Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1040
Eğitim
Okula Yeni Başlayanların Pandemiyle İmtihanı
Pandemi süreci özellikle okul öncesi eğitime ve ilkokula başlayacak çocukların ailelerini tedirgin ediyor. Anne-babalar çocuklarını bu sürece hazırlarken kendi psikolojilerini de ayakta tutmak zorundalar. Psikoloji bölümü Dr. Öğr. Üyesi Fatıma Tuba Yaylacı ile okula yeni başlayacak çocukların pandemi sürecindeki durumunu konuştuk, yapılması gerekenleri dinledik.
Aileler çocuklarının güvende olduğuna inanmak istiyor ancak onları yalnız bırakmak da zorundalar. En az çocuklar kadar onların da öneriye ihtiyaçları var. Bu süreci nasıl atlatmalılar?
Bizi ve çocuklarımızı nasıl bir okul deneyiminin beklediğine dair henüz net bir bilgimiz yok. Şu anki öngörülere dayanarak okulların eylül sonuna doğru sınırlandırmalar ve tedbirler çerçevesinde açılacağını söyleyebiliriz. Böylesi bir senaryoda ebeveynlerin pandemi ortamında çocukları kendi başlarına hayata bırakma korkusunun artacağını tahmin etmek zor değil. Kaygıların ve korkuların da tıpkı virüs gibi, son zamanlarda duyduğumuz o meşhur ifadeyle, “pik” yapacağını düşünüyoruz. Bir kere kararımızı verdikten sonra artık geriye dönüp bakmak doğru olmaz. Çocuğumuz okula gidecekse yapabileceğimiz en doğru şey, tedbirlerimizi almak, çocuğumuzla bu konuda doğru şekilde iletişimde kalmak ve sonra da sakin kalmaya çalışmak olacaktır. Panik yapmanın ne bize ne de çocuklarımıza faydası olacak, bilakis süreci verimsiz hale getirecektir.
“KİTAP, ÇİZGİ FİLM GİBİ EĞİTİCİ MATERYALLERDEN FAYDALANABİLİRİZ”
Çocuklar kendilerini nasıl güvende hissedecekler?
Çocukların kendilerini güvende hissetmeleri bu süreçteki başarımızın anahtarı olacak. Güvende hissetmeyen çocuk okul hayatında ne sosyal ortamda ne de akademik çalışmalarında merak duygusunu ve keşfetme motivasyonunu harekete geçirebilir. Bir çocuğun sağlıklı öğrenmesinin ilk şartı güvendir. Çocuklar biz yetişkinlerin pandemi sürecindeki tutumlarına, konuşmalarına, anlattığımız hikâyelere şahitlik ediyorlar ve kendi rotalarını buna göre belirliyorlar. Bizler onlar için mihenk taşıyız. Öncelikle kendimizi güvenli bir zemine yerleştirmek zorundayız. Sürekli felaket senaryolarından bahsedersek, doğruluğundan emin olmadığımız haberleri yayarsak, virüse dair korku ve panik duygularını tetikleyen içeriklere maruz kalırsak kendimizi de çocuklarımızı da bu güven zemininden uzaklaştırırız. İkinci olarak, çocukla doğrudan konuşmalarımızda da onlara güvende hissettirecek bir dil tutturmalıyız. Bu, çocuğun yaşı ile uyumlu bir dil olmalı. Bu süreçte ne yapılması gerektiğini büyüklerin düşündüğünü, bunun büyüklerin sorumluluğunda bir konu olduğunu ve çocukların bu konuda endişelenmesine gerek olmadığını söyleyebiliriz. “Seni korumak için gerekli adımları ben zaten düşünüyorum ve gerekenleri yapıyorum.” mesajını vermeliyiz. Okul özelinde alınacak tedbirleri, sosyal mesafe, hijyen, maske vb. yaşlarına uygun şekilde çocuklara anlatmalıyız. Bu noktada çocuğun yaşı ile uyumlu kitap, çizgi film vb. eğitici materyaller yayımlandı, bunlardan faydalanabiliriz.
“YETİŞKİNLER OLARAK SORUNLARI OMUZLAMALIYIZ”
Aileler bu dönemde çocuklarını okula gönderip göndermeme konusunda tereddüt yaşıyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu tereddütler çocukların psikolojisine etki ediyor mu?
Ailelerin yaşadığı tereddüdün haklı sebepleri olabilir. Milli Eğitim Bakanlığı ve Bilim Kurulu düzeyinden başlayarak okul idaresinden, sınıf öğretmeni ve ebeveynlere kadar uzanan kararlardan bahsediyoruz. Örgün eğitimin başlayıp başlamayacağı, başlarsa nasıl başlayacağına dair pek çok soru işareti olabilir. Burada kritik olan şu, çocukları bu soru işaretlerine maruz bırakmamalıyız. Tereddütlerimizi, sorularımızı, yani karar sürecimizi yetişkinler olarak omuzlamalıyız. Karardan sonraki aşamayı çocuklara sunmalıyız: “Kararımız budur, şimdi şunu yapıyoruz.” şeklinde. Bu kararın sorumluluğu bize aittir. Bu sorumluluğu çocuğa yükleyemeyiz. Bu kararın arkasındaki soru işaretleriyle dertlenmek çocuğun başa çıkamayacağı bir yük demektir. Bu görev yetişkinlerindir. Kısacası, çocukları tereddütlerimize maruz bırakmamalıyız. Onlara tutunabilecekleri bir plan, bir yol haritası sunabilmeliyiz.
Çocuklara pandemi nasıl anlatılmalıdır?
Pandemi çocuklara pozitif bir dille, normalleştirilerek, bilimsel unsurlar ön plana çıkarılarak anlatılmalıdır. İçerik tamamıyla doğru bilgilerden oluşmalı ama bu bilgiler çocuğun yaşına göre basitleştirilerek, yalın ve kısa bir dille anlatılmalıdır. Örneğin virüsün neye benzediği, nasıl canlı hale geldiği, neleri sevdiği veya sevmediği anlatılabilir. Çocukların soru sormalarına izin verilmeli, bu konudaki duygu ve düşünceleri kabul edilerek yargılanmadan dinlenmelidir. Biraz mizah ve eğlence ile öğrenme süreci zenginleştirilebilir. Virüs ve pandemi, çocukların ne yapmaları gerektiğini net bir şekilde bildikleri kavramlar haline gelirse, hem yetişkinler hem çocuklar için pandemiyle başa çıkmak çok daha kolay olacaktır.
“OKULA BAŞLAMADAN ÖNCE PROVA YAPILABİLİR”
Özellikle ilk kez okula gidecek çocuklar için ebeveynler çocuklarının psikolojik açıdan olumsuz etkilenmemeleri için ne tür güvenlik önlemleri almalı?
İçinden geçtiğimiz normalleşme sürecinde çocuk yavaş yavaş evden çıkıp parka, markete, sokağa çıkmışsa zaten tedbirleri bu ortamlarda uygulamayı, örneğin maske takmayı, elleri ağıza buruna sürmemeyi, sık sık yıkamayı deneyimlemeye başlayacak. Yani okula başlamaya dair pandemi dışı süreçlere ek olarak bu tedbirlerin geçerli olması okulla başlayan bir durum değil. Zaten bunları pratik etmeye başladık. Pozitif bir dille, küçük oyun senaryolarıyla, okulda nasıl tedbirler alacağımız evde konuşulup canlandırılabilir. Okula başlama öncesinde okul binasına ziyaretler yapılıp sınıf, koridor, bahçe, tuvalet, lavabo, su içme istasyonu gibi önemli noktalarda çocuğun nasıl güvenli hareket edebileceği, ihtiyaçlarını nasıl en doğru şekilde görebileceği prova edilebilir. Böyle bir pratiğin hem ebeveyn hem çocuk için işlevsel olacağını düşünüyorum. Sadece ebeveynlerin değil, öğretmenlerin de oryantasyon konusunda öncülük etmeleri ve normal-dışı süreçleri çocuklara adım adım anlatmaları faydalı olacaktır.
“SOSYAL HAYATA DÖNÜŞ BAZI ÇOCUKLAR İÇİN SANCILI OLABİLİR”
Bu dönemde içe kapanan çocuklara öğretmenlerin yaklaşımı nasıl olmalıdır?
Çocuklar oldukça uzun bir eve kapanma dönemi yaşadılar. Özellikle okul öncesi dönemdeki bir çocuk için dört-beş aylık bu zaman dilimi hayatının çok önemli bir kısmını oluşturuyor. Eve kapanmak aslında işin nispeten kolay kısmıydı. Bazı çocuklar için evden çıkıp sosyal hayata geri dönüş sancılı olabilir. Özellikle de henüz okul uyumu sürecini tamamlamamış, anneden ayrılma kaygısı yaşayan, ya da sosyal ortamda kendini henüz yeterince rahat hissetmeyen küçük yaştaki çocuklar için eve kapanma sonrası sosyalleşme kendi içinde bir uyum süreci gerektirecek. Bu noktada öğretmenlerin zorlayıcı davranmaması, sürecin kontrolünü çocuğa bırakması, nazikçe teşvik ederken utandırıcı ve yargılayıcı tutumlardan kaçınması çok önemli olacaktır. Sosyal ortamda kabul gördüğünü ve güvende olduğunu hissetmesi için bu çocukların zamana ihtiyacı olacak. Yaşanan süreci somutlaştıracak duyusal ve sanatsal faaliyetler, öyküler, şarkılar, karşılıklı paylaşımlar bu noktada faydalı olacaktır.
Pandemi süresi uzadıkça yetişkinlerde bir umutsuzluk ve yılgınlık hali baş gösterdi. Özellikle ebeveynler okul öncesi ve ilkokul çağlarındaki çocuklarına bu psikolojiyle yaklaştığında çocuklar ne derece etkileniyor?
İçerisinden geçtiğimiz bu olağanüstü duruma çocukların adapte olma düzeyi doğrudan ebeveynlerin adapte olma becerisi ile doğru orantılı olacaktır. Çocukların strese nasıl cevap verdiğine dair bugüne kadar elde ettiğimiz tüm bilgiler anne-babanın stresle başa çıkabilmesinin çocuğun iyi olma halinin en önemli belirleyicisi olduğunu göstermektedir. Okul öncesi dönemdeki ya da ilkokul çağındaki çocuğuna bu süreçte destek olmak isteyen ebeveynlerin atacağı ilk adım kendi psikolojik iyi olma halleri üzerinde durmak ve kendilerini bu süreçte sağlıklı ve strese dayanıklı hale getirmektir. Ebeveynin kendi umutsuzluk, yılmışlık, kaygı, korku, çökkünlük gibi duygularıyla başa çıkabilmesi için gerekirse profesyonel yardım alması gerekiyor ki bu duygu durum problemlerinin çocuğa yansıması olmasın.
DR. FATIMA TUBA YAYLACI KİMDİR?
Fatıma Tuba Yaylacı lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünde, yüksek lisans ve doktora eğitimini ise Minnesota Üniversitesi Gelişimsel Psikoloji programında tamamladı. Minnesota Üniversitesi bünyesinde iki yıl süren Tavistock Kliniği modeline dayalı Bebek ve Erken Çocukluk Ruh Sağlığı psikoterapi ve süpervizyon eğitimini aldı. Ayrıca, Washburn Çocuk Sağlığı Merkezi'nde psikoterapist olarak çocuk, ergen ve ailelerle çalıştı. 2016 yılından bu yana İstanbul Şehir Üniversitesi Psikoloji Bölümünde doktor öğretim üyesidir. İlgilendiği araştırma konuları gelişimsel psikopatoloji, çocuk istismarı ve ihmali, travma kaynaklı psikopatoloji, dissosiyatif bozukluklar, ebeveynlik, psikososyal değerlendirme ve müdahalelerde kültürel adaptasyon, davranış genetiği ve moleküler genetik açısından gelişimsel risktir.