Türk ekonomisine olumsuz etkileri ve artan işsizlik rakamlarına rağmen Türk toplumu devletiyle birlikte hareket ederek Kıbrıs davasından bir adım geri atmama kararlığını gösterdi.
TÜRKİYE’NİN KURULUŞ DESTANI 100 YIL ÖNCE YAZILDI
Tüm milletin seferber olduğu, varını yoğunu ortaya koyduğu, madden, manen ve fiziksel olarak bir bütün haline geldiği Kurtuluş Savaşı, toplumumuzdaki en büyük sosyal dayanışma örneğini oluşturuyor. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin imzaladığı Mondros Ateşkes Antlaşması ile Anadolu’da işgaller başladı. İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan’ın işgal hareketleri toplumda büyük bir infiale neden oldu. İzmir’in Yunanistan tarafından işgali Türk milletinin gösterdiği tepkinin zirve noktasını oluşturdu. Türk milletinin hafızasında derin izler bırakan ve Türk Kurtuluş Savaşı’nın dönüm noktalarından birini teşkil eden İzmir’in işgali ile Batı Anadolu başta olmak üzere Anadolu’nun her yerinde protesto mitingleri düzenlendi ve yurdun dört bir yanındaki il, ilçe, köy ve kasabalardan ilgili makamlara protesto telgrafı yağmuru başladı. İzmir’in işgaline karşı oluşturulan toplumsal hareketlilik Kurtuluş Savaşı için büyük bir moral ve destek yarattı. Türk milleti işgallere refleksini sadece protestolarla göstermedi. Anadolu’da işgallere karşı kurulan Kuvâ-yi Milliye dernekleri silahlı mücadele ile fiili direniş başlattı. 19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Samsun’a çıktı ve millî mücadele hareketini başlattı. Atatürk Nutuk’ta şu ifadelerle Türk milletine duyduğu güveni anlatır: “Samsun’a çıktığım vakit, benim elimde hiçbir maddi kuvvet yoktu. Yalnız, milletimin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran, manevi bir kuvvet vardı. İşte ben bu kuvvete ve milletime dayanarak işe başladım.”
Kurtuluş Savaşı, toplumun dayanışma içerisinde bağımsızlığını ve özgürlüğünü kazandığı bir mücadele dönemi olarak, sadece gelecek nesillere değil, dünyanın dört bir yanındaki halklara da örnek oldu. Dünya savaşında elinde avuncunda ne varsa kaybeden Türk milleti işgal kuvvetlerin kovulması için dişini tırnağına kattı. Yedi düvele karşı yapılan kurtuluş hareketi için milli ordu sıfırdan tekrar kuruldu. Üzerinde giyecek kıyafeti, ayağında çarığı, yiyecek ekmeği olmayan fakir ama yüreği vatan sevgisiyle dolu Anadolu yiğitleri işgalcileri denize döktü. Çilekeş Anadolu kadını kağnı konvoylarıyla yağmur, çamur, soğuk, ayaz demeden cepheye top mermisi, silah yetiştirdi.
Mustafa Kemal bu zorlu süreçteki toplumsal birliktelik ve beraberliği Nutuk’ta şu şekilde ifade etti: “Millet fertleri, yalnız düşman karşısında bulunanlar değil köyde, evinde, tarlasında bulunan herkes silahla vuruşan savaşçı gibi kendini vazifeli sayarak bütün varlığını yalnız mücadeleye verecekti.”