Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1049
Sağlıklı Yaşam
Obezite, 21’inci Yüzyılın En Önemli Sağlık Sorunudur
Türkiye, Dünya Sağlık Örgütü’nün raporuna göre 18 yaş üstü yetişkin nüfusta görülen obezite oranı olan yüzde 32 ile Avrupa'da ilk sırada yer alıyor. Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Araz, obezitenin 21’inci yüzyılın en önemli ve yaygın sağlık sorunu olduğunu vurguluyor ve pandemi dönemindeki artışa dikkat çekiyor.
Pandemi döneminde evde kalma süresinde yaşanan artış sonucu psikolojik faktörlerin etkisiyle yeme davranış bozukluğu ve hareketsizlik toplumda kilo artışına neden oldu. Klinik Endokrinoloji ve Diyabet Derneği Başkanı, Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Araz, pandemi sürecinin başında toplumda ayda bir kilogram kilo artışı gözlemlenirken, pandemi sürecinde bir yıl içinde yaklaşık yüzde 5-10 kilo artışı olduğunu söylüyor. Toplumun yüzde 60’nın pandemi sürecinde kilo aldığını kaydeden Prof. Dr. Araz, “Obezite, 21’inci yüzyılın en önemli ve yaygın sağlık sorunlarından biri. Obezitenin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu hakkında farkındalık yaratılması, kamuoyunun obeziteyle mücadele konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor.” diyor. Prof. Dr. Mustafa Araz ile pandemi döneminde artış gösteren obeziteyi konuştuk.
“OBEZİTE, KARMAŞIK VE ÇOK FAKTÖRLÜ BİR HASTALIK”
Obezitenin nedenleri nelerdir?
Obezitenin en önemli nedeni hareketsiz yaşam tarzı ve sağlıksız beslenme. Ancak bunlar tek nedenler değil. Obezite, karmaşık ve çok faktörlü bir hastalık. Genetik, sosyolojik (çevresel faktörler, yaşam tarzı) ve psikolojik faktörler obezitenin temel etkenleri. Bu konuda vücudumuzdaki açlık tokluk gibi çeşitli hormonlar ve beyindeki iştah merkezi gibi noktalar da rol oynuyor. İşte bu yüzden “Obezite bir hastalıktır.” diyoruz.
“PANDEMİDE TOPLUMUN YÜZDE 60’I KİLO ALDI”
Pandemi döneminde obezite arttı mı? Bu durumun nedenleri neler?
Pandemi döneminde evde kalma süresinde yaşanan artış sonucu psikolojik faktörlerin etkisiyle görülen yeme davranış bozukluğu ve hareketsizlik, toplumda kilo artışına neden oldu. Özellikle vakit geçirme anlamında aklımıza geldikçe abur cubur olarak ifade edebileceğimiz atıştırmalıklara yöneldik. Ayrıca genel olarak karbonhidrat tüketimimiz de arttı. Bir taraftan da hareketsiz kaldık. Sonuç olarak hem aldığımız enerji arttı hem de harcadığımız enerji azaldı ve toplum olarak kilo aldık. Pandemi sürecinin özellikle başında ayda bir kilogram civarında kilo artışı gözlemledik. Toplumda pandemi sürecinde bir yıl içinde yaklaşık yüzde 5-10 kilo artışı oldu. Genel olarak baktığımızda ise toplumun yüzde 60’nın pandemi sürecinde kilo aldığını görüyoruz. Bu durum kadınlarda daha belirgin (kadınların yüzde 65’i, erkeklerin yüzde 54’ü).
“AVRUPA’DA OBEZİTENİN EN YOĞUN OLDUĞU ÜLKEYİZ”
Obezite en çok hangi kesimde görülüyor? Türkiye obezitede hangi seviyede?
Obezite, 21’inci yüzyılın en önemli ve yaygın sağlık sorunlarından biri. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre; dünyada 1,9 milyar fazla kilolu ve 650 milyon obez birey bulunuyor. Yine, 5 yaş altındaki 41 milyon çocuk ise fazla kilolu veya obez. Dünya Sağlık Örgütü tarafından en son yayınlanan raporda 18 yaş üstü yetişkin nüfusta Türkiye, yüzde 32 obezite görülme oranıyla Avrupa'da ilk sırada yer alıyor. Ne yazık ki Avrupa’da obezitenin en yoğun olduğu ülkeyiz. Günümüzde, Türkiye’de her üç kişiden biri (20 milyon birey) obez. Kadınlarda obezite görülme sıklığı yüzde 40 iken, erkeklerde yüzde 20. Yaş dağılımına göre incelendiğinde obezite sıklığının 30’lu yaşlarda arttığı, 45-65 yaşları arasında zirve yaptığı görülüyor. Obezite sıklığı kentsel alanda yüzde 23,8 iken kırsal alanda yüzde 19,6 olarak tespit edildi. Obezitedeki hızlı artıştan çocuklar da olumsuz etkileniyor. Çalışmalar, ülkemizdeki her dört çocuktan birinin fazla kilolu veya obez olduğunu gösteriyor. Türkiye Çocukluk Çağı Şişmanlık Araştırması’na göre; ilkokul öğrencileri arasında obezite oranı yüzde 10, fazla kilolu olma oranı ise yüzde 15,7.
Obeziteden korunmak için neler yapılabilir?
Hangi önlemler alınmalı? Obezite ile mücadele anne karnından yaşamın sonuna kadar sürdürülmeli. Bu nedenle obezite hakkında toplumdaki farkındalığın artırılması, günlük yeme alışkanlıklarının sağlıklı yöne kaydırılması, fiziksel aktivite düzeyinin yükseltilmesi ve diğer sağlıklı yaşam alışkanlıklarının kazandırılması, gerek önlemede gerekse tedavide önem taşıyor. Pandemi sürecinde kilo artışından kaçınmak için şekerli, yağlı atıştırmalıklardan uzak durmalı, evde ekmek ve diğer unlu ürünlere yüklenmemeli, karbonhidrat, yağ ve protein oranları uygun bir beslenme sürdürmeliyiz. Ev içi veya bahçede, günde en az beş bin adım atmaya çalışmalıyız. Park, bahçe, sahil veya spor alanlarına çıkmaya başlayacağımız zaman ise sosyal mesafe kuralına dikkat ederek en az 7 bin 500, 10 bin adım atmalıyız. Bu dönemde çocuklarda obezite ne durumda? Ebeveynler çocuklarını obeziteden korumak için neler yapmalı? Bu dönemde çocuklarda da kilo artışı oldu. Koronavirüs nedeniyle evden çıkamayan çocuklar için düzenli beslenmek ve öğün atlamamak önemli. Çocukların günde beş porsiyon sebze-meyve tüketmeleri iyi olacaktır. Ara öğünlere yağlı, tuzlu, şekerli atıştırmalıklar yerine vitamin, mineral, posa ve antioksidanlardan zengin sebze çubukları ve meyveler eklenebilir. Tatlı yemek istediklerinde meyveli yoğurt, ev yapımı fındık/fıstık ezmesi gibi tarifler veya az yağlı, az şekerli kek, kurabiye gibi seçenekler tercih edilebilir.
“KİLO VERMEK YAŞAM KALİTESİNİ ARTIRIR”
Obezite birçok kronik hastalığı da beraberinde getiriyor. Bunun hastalık rakamlarına etkisi nedir? Obezite, başta tip 2 diyabet olmak üzere, hipertansiyon, kalp hastalığı, yağlı karaciğer hastalığı gibi birçok kronik kardiyometabolik hastalığa zemin oluşturur. Obez bireylerde kanser gelişimine, safra taşları, kısırlık, astım ve solunum yolu hastalıklarına, uyku apnesine daha sık rastlanır. Ayrıca kas iskelet sistemine ait pek çok mekanik yakınma ve depresyon, duygu durum bozuklukları gibi ruhsal hastalıklar da sık görülür. Kilo vermek birçok hastalık riskini azaltıyor:
-
1 kilo vermek kan basıncını yaklaşık 1 mm/Hg düşürür.
-
5 kilo vermek diyabet riskini yüzde 55 azaltır.
-
5 kilo vermek osteoartrit riskini yüzde 50 azaltır,
-
11 kilo vermek obstrüktif uyku apnesi riskini yüzde 76 azaltır.
Kilo vermek hastaların yaşam kalitesini artırır. İnsanlar, yalnızca yüzde 5-10 aralığında dahi kilo vererek yaşam kalitelerini artırabilirler.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, obeziteden ölen insan sayısının açlıktan ölenleri geçtiği bir dünyada ülkelere düşen görevler neler? Bunun önüne geçmek için neler yapılmalı?
Obezitenin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu hakkında farkındalık yaratılması, kamuoyunun obeziteyle mücadele konusunda bilinçlendirilmesi gerekiyor. Türkiye obeziteyi hastalık olarak tanımlayan dünyadaki ilk üç ülkeden biri oldu, günümüzde bu ülkelerin sayısı 20’ye ulaştı. Obezite kliniklerinin ve temel bakım merkezlerinin kurulmasının desteklenmesi önemli. Bu merkezlerde sağlıklı beslenme ve yaşam tarzı eğitimlerinin verilmesi, bireylerin gerekirse yeme davranışlarının düzeltilmesi için psikolojik destek almalarının sağlanması gerekiyor.
Konuyla ilgili eklemek istedikleriniz varsa alabilir miyiz?
Bilindiği üzere obezitenin çevresel, yaşam tarzı, genetik, kullanılan ilaçlar ve psikolojik faktörler olmak üzere pek çok nedeni var. Bunların başında ise hızlı kentleşme ve hareketsiz yaşam yer alıyor. Koronavirüs salgını öncesinde de zaten fazla kilo ve obezite dünyada ve Türkiye’de giderek artan, toplum için risk oluşturan bir hastalık konumundaydı. Ancak fazla kilo ve obezite, tedavi edilebilir bir hastalık. Tedavi süresince diyet ve egzersiz, kilo yönetimi tedavisinin olmazsa olmazı. İlk aşamada diyet ve egzersizle, bu şekilde yeterli kilo kaybı sağlanamayan hastalarda ilaçlarla tedavi mümkün. Obezite tedavisinde kullanılan ilaçların, araştırmalarla etkinliği, dozu, yan etkileri belirlenmiş onaylı antiobezite ilaçları olması önemli. Ülkemizde onaylı iki farklı antiobezite ilacı mevcut. Bir tanesi ağızdan kullanılan ve bağırsaklardan yağ atılmasını sağlayan, diğeri cilt altı iğne şeklinde kullanılan tokluk hissi sağlayan ilaç. Bir diğer seçenek de, diyet/egzersiz ve ilaç tedavisine rağmen kilo veremeyen ve tedavi edilebilir bir hormonal hastalığı olmayan obez hastalarda bariatrik cerrahi olarak adlandırdığımız cerrahi tedavidir. Ancak özellikle cerrahi tedavi için hastanın yeterli süre ve uygun şekilde diyet/ egzersiz ve gerekirse ilaç tedavisini uygulamış, cevap alamamış ve cerrahi tedavi için uluslararası uygunluk kriterlerini karşılıyor olması gerekir. Obezite hastalığının tedavisinin her aşamasında hekim, hemşire, diyetisyen, psikolog ve ailenin iş birliği içinde olunması gerekiyor.
PROF. DR. MUSTAFA ARAZ KİMDİR?
Prof. Dr. Mustafa Araz, 1967 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1991 yılında mezun oldu. 1996 yılında aynı üniversiteden uzmanlığını aldı. 1997 yılında Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı’nda göreve başlayan Prof. Dr. Mustafa Araz’ın kliniksel uzmanlık alanı iç hastalıkları, endokrinoloji ve metabolizma hastalıklarıdır. Prof. Dr. Mustafa Araz hâlen Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesinde görev yapıyor.