
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
Düşük öz saygı ve kaygı bozukluğu problemleri, kişinin hayatının her aşamasını gerek duygusal gerekse sosyal anlamda olumsuz yönde etkiliyor. Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) Uzmanı Psikiyatrist ve Psikoterapist Özyıl Öztürk Sarıkaya’ya göre öz saygısı düşük olan bireyler sorunlar karşısında kaygı duyuyor ve sıkıntılarla baş etmede çaresiz kalıyor.
Öz saygı nedir? Öz saygının beden ve ruh sağlığı için önemi nedir?
Öz saygı konusunda araştırmaları olan ünlü sosyolog Morris Rosenberg’e göre öz saygı, kişinin kendisine karşı olan tutumunu ifade eder. Bireyin kendisini önemli, değerli, yetenekli, kabul gören biri olarak algılamasıdır. Daha geniş bir tanımlamayla öz saygı, kişinin kendisine saygı duyması, güven duyması, onaylaması, kendisini eksik ya da sorunlu yönleriyle birlikte değerli bulmasıdır. Yaş, sağlık durumu, yaşam deneyimleri, genetik, başkalarının tepkileri, kendini ötekilerle kıyaslama öz saygıyı etkileyen faktörlerdir.
Öz saygı, sabit bir algı değildir; yaşam içinde değişebilmektedir. Bilimsel araştırmalarda öz saygının, kişilerin psikososyal durumlarını ve sosyal hayatlarını etkileyen önemli bir unsur olduğu belirtilmektedir. Bireyin yaşamından doyum alabilmesi, gelişimini tamamlayabilmesi, kendisi için önemli kararlar alabilmesinde öz saygı önemli bir özelliktir. Kendisini olumlu algılayan bir kişinin stresli durumları algılama biçimi ve sorun çözme becerisi daha iyi yönde gelişmektedir. Kendisini yetersiz ve önemsiz gören birisinin yaşamından doyum alması neredeyse imkansızdır. Yaşamımız boyunca sevildiğimizi, sevilmeye layık, önemli biri olduğumuzu bilmeye, hissetmeye ihtiyaç duyarız.
Öz saygının gelişmesini sağlayan iki önemli unsur vardır; birincisi kişinin yakın çevresinden gördüğü sevgi, saygı ve kabul, ikincisi ise yetkinlik ve başarı duygularıdır. Sevilen, onaylanan, değerli bir insan olduğu hissettirilerek büyüyen bir çocuk ilerde kendisini değerli bir yetişkin olarak algılayacak, yaşamını şekillendirecektir. Öz saygısı gelişen bireyin önceliği kendini risk ve zararlardan korumak, hak ettiği önemli başarılara, mutluluğa ulaşmak olacaktır. Öz saygı kişinin yaşamında doğru kararlar almasında, mutlu olmasında, üretken ve başarılı olmasında, yaptıklarından keyif almasında oldukça önemli bir unsurdur.
Öz saygısı yüksek ve zayıf bireyler arasındaki farklar nelerdir?
Yüksek öz saygı, bireyin kendisini olduğu gibi kabul etmesi ve değer vermesidir. Kendilerini olumlu olarak değerlendirirler, eksik yönlerini geliştirmek için çaba harcarlar. Sevgi ve saygı sınırlarında ilişki kurarlar. Düşünce ve ihtiyaçlarını kolay dile getirirler. Daha çok sorumluluk alırlar, girişkendirler. Dikkatli karar verme becerileri daha çok gelişmiştir. Kendilerine güven duymaları nedeniyle kendisi dışındaki kişilerden daha az etkilenirler; bağımsız karar verme becerileri daha iyi gelişir. Karar verme eyleminde başkalarından bağımsız olmak girişimcilik, üretkenlik ve başarıyı getirir; yaşam doyumları artar. Düşük öz saygısı olan bireyler, dünyayı ve insanları güvenilir algılamazlar. Üzüntü ve değersizlik duygularını sık yaşarlar. Kolay öfkelenirler, kendi düşüncelerine önem vermezler. Girişken değildirler, daha kaçıngan davranışlar sergilerler. Bu kaçıngan davranış ve tutumlarının arkasında kendilerini yetersiz algılamaları, kaygılı olmaları vardır. Olaylar karşısında kendilerini önemsiz bulurlar, eleştirilere çok duyarlıdırlar. Eleştirel tutum sergileyen bir ebeveyn varsa aileden uzaklaşma, aile üyelerine öfke ve iş birliğinden uzak tutumlar sık görülmektedir. Kendilerine olan inançları zayıf olduğu için çevreden, akranlarından daha fazla etkilenirler; çevresel risklere daha açıktırlar.
Öz saygının düşük olması bağımlılık konusunda ne tür riskleri barındırıyor?
Düşük öz saygısı olan bireylerin sorun çözme becerileri zayıftır. Stresle baş etme konusunda zorlanırlar. Sorunlar karşısında kaygılanırlar; sorunu çözülemez boyutta büyük, kendilerini ise bu sorun ve sıkıntıyla baş edemeyecek kadar çaresiz, değersiz algılarlar. Sorunlarla karşılaştıkları durumlarda kendisi için çaba gerektirmeyen, kolay kabul görebileceği ortamlara ve davranışlara eğilim gösterirler. Düşük öz saygıları nedeniyle akranlarının fikir ve davranışlarından kolay etkilenirler; kolay hata yaparlar. Dikkatli ve bağımsız karar veremezler; “hayır” diyebilmeleri güçtür. Akranlarının madde ya da alkol kullanım davranışlarından etkilenirler ve kendilerini koruyamazlar.
Kişi öz saygısını artırmak için neler yapabilir?
Bireyin kendisini nasıl algıladığı, sevilmeye, önemsenmeye değer biri olup olmadığı algısı aile ortamında başlamaktadır. Bu nedenle anne ve baba tutumları öz saygı gelişiminde ilk önemli faktördür. Gelişim döneminde diğer önemli faktörler sınıf öğretmeni ve yakın arkadaş tutumlarıdır. İlerleyen yaşlarda çevrenin etkisi giderek azalır ve kişinin kendisiyle ilişkisi önem taşımaya başlar.
Yüksek öz saygı için öncelikle yaşamla ilgili gerçekçi hedef ve beklentiler koymak gerekir. Kendini, isteklerini tanımak, mükemmeliyetçi olmak yerine hatalar ve eksiklikleri kabullenmek, kendinizi değerlendirirken ötekilerle kıyaslamamak gerekir. Destekleyen, gelişime katkıda bulunan kişilerle ilişkide bulunmak öz saygıyı olumlu etkiler. Kişisel gelişime katkıda bulunacak, yaşam doyumunu artıracak yeni beceriler edinilmelidir; örneğin spor, yabancı dil, tiyatro, dans veya müzik gibi. Güçlü ve zayıf yönlerini kabul etmek, değiştirilebilir özellikleriniz için acımasızca eleştirmeden değiştirmeye, gelişmeye istekli olmak, keyifle ve üretkenlikle yol almamızı sağlayacaktır.
Kaygı bozukluğu nedir?
Kaygı (anksiyete) kişinin tehlike ve korku içeren durumlara karşı verdiği ruhsal ve bedensel tepkidir. Kaygı her zaman kötü bir duygu değildir. Zaman zaman hepimiz kaygılı olabiliriz. Performans gerektiren bir işte, sınav öncesinde, bir konuşmada kaygı hissedebiliriz. Ancak kaygı yaşamınızı sürekli ve şiddetli düzeyde etkilemeye başlamışsa kaygı bozukluğu tanısı mutlaka değerlendirilmelidir. Kaygı bozukluğu olan kişiler yoğun bir endişe hissederler ve bu endişeyi kontrol etmekte zorlanırlar. Günlük yaşam aktiviteleri, ilişkileri bozulmaya başlar. Kişi korku, huzursuzluk, endişe, çaresizlik hisseder. Dikkati sürdürmekte zorlanır; kontrolünü yitireceğini düşünür. Kaygı yarattığını düşündüğü durumlardan kaçınmaya başlar. Toplu ortamlar, kapalı yerler, iş ya da okul ya da buna neden olduğunu düşündüğü herhangi bir durumdan kaçınır.
Kaygı bozukluğunun belirtileri nelerdir?
Kaygıyla birlikte vücudumuzda bazı fiziksel belirtiler hissederiz. Mide bulantısı, ishal, terleme, ağız kuruluğu, çarpıntı hissi, baş dönmesi, uyuşma hissi, sık idrara çıkma bunlardan bazılarıdır. Hatta bu belirtiler fiziksel hastalıklarla karışır ve kişiler pek çok hekime başvurarak bu belirtilerin nedenini araştırır. Kaygı bozukluğu tanısını düşündüren belirtiler varsa kişinin mutlaka bir uzman tarafından değerlendirilmesi gerekir. Tedavide ilaç tedavileri ve psikoterapiler etkilidir.
Alkol ve madde bağımlılıklarına neden olan “başa çıkılamayan kaygılar” nelerdir?
Zorlu yaşam olayları sonrası yaşanan belirsizlikler, boşluklar kaygı uyandırabilir. Kayıplar, yas süreci, yalnızlık kaygılarının alkol ve madde kullanımını tetikleyici rolü vardır. Çocukluk çağı travmaları, erken ebeveyn kayıpları kaygı bozukluğuna, alkol ve madde kullanımına neden olabilmektedir. Yaşamında meydana gelen ani değişikliklerle birlikte, kişinin sorun çözme becerileri yetersiz ve sosyal desteği zayıf ise, bağımlılık için diğer risk faktörlerinden bir ya da birkaçını taşıyorsa alkol ve madde kullanımı görülmektedir. Kaygının önemli olduğu bir diğer durum, alkol ve madde kullanımının yoksunluk dönemleridir. Yoksunluk döneminde görülen önemli bir bulgu olan kaygı, endişe ve huzursuzluk kişinin yeniden alkol ya da madde kullanımı için tetikleyici olmaktadır.
Sahip olunan mizaç ve kişilik özellikleri ile madde bağımlılığı arasında bir ilişki mevcut mudur?
Bağımlılık için özellikle belirlenen bir kişilik tipi yoktur. Çok farklı kişilik özelliklerinde bağımlılık gelişebilir. Ancak yapılan bilimsel araştırmalarda bazı kişilik özelliklerinin bağımlı bireylerde daha yaygın görüldüğü saptanmıştır. Yenilik arama, heyecan arama, dürtüsellik özelliklerine sık rastlanmaktadır. Öz saygıları düşüktür. Duygularını ifade etmekte zorlanırlar, duygularını düzenleme becerileri zayıftır. Kişiler arası ilişkileri yönetmekte zorlanırlar. Madde bağımlılığı olgularının yüzde 30-75’inde bir kişilik bozukluğu tanısı mevcuttur. Sıklıkla borderline ve antisosyal kişilik bozukluklarına rastlanmaktadır.
Hangisi önce geliyor? Ruhsal bir sorun mu yoksa madde kullanımı mı?
Ruhsal sorunlar, ruhsal hastalıklar madde kullanımına neden olabilir. Tersi de mümkün; madde kullanımı ile beyinde meydana gelen değişiklikler, kayıplarla birlikte ruhsal sorunlara yol açabilir. Bağımlılık biyolojik, psikolojik, çevresel faktörlerden etkilenen bir hastalıktır. Ancak bilimsel araştırmaların ışığında şunu biliyoruz ki; ruhsal ve bedensel açıdan sağlıklı yetiştirilen bireylerde bağımlılık ve ruhsal bozukluk riskleri belirgin oranda azalmaktadır.
Bağımlılık bireyin benliğinde ne gibi değişimlere ve hasarlara neden olur?
Bağımlılığın bir beyin hastalığı olduğunu biliyoruz. Bağımlılık sonrası beyinde meydana gelen değişiklikler ve psikolojik faktörlerle birlikte kişinin benliğinde, davranışlarında, ilişkilerinde önemli düzeyde değişiklikler olmaktadır. İlgi alanları, keyif aldığı etkinlikler değişir; motivasyon ve arzu azalır. Kişi kendisi için yararlı ve zararlı olan durumları seçmekte, karar vermekte zorlanır. Kendine güven duygusu ve öz saygısı bozulur. İletişim becerileri bozulur, bu nedenle ilişki kurmaktan ve sosyal etkinliklerden kaçınırlar. Ancak tüm bu olumsuz değişikliklere rağmen iyileşme sürecinde psikolojik, tıbbi ve sosyal destekle birlikte kişilerin duygu ve davranışlarında olumlu, sevindirici değişiklikler görülmektedir.
Psikiyatri Uzmanı Özyıl Öztürk Sarıkaya, Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. Psikiyatri ihtisasını İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniğinde tamamladı. İzmir Halime Odağ Psikanaliz ve Psikoterapi Vakfında Psikanalitik Yönelimli Psikoterapiler eğitim ve süpervizyonlarını tamamladı. Uzmanlık eğitimi sonrası 2010 yılından itibaren Bursa AMATEM (Alkol ve Madde Bağımlılığı Tedavi Merkezi) kliniğinde çalışmalarına devam etti. Bu sırada mesleki eğitimlerini sürdürerek EMDR terapileri, Bilişsel Davranışçı Terapiler, Motivasyonel Görüşme Teknikleri alanlarında eğitimler aldı. Bağımlılık alanında çeşitli araştırmalarda ve kitap bölümlerinde katkıları, birçok ulusal kongrede sözel ve yazılı bildirileri oldu. 2017 yılında Bursa Valiliği tarafından Bursa ilinde bağımlılık alanında yaptığı çalışmaları ile Onur Ödülü’ne layık görüldü. Uz. Dr. Sarıkaya, bağımlılık ve bireysel psikoterapiler alanındaki çalışmalarına serbest hekim olarak devam etmektedir.