
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, hatta..
Dijital dünyanın olumlu bir deneyim sunabileceği gibi zarar verici de olabileceğine dikkat çeken Yeşilay Genel Başkan Yardımcısı Sümeyye Ceylan, dijital dünya ve çocuk ilişkisinin çok dikkatli bir şekilde ele alınması gerektiğini vurguluyor. “Yeşilay olarak ‘yerinde ve yeterince teknoloji kullanımı’ ilkesini savunuyoruz” diyen Sümeyye Ceylan ile dijital ebeveynlik konusunun detaylarını ele aldık.
Çocukların nitelikli eğitim alması için uğraş veren, yıllardır bu konuda çeşitli içerikler tasarlayan biri olarak sizce dijital dünya çocukları nasıl etkiliyor?
Dijital dünya, bütün insanlığı çok yönlü olarak etkileyen ve bireyleri farklı bakış açıları geliştirmeye zorlayan bir yapıya sahip. Doğal olarak, çocuklar da bu dünya içerisinde yer alıyor ve etkileniyor. Ancak, çocukların bilişsel ve duygusal gelişimleri hâlen devam ettiği için dijital ortamların onlar üzerindeki etkileri daha derin olabiliyor. Dijital dünya olumlu bir deneyim sunabileceği gibi içeriklerin ve uyaranların filtresiz olarak alınması zarar verici de olabilir. İyi tasarlanmış ve gelişimlerini destekleyen dijital içerikler çocuklar için faydalı olabilirken, kontrolsüz ve zararlı içerikler ciddi olumsuz etkiler yaratabilir. Bu nedenle, dijital dünya ve çocuk ilişkisi çok dikkatli ele alınması gereken bir konudur.
“YERİNDE VE YETERİNCE TEKNOLOJİ KULLANIMI” İLKESİ
Dijital dünyaya bir alternatif sunmamız gerekiyor mu? Çocukları ekran bağımlılığından uzak tutacak ve ölçülü kullanıma sevk edecek alternatifler neler olabilir? Bu noktada sanattan, bilimden nasıl istifade edilebilir?
Bazı şeylerin alternatifi olmaz, özellikle çocuk söz konusu olduğunda. Örneğin, çocuğun serbest oyun oynamasının, doğada vakit geçirmesinin, temiz hava almasının, sağlıklı beslenmesinin ya da bir yakınıyla bağ kurabileceği ilişkiler geliştirmesinin alternatifi yoktur. Bunlar, çocukların gelişimi için en temel ve vazgeçilmez unsurlardır. Yetişkinler olarak, çocuklarımıza bu imkânları sunmak bizim sorumluluğumuzdur.
Bu temel unsurlar sağlandıktan sonra çocuklar, bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimlerini destekleyen dijital içeriklere de erişebilir. Ancak bu erişimin kontrollü olması gerekir. Dijital dünya sadece öğretici içeriklerden ibaret değildir; çocuklar dijital dünyada oyunlar oynayabilir, kitaplar okuyabilir, müzik dinleyebilir ya da sanatla ilgili çalışmalara katılabilirler. Geleneksel sanat formlarını deneyimledikleri gibi, dijital sanatla da ilgilenebilirler.
Yapay zekânın ve dijitalleşmenin hayatın her alanına nüfuz ettiği bir çağda yaşıyoruz. Bu nedenle çocukların teknolojiyle sağlıklı bir ilişki kurması önemli. Dijital araçların doğru, yerinde ve yeterli kullanımını öğrenmeleri, gelecekte bu teknolojileri bilinçli şekilde kullanabilmeleri açısından gereklidir. Bu noktada Yeşilay olarak “yerinde ve yeterince teknoloji kullanımı” ilkesini savunuyoruz.
Sanat ve bilim, çocukları ekran bağımlılığından uzaklaştırırken aynı zamanda onların yeteneklerini keşfetmelerine yardımcı olabilir. Her bireyin mizacı ve yatkınlıkları farklıdır. Kimi kendini sanatla, müzikle ifade ederken, kimisi bilimle, matematikle ya da mühendislikle ilgilenir. Bazı bireyler ise daha sade ve rutin bir hayatı tercih edebilir. Bu çeşitlilik doğal ve kabul edilmesi gereken bir durumdur.
Önemli olan, dijital dünyanın varlığını inkâr etmeden, bireylerin sanat ve bilimle olan bağlarını güçlendirecek şekilde bu dünyayı dengeli ve bilinçli kullanmalarını sağlamaktır. Bilimsel ve sanatsal faaliyetler için geliştirilen dijital araçlar, çocukların ilgi alanlarını destekleyerek onların yaratıcılıklarını ve problem çözme becerilerini geliştirmelerine katkı sağlayacaktır.
Dijital dönüşüm hızla devam ederken, ebeveynler çocuklarını bilinçli bir şekilde yönlendirebilmek için kendilerini nasıl geliştirebilir? Hangi kaynaklardan istifade edebilirler? Nerelere başvurabilirler?
Bir önceki soruda çocuğun hayatında alternatifi olmayan şeylerden bahsetmiştim. Aslında bunlar bizim hayatımızda da alternatifi olmayan şeyler. İnsan için gerçekten vazgeçilmez unsurlar var. Ancak maalesef biz yetişkinler de çağın getirdiği yoğun uyaran bombardımanı altında kalıyoruz. Bu yoğunluk içinde, gerçekten ihtiyacımız olanla bize “Bu senin ihtiyacın” diye dayatılan şeyler arasındaki farkı ayırt etmek zorlaşıyor. Ne yazık ki, pazarlama ve satış stratejileri bu noktada daha güçlü olduğu için, çoğu zaman gerçekte ihtiyacımız olmayan şeylerin peşinden gidiyoruz.
Oysa ebeveyn olarak, serbest oyun, doğayla temas, insani ve güçlü ilişkiler gibi çocuklarımızın en temel ve doğal ihtiyaçlarını onlara sunarken, aslında bunların bizim de temel ihtiyaçlarımız olduğunu fark edebiliriz. Bunu fark ettiğimizde hem daha iyi insanlar hem de daha iyi yetişkinler oluruz. Daha iyi insanlar olduğumuzda ise doğal olarak daha iyi anne-baba olmanın yolunu da açmış oluruz.
Belki de çocuğumuzun ihtiyaçlarına sadece onun ihtiyaçları olarak bakmak yerine, “Bu benim de ihtiyacım. Bu bana da iyi gelecek” şeklinde düşünmek, sürecin her iki taraf için de daha faydalı olmasını sağlar. Burada kastettiğim şey, çocukları bize fayda sağlayan bir unsur olarak görmek değil kesinlikle. Ancak insan olarak, motivasyonumuzu artırmak için bu ilişkide kendimizi de iyileştiren, besleyen ve geliştiren yönleri fark etmemiz önemli.
Bu farkındalık insani ilişkilerimizi derinleştirmek, kendimizi yeniden keşfetmek ve çocuğumuzla kurduğumuz ilişkiyi bir keşif sürecine dönüştürmek için büyük bir imkân sunuyor. Çocuğu bir yük olarak değil, hayatımıza değer katan bir zenginlik olarak görmeliyiz. Onun ihtiyaçlarını karşılarken, aslında kendi iç dünyamızın da nasıl iyileştiğini ve güzelleştiğini fark edebiliriz. Bunun, fiziksel ve ruhsal sağlığımıza da olumlu yansımaları olduğunu gözlemlemek, gerçekten büyük bir mutluluk kaynağı olabilir.
“ÇOCUK YAYINCILIĞI VE ÇOCUK EDEBİYATINDA BÜYÜK BİR ATILIM YAŞANDI”
Kitaplar ve dergiler, çocukların dijital dünyaya karşı bilinçlenmesinde nasıl bir rol oynuyor? Çocuk yayıncılığı alanında, dijitalleşme ve nitelik bağlamında ne gibi eksikler görüyorsunuz? Bu eksikliklerin giderilmesi için neler yapılmalı?
Çocuk yayıncılığı ve çocuk edebiyatı, özellikle son on yılda ülkemizde büyük bir gelişim gösterdi. Belki de Cumhuriyet tarihimizde hiç olmadığı kadar büyük bir atılım yaşandı. Bu süreçte Türk yayıncılarının büyük çabaları var, bu alana emek veren kıymetli isimlerin katkıları var ve aynı zamanda devletin de ciddi desteği var. Tüm bu unsurlar bir araya geldiğinde çocuk yayıncılığı adına umut verici bir noktaya doğru ilerlediğimizi düşünüyorum.
Tabii ki bu büyüme sürecinde nitelikli içeriği nasıl ayırt edeceğimiz önemli bir soru olarak karşımıza çıkıyor. Dijitalleşmenin etkisiyle sosyal medya platformlarında bazı oluşumlar ortaya çıktı. Buralarda öğretmenler, ebeveynler, çocuklar ve gençler kendi dijital hesaplarını açarak kitaplarla ilgili paylaşımlar yapıyorlar. Bu durum, kitap okuma kültürünün yaygınlaşması açısından çok kıymetli.
Ancak bu kadar çok içeriğin arasında ebeveynler ve eğitimciler “Nitelikli olanı nasıl bulacağız?” diye kaygılanabiliyorlar. Özellikle okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocuklara kitap seçerken ebeveynlerin, çocuklarına verecekleri kitapları önce kendilerinin okumasını veya en azından gözden geçirmesini tavsiye ediyorum. Okul öncesi ve ilkokul 1-2-3. sınıf seviyesindeki kitapları mümkün olduğunca kendim de okumaya gayret ediyorum. Eğer tamamını okumak mümkün değilse bile hızlı bir gözden geçirme yaparak içeriğini anlamaya çalışıyorum.
Sonuçta bizler çocuklarımız için kitap seçerken onların hem bilişsel hem de sosyal-duygusal gelişimlerine katkı sağlasın diye seçim yapıyoruz. Fakat bazen iyi niyetle alınan bir kitap, çocuğun duygu ve düşünce dünyasına zarar verebilecek unsurlar içerebiliyor. Bu yüzden ebeveynlerin bir filtre uygulaması çok önemli. Bunun için de çocuk edebiyatına yıllarını vermiş akademisyenleri, uzmanları ve güvenilir isimleri takip etmek faydalı olabilir.
Ayrıca devletimizin kütüphanelerinde de bu kitaplar belli bir filtreden geçiriliyor. Veliler, çocuklarını kütüphanelere üye yaparak bu güvenli içeriklere ücretsiz erişim sağlayabilirler. Kütüphane kültürünü edinmek, çocuklara sadece kitap okumayı değil, aynı zamanda medya okuryazarlığını, teknoloji okuryazarlığını ve sosyal ilişkiler konusunda da bir farkındalık kazandırıyor. Günümüzde kütüphaneler sadece kitap okunan yerler değil; birçok farklı okuryazarlık becerisini geliştirebileceğimiz merkezler hâline geldi. Bu nedenle ebeveynlerin kendi illerindeki veya ilçelerindeki devlet kütüphanelerini takip etmelerini ve çocuklarını buralara yönlendirmelerini şiddetle tavsiye ediyorum.
Dijital dünyada da çocuklar için çok faydalı uygulamalar var. Örneğin TRT Çocuk’un ücretsiz erişilebilen bir kitaplık uygulaması mevcut. Bunun gibi bazı dijital kütüphane ve kitap okuma uygulamaları var. Bazıları ise belli bir aylık abonelik sistemiyle çalışıyor.
Özellikle dil öğrenimi açısından dijital kitapların büyük avantajları bulunuyor. Geleneksel kitaplara kıyasla, dijital kitaplar dinleme, ses kaydetme, interaktif oyunlar ve küçük filmler gibi özelliklerle dil öğrenmeyi daha eğlenceli hâle getirebiliyor.
Millî Kütüphane gibi devlet destekli dijital arşivlere de halkın ücretsiz erişimi mevcut. Ancak bu tarz hizmetlerin yeterince bilinmediğini düşünüyorum. Oysa dijital bir arama yaparak ya da ilgili kurumların duyurularını takip ederek bu hizmetlerden haberdar olmak mümkün. Bu kaynakları kullanmak, hem bireysel olarak hem de çocuklarımızın gelişimi açısından büyük bir kazanç sağlayacaktır.
“OYUN, MUTLU BİR AİLE ORTAMININ KAPISINI AÇAR”
Siz yıllardır çocuklar için oyun tasarlayan birisiniz. Bunu göz önünde bulundurarak sizce oyunun önemi nedir? Aile içinde oyun kültürü nasıl teşvik edilebilir? Bunun önemi nedir? Çocuklar için oyun tasarlanırken ailelerin de bu sürece dâhil olması neden önemlidir? Dijital dünyanın karşısında bu birliktelik bir alternatif oluşturabilir mi?
“Oyun, çocuğun işidir” diye bir söz vardır ve aslında insanın temel özelliklerinden biri de oyun oynamaktır. Oyunu sadece bilgisayar ya da kutu oyunları olarak düşünmemek gerekir. Örneğin, Anadolu’da halaylarımız vardır bu bir oyundur ya da pazarlık yapan tüccarların kelimelerle birbirini ikna etmeye çalışması bir oyundur. Bu açıdan değerlendirildiğinde, aile içi ilişkileri güçlendirmenin en etkili yollarından biri de oyundur.
Burada oyunlaştırmadan bahsetmiyorum, yani “rozet kazanmak” gibi bir anlayış değil, doğal oyun sürecinden söz ediyorum. Aile içinde oyunun var olması, aile bireylerinin birbirleriyle daha güçlü ve sağlıklı ilişkiler kurmasını sağlar. Ebeveynler, çocukları ve kardeşler arasındaki ilişkilerde oyunun yer alması, ev ortamına huzur, neşe ve sağlık getirir. Mutlu bir aile ortamının kapısını oyun açar diyebilirim.
Kendi ailemde buna özellikle dikkat ediyorum. Bazen bir kutu oyunu alıyoruz, belirli kuralları var ama çocuklarımız kendi kurallarını oluşturmak istediklerinde onlarla iş birliği yapıyoruz. “Hayır, böyle oynayacaksın çünkü kurallar böyle” demek yerine, “Evet, öyle oynayalım” diyerek onların oyun kurma sürecine dâhil oluyoruz. Burada amaç kazanmak ya da kaybetmek değil, birlikte vakit geçirmek, eğlenmek ve birbirini tanımaktır. Özellikle kutu oyunları, bu bağlamda harika bir fırsat sunuyor.
Bazı ebeveynler çocukken serbest oyun ortamında büyümemiş olabilir, bu yüzden çocuklarıyla oyun oynamakta zorlanabilirler. Bu durumda, kutu ve kart oyunları gibi araçlar kullanarak, kendi içlerindeki oyun sever yanlarını keşfetmeleri mümkün olabilir. Günümüzde çok çeşitli oyunlar var. Aile içi sohbeti teşvik eden, bilimsel becerileri geliştiren, kelime ya da sayı oyunları gibi seçenekler mevcut. Örneğin, çocukken çoğumuzun oynadığı İsim-Şehir oyunu. Bu basit ama eğlenceli bir oyun olmasının yanı sıra, aile içinde sevgi dolu bir ortama da zemin hazırlayabilir. Böyle oyunlar aynı zamanda çocukların rekabetle ilişkisini gözlemleme fırsatı da sunuyor. Rekabet konusunda doğru yönlendirmeler yapabilmek için de biz yetişkinlere fırsat sunmuş oluyor.
Oyun, aile içinde eğlenceli ve anlamlı zamanlar geçirmeyi sağlarken, çocukların sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimine de büyük katkı sağlar. Dijital dünyanın hızla büyüdüğü bir çağda, aile içinde fiziksel oyunlara zaman ayırmak, ekran süresine alternatif oluşturabilir. Bütçeye uygun birçok oyun piyasada mevcut ve her evde birkaç farklı oyun bulundurmak, oyun kültürünü teşvik etmek için önemli bir adım olabilir.
Sonuç olarak, oyun aile içinde bir bağ kurma aracıdır. Ebeveynlerin, çocuklarıyla oyun oynayarak onların dünyasına dâhil olmaları, hem çocuklarıyla olan ilişkilerini hem de çocukların kendini ifade etme ve iletişim becerilerini geliştirmelerine yardımcı olur. Oyun kültürünün aile içinde yaşatılması, mutlu ve sağlıklı bir yuva için önemli bir unsurdur.
YEŞİLAY’IN OKUL DIŞI ÖĞRENME VE DİJİTAL OKURYAZARLIKLA İLGİLİ ÇALIŞMALARI
Çocukların dijital dünyadan uzaklaşarak farklı deneyimler kazanmasını sağlayan okul dışı öğrenme imkânlarının ve mekânlarının öneminden bahsedebilir misiniz? Ayrıca, Yeşilay'ın bu husustaki çalışmalarından ve genel olarak dijital farkındalık konusunda yürüttüğü projelerden söz edebilir misiniz?
Maalesef bazen çocukların okula giderek her tür bilgiyi edinecekleri ve mükemmel yetişkinler olarak çıkacakları gibi ütopik beklentilere sahip olabiliyoruz. Ancak okul, esas olarak çocukların bilişsel ve sosyal becerilerini geliştiren bir yapıdır. Eğer öğretmen, yönetim ve sistem uygun şartları sağlarsa, duygusal gelişmelerine de katkıda bulunabilir. Bununla birlikte, okul dışı öğrenme de son derece önemlidir.
Okul dışı öğrenme mekanları; kütüphaneler, bilim merkezleri, müzeler, sanat galerileri gibi daha yapılandırılmış alanlardan oluşur. Bunun yanı sıra, dükkânlar, eczaneler, hastaneler gibi mekânlar da çocuklar için birer öğrenme alanıdır. Hatta parklar ve bahçeler bile okul dışı öğrenme mekânlarına dâhildir. Okullar zaman zaman bu alanlara geziler düzenlemektedir. Ancak aileler olarak bizler de hafta sonlarında çocuklarımızı kütüphanelere, müzelere, sanat galerilerine ve yeşil alanlara götürebiliriz. Bu sadece çocukların öğrenme sürecine katkı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda aile bağlarını da güçlendirir.
Büyük şehirlerde müzecilik alanında büyük gelişmeler kaydedildi ve Anadolu'da da bu konuda devlet tarafından yatırımlar yapılmaya başlandı. Çocukların yaşadıkları şehrin tarihiyle ilgili bilinç kazanması oldukça önemlidir. Bu noktada dijital teknoloji de faydalı olabilir. Bazı büyük teknoloji şirketleri, sanat ve kültür alanında dünyadaki müzelere ve ören yerlerine 360 derece erişim sağlayan platformlar sunuyor. Yani fiziksel olarak bir mekâna gidilemiyorsa bile dijital olarak gezilebilir. Ünlü sanat eserleri ve tarihi mekânlar, internet üzerinden incelenebilir. Dijital geziler de bu anlamda çocukların kültürel farkındalığını arttırabilir.
Yeşilay, okul dışı öğrenme konusunda aktif olarak çalışmalar yürütmektedir. Tüm Türkiye'de 81 ilde Yeşilay şubeleri ve bağımlılıkla mücadele için danışmanlık merkezleri bulunmaktadır. Bireyler, Yeşilay gönüllüsü olarak şubelere gidip oradaki programlara katılabilirler. Ayrıca, Yeşilay'ı okullara ya da mahallelere davet etmek de mümkün. Şu an Bağımsızlık Seferberliği Projesi kapsamında her mahallede, her apartmanda ve hatta her evde bir Yeşilaycı olması hedeflenmektedir. Bağımlılık yapıcı endüstriler bütün evlere ve bireylerin ceplerine kadar ulaşmış durumda. Bizim de bu mücadeleyi kazanabilmek için aynı şekilde herkese ulaşmamız gerekiyor.
Son olarak Yeşilay’ın dijital okuryazarlıkla ilgili çalışmalarından kısaca bahsedecek olursak; doğrudan Dijital Ebeveynlik başlığı taşıyan yayınlarımız var. Ayrıca Bağımlılıklardan Koruyan Aile Rehberi adında tamamen ücretsiz erişilebilen bir yayınımız da bulunuyor. Bu rehber, başta aileler olmak üzere herkes için bilgilendirici ve kolay okunabilir bir kaynaktır.
Tüm bunlarla birlikte Yeşilay farkındalık kazanmak, bilgi almak isteyen ebeveynlere her daim yardımcı olmaya hazırdır.