Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1063
Yaşam
Mutluluk Beyinde Başlar
İnsanoğlunun yüzyıllardır merak ettiği ve peşinden koştuğu mutluluk temelde beyinde gerçekleşen kimyasal bir reaksiyon. Araştırmalar insan beyninin mutluluk konusunda yeniden programlanabileceğini ve basit uygulamalarla mutlu olmayı öğrenebileceğimizi söylüyor. Büyük oranda çevresel faktörler ilişkili olan mutluluk kavramını nörobiyolojik açıdan inceledik.
Tarih boyunca insanlar kendine “Mutluluk nedir?” sorusunu sormuş; mutlu bir hayat sürmenin yollarını aramış ve her biri görece tanımlamalar yapmış… Tıpkı Nazım Hikmet’in “Saman Sarısı” şiirinde ressam Abidin Dino’ya “Bana mutluluğun resmini yapabilir misin?” diye seslenişi gibi insanoğlu da mutluluğun peşinden koşmuş, filozoflar mutluluğu tanımlayabilmek uğruna ömrünü harcamış, mutluluk hakkında filmler, romanlar, şiirler, şarkılar yazılmış…
Türk Dil Kurumu, mutluluk kelimesini “Bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik” olarak tanımlamış. Filozoflar da bu soruyla oldukça meşgul olmuşlar ve mutluluğu “eksiksiz memnun olma durumu, doyumluluk ve mantıklı bir şekilde yerine getirilebilen bir ideal” olarak tanımlamışlar.
Antik Yunan filozoflarından Sokrates mutluluğu “bilmeme” olarak nitelemiş. Ona göre kişi, var oluşuna ve kainata dair ne kadar çok bilgi sahibi olursa aynı oranda mutsuz olur. Sokrates'in öğrencisi Platon da bu görüşü destekler nitelikte diyaloglar ve pasajlar kaleme almış. Aristoteles'e göre ise mutluluk ile erdem aynı anlama gelen iki kavram. Mutluluğu ''iyi yaşamak'' ilkesi üzerinden tanımlayan Aristoteles'e göre, kişi ancak erdemli bir yaşam sürerse tam anlamıyla mutlu olabilir. Felsefe, sanat ve edebiyat dünyasında çok çeşitli şekillerde yorumlansa da mutlulukla ilgili ortada somut bir gerçek var o da hayattaki en değerli ve en çok ulaşılmak istenen amacın o olduğu gerçeği.
İNSANIN MUTLULUK ARAYIŞI
Modern hayatın ideası halini alan “mutluluk arayışı” günümüzde başarı, statü, servet, şöhret, iyi bir iş, güzel/yakışıklı bir eş, sağlık gibi göstergelerle belli bir kalıbın içine sokulmaya çalışılsa da bu imkânsız bir çabadan ibaret. Mutluluğun reçetesini yazmak isteyenler, bunun yüksek standartlara sahip olmaktan geçtiğini düşünüp maalesef umutsuz bir çabayla debelenip duruyorlar. Kimileri için peşinden koştukça uzaklaşan, bir türlü yakalayamadığımız ya da tam yakaladık dediğimizde kaybolan mutluluk aslında peşinden koşuldukça mutsuzluk kaynağına dönüşüyor.
Mutluluk her yaşta farklı şekillerde algılanan bir duygu durumu:
- Çocuk için mutluluk; anne-babasının kucağında, oyuncağı elinde ve çok sevdiği şekerin ağzında olduğu andır.
-Ergen için mutluluk; özgürce davrandığı, kendini ifade ettiği ve beğenildiği andır.
- Yetişkin için mutluluk; bir süreç olup sevdiklerinin, ailesinin sağlıklı olması, yaşam konforunu sağlayacak bir gelirinin ve evinin olmasıdır.
- Yaşlı için mutluluk ise; dinç bir şekilde çocuk ve torunları ile birlikte olduğu andır.
MUTLULUĞUN KİMYASI
Mutluluk beyinde gerçekleşiyor; nörobiyolojik açıdan baktığımızda mutluluk hissi, dört temel beyin salgısıyla sağlanıyor: oksitosin, serotonin, endorfin ve dopamin. Bunlar zevk, mutluluk ve hatta aşk gibi olumlu psikoloji duyguları teşvik edici ünlü hormonlar. Bu hormonları ve etkilerini kısaca ele alalım…
Serotonin: İyi hissettiren mutluluk hormonudur. Bağırsakta üretilir. Bu hormon, dengeli ruh hali, sindirim, uyku, beyin fonksiyonu ve sirkadiyen ritim için gereklidir. Vücuttaki serotoninin yüzde 90’a kadarı bağırsakta üretilir. Serotonin, duygu durum dengeleyici olmasıyla esenlik ve mutluluk sağlar. Serotonin, uyku-uyanıklık durumumuzdan kemik sağlığımıza, duygularımız ve iyi oluş durumumuzu ifade eden ruh hâlimizden sindirim sistemimize kadar geniş bir yelpazede etkili olur. Serotonin eksikliği sonucu kişide çökkün duygu durum, kaygılı olma hâli, takıntı ve panik atak gibi durumlar görülebilir. Serotonin hormonunun azlığı kadar çokluğu da kişi için zararlıdır ve pek çok işlev bozukluğuna yol açabilir. Mutluluğun sağlanabilmesi için serotoninin, az ya da çok değil, normal olarak kabul edilen seviyelerde olması gerekir.
Oksitosin: Bağlanmayı ve güveni destekler. Yakın olma, yakın hissetme duygusu tarafından tetiklenir. Bu sebeple “kucaklaşma hormonu” olarak adlandırılır. Oksitosin daha çok, kişinin güvende hissettiği, partnerine ya da çocuğuna bağlandığı, ailesiyle veya arkadaşlarıyla vakit geçirdiği sıralarda salgılanır. Örneğin, çiçeği burnunda bir anne çocuğunu doğurduğu ve emzirdiği sırada annenin beyni kendisini adeta “oksitosin bombardımanı”na tutar. Anne figürü üzerinden, içine doğduğumuz ülkeyi, kültürü, gelenekleri, kendimizi güvende hissettiğimiz her yeri oksitosin bağlamında değerlendirebiliriz.
Dopamin: Bizleri mutlu ederken aynı zamanda canlı ve tetikte tutan bir başka hormondur. Bu kimyasal, beynin ödül sistemi parçasıdır. Kişiye zevk veren hisleri ve bunlara bağlanmayı içerir. Bağımlılık sistemindeki motivasyon etkenidir. Kumar, alkol, teknoloji, akıllı telefon, bilgisayar, oyun bağımlılıklarında beyinde dopamin salgısı ortaya çıkar. Dopamin, haz hissini oluştursa ve tek başına mutluluk vermese de mutluluk verici eylemler için bir teşvik unsuru olabilir. Nitekim dopamin salınımı, süre ve miktar açısından aşırıya kaçmadığı sürece faydalıdır.
Endorfin: Kelime anlamı olarak “doğal ağrı kesici” anlamına gelen endorfin, vücudumuzda ağrı hissettiğimiz dokuların ağrısını azaltmaya yönelik bir hormondur. Ağrı hissinin azalması, hayatta kalma mücadelesinde güvende hissetme ve dolayısıyla mutluluk için önemli bir hormondur; öyle ki güldüğümüzde veya kahkaha attığımızda endorfin salınımı tetiklenmekte ve ağrı hissetme eşiğimiz yükselmektedir. Yürüyüş, egzersiz, yüzme, spor gibi uğraşlar endorfin salınımını tetikleyerek kişiyi sağlıklı ve mutlu kılar.
GENETİK ETKİ
Araştırmalar mutluluğun, genetik ve kalıtsal faktörlere bağlı olduğu kadar eğitim, gelir düzeyi, sosyallik gibi çevresel faktörlerle de ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Bilim insanları mutluluğun yaklaşık yüzde 40'ının genetik olduğunu ileri sürüyor. İnsanların mutluluk seviyelerindeki farklılıkların bir kısmını işte bu genetik altyapı şekillendiriyor. İnsanlar, onları daha avantajlı ya da daha dezavantajlı duruma sokan genleri miras alabiliyorlar.
Son yıllarda mutluluğa olan doğrudan etkisi nedeniyle 5-HTT adlı gen üzerinde çeşitli araştırmalar yapılmış ve bu araştırmalara göre, bu genin uzun versiyonuna sahip kişilerin mutlu doğdukları ve yaşamlarından daha memnun oldukları sonucuna varılmış. Ayrıca beyindeki serotonin hormonunu düzenleyen 5-HTT genin uzun versiyonuna sahip insanların bilinçaltında negatif görüntülerden kaçınma ve pozitif olanları seçme eğiliminin daha fazla olduğu gözlemlenmiş.
“Genetik mirasımıza karşın mutlu olmayı öğrenmemiz mümkün mü?” sorusuna cevap olarak bilim adamları, insan beyninin mutluluk konusunda yeniden programlanabildiğini, çünkü mutluluğun diğer yüzde 60’lık kısmının yaşam tarzı ve çevresel faktörlere bağlı olduğunu söylüyor. Herkesin gerçekleştirebileceği basit ve pratik uygulamalarla mutlu olmak mümkün. Örneğin; gün ışığı olumlu düşünceyi; egzersiz ise serotonini artırmanın bir yolu. Nezaket ve gönüllülük doğal bir dopamin dozu olabilir. Her ödül beyindeki dopamin iletim seviyesini artırdığı için gün içerisinde küçük hedefler belirleyip başararak dopamin seviyesi artırılabilir. Endorfin, doğal bir ağrı kesici, rahatlatıcı ve sakinleştiricidir. Spor yaparak vücuttaki endorfin salınımını artırılabilir.
MUTLULUK SADECE İNSANA ÖZGÜ BİR DUYGU MUDUR?
Prefrontal korteks, canlılar arasında en çok insanda gelişmiş, insana önemli potansiyel kazandırmış beynin insana özgü bir bölümüdür. Bu bölgenin uzmanlık alanı; bedensel işlevlerin düzenlenmesi, empati, sezgiler, ilgili-odaklı iletişim, duyguların düzenlenmesi, tepkilerin ertelenmesi, sosyal beceriler, planlama, kontrol, mantık, problem çözme, ayrıntılı düşünebilme gibi önemli yetilerdir. Stresle mücadelede de prefrontal korteks devreye girer. İnsanları diğer canlılardan ayıran beynin bu alanıdır. Örneği bir aslan, avını belirli saatler arasında yakalamayı hesap etmez; fakat insan için durum böyle değildir. İnsan her şeyi hesaplar ve geleceğe dair planlar oluşturur. Çünkü ölüm gerçeğinin farkında olan tek canlı türü insandır. Planlarımızın başarıyla hayata geçmesi, hayallerimizin gerçekleşmesi bizim bilinç dışı ölüm kaygısına dair kazandığımız zaferlerdir.
İnsan geleceğini planlayamadığında ya da bu konuda engellendiğinde ortaya kötü sonuçlar çıkabilir. Yetenekleri üzerindeki kontrollerini yitiren bu insanlar, mutsuzluğa ve çaresizliğe sürüklenerek depresyona girebilir.
HAZ VE MUTLULUK AYNI KAVRAMLAR MI?
Haz, mutluluğun karşıtı ya da alternatifi olan bir duygu olarak değerlendirilmemeli. Hem mutlu bir insan olup hem de haz duyabilirsiniz. Haz kısa süreli bir duygu durumu iken mutluluk uzun vadelidir. Sevdiğiniz bir yemeği yemek, alışveriş yapmak, sosyal medyada vakit geçirmek gibi eylemler beynimizde dopamin salgılanmasına neden olur ve bize haz verir. Haz, bireye sadece anlık bir tatmin duygusu sağlar ve bir amaç içermez. Fakat mutluluk içinde “amaç” barındıran bir kavramdır. Haz duygusu büyük ölçüde dopamin ile ilişkilendirilirken, mutluluk serotoninle bağlantılı kabul edilir.
Haz, maddeler ile elde edilebilir fakat haz almak için kullanılan maddeler mutluluk vermez; tam aksine kişinin uzun dönemli iyiliğini ve sağlığını zora sokarak mutsuzluğa neden olur. Hazla ilgili en büyük sorun bağımlılığa dönüşebilmesidir. Mutluluğu haz kavramıyla eş tutan ve bu sebeple mutluluğu haz nesnelerinde arayan bireylerde ne yazık ki alkol, tütün gibi bağımlılıklarla sağlığa zararlı maddeleri deneme arzusu ve bağımlılığı da yaygın bir şekilde görülebilir.