İlaç Suiistimali Küresel Bir Halk Sağlığı Sorunu
Son yıllarda artan stres, kaygı ve uykusuzluk sorunları, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de reçeteli ilaçlara yönelimi hızla artırdı. Ancak tıbbi amaçla kullanılan ilaçların kontrolsüz biçimde tüketilmesi, yeni bir bağımlılık dalgasını beraberinde getiriyor. Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Tıbbi Biyokimya Uzmanı Prof. Dr. Çiğdem Karakükcü, özellikle pregabalin, gabapentin ve benzodiazepin gibi ilaçların bilinçsiz kullanımının alarm verdiğini vurguluyor. Prof. Dr. Karakükcü, “Masum görünen her ilaç, yanlış kullanıldığında bağımlılık riski taşır” diyerek bu konuda herkesin ortak sorumluluğuna dikkat çekiyor.
Dünya genelinde ve Türkiye’de ilaçların kötüye kullanımında nasıl bir artış gözlemliyorsunuz? Hangi ilaç grupları bu açıdan öne çıkıyor?
İlaçlar, doğru şekilde ve doktorun önerdiği dozda kullanıldığında çok değerli tedavi araçlarıdır. Ancak reçeteye aykırı kullanım hem vücutta metabolik dengenin bozulmasına hem de uzun vadede bağımlılığa yol açabilir. Son on yılda dünya genelinde ilaçların kötüye kullanımında belirgin bir artış var. Özellikle opioid grubu ilaçlar, başta Amerika olmak üzere birçok ülkede ciddi bir halk sağlığı krizine neden oldu. Bunun dışında, kaygı tedavisinde kullanılan benzodiazepinler, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) için reçete edilen uyarıcı ilaçlar ve gabapentinoidler (örneğin pregabalin, gabapentin) öne çıkan gruplar arasında.
Türkiye’de ise durum biraz farklı. Burada opioid bağımlılığı oranları daha az. Ancak son yıllarda özellikle pregabalin ve gabapentin gibi ilaçların kötüye kullanımında dikkat çekici bir artış görülüyor. İçişleri Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı verileri son üç yılda pregabalin yakalama ve kullanma oranlarının yaklaşık dört kat arttığını gösteriyor. Ayrıca laboratuvarlarda yapılan testlerde bu ilaçlara sıkça rastlanıyor. Bunun dışında Türkiye’de benzodiazepinler ve bazı uyarıcı ilaçların da reçetesiz kullanımına rastlanıyor. Özellikle gençler arasında “ders çalışmayı kolaylaştırmak” ya da “sosyal baskıyla baş etmek” amacıyla bu ilaçlara yönelim artabiliyor.
Bunlarla beraber gençler arasında ise uyarıcı ilaçlar (metilfenidat, amfetamin tuzları) akademik performans ve uyanıklık artırma amacıyla tercih edilmekte ve özellikle genç nüfusta kolay erişim ve hızlı etki beklentisi birleştiğinde reçeteli ilaç suiistimali artmaktadır. Spor yapan gençler arasında, anabolik steroid ve takviye ilaçlara yönelim de medya platformlarında normalleştirici etkiler ve bu ilaçların zararları hakkında sınırlı bilgiler nedeniyle gün geçtikçe artmakta ve bağımlılığı tetikleyebilmektedir.
Aslında bu sorun sadece Türkiye değil tüm dünya geneli için önemli bir problem. Dünya genelindeki rakamlara bakarsak, örneğin Amerika’da 2021 yılında 12 yaş ve üzerindeki yaklaşık 1,5 milyon kişinin reçeteli uyarıcı madde kullanım bozukluğu yaşadığı tahmin ediliyor. Lise son sınıf öğrencilerinin yaklaşık %5’inin de son bir yıl içinde reçeteli ilaçları kötüye kullandığı raporlandı. Yine aynı yıl, yaklaşık 6 bin kişi antidepresanlarla ilişkili aşırı doz nedeniyle hayatını kaybetti. Bu veriler, ilaçların yanlış kullanımının ne kadar ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu açıkça ortaya koyuyor.
“İLAÇ VEYA TAKVİYE, FARKLI KİŞİLERDE FARKLI ETKİLERE VE YAN ETKİLERE YOL AÇABİLİR”
Reçetesiz ilaçlara ulaşımın kolaylaşması ve internet üzerinden ilaç temini gibi durumlar bu tabloyu nasıl etkiliyor?
Son yıllarda bazı ilaçlar ve takviye ürünler, “bitkisel” ya da “zararsız” gibi etiketlerle sunularak ve yasal boşluklardan faydalanılarak reçetesiz şekilde piyasaya sürülebiliyor. Bu ürünler, özendirici reklamlar veya arkadaş tavsiyeleriyle bilinçsizce kullanılmaya başlandığında ciddi riskler doğuruyor. Özellikle internet üzerinden kolay erişim, gençler arasında merak ve deneme isteğiyle birleşince yayılımı daha da hızlandırıyor. Burada en önemli sorunlardan biri, bu ürünlerin içerik güvenilirliğinin belirsiz olması. Ayrıca aynı ilaç veya takviye, farklı kişilerde farklı etki ve yan etkilere yol açabiliyor. Bu nedenle toplumun bilinçlendirilmesi, eğitimler ve bilgilendirici çalışmalar büyük önem taşıyor. Unutulmamalı ki bu tür ürünler öngörülemeyen zehirlenmelere, halüsinasyon ve paranoya gibi psikiyatrik sorunlara, hatta bağımlılığa kadar gidebilecek ciddi sonuçlara neden olabilir.
“MASUM GÖRÜNEN İLAÇLARDA DA BAĞIMLILIK RİSKİ VAR”
Toplumda “ilaç bağımlılığı” denince genellikle uyuşturucu içerikli maddeler akla geliyor. Ancak ağrı kesiciler, sakinleştiriciler ve uyku ilaçları gibi “masum görünen” ilaçlarda da ciddi bir bağımlılık riski var mı?
“İlaç bağımlılığı” denince sadece uyuşturucu veya uyarıcı içerikli maddeler akla gelmemeli. Herhangi bir tıbbi endikasyon için tedavide kullanılan bazı ilaçlar da bağımlılık potansiyeli taşırlar. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta hastanın doktor önerisi dışına çıkmaması, ilacı reçete dışında farklı bir dozda kullanmaması, farklı bir uygulama yolu ile almaması veya başkasına reçete edilen ilacı kullanmamasıdır. Ağrı kesiciler, sakinleştiriciler ve uyku ilaçları gibi “masum görünen” ilaçlarda da ciddi bir bağımlılık riski var. Örneğin dünya genelinde en sık suiistimal edilen morfin, fentanil gibi ilaçlar güçlü ağrı kesici özelliklerinden dolayı kullanılıyorlar. Oysa ki ilaç suiistimaline bağlı en sık ölüm oranı da yine bu ilaçlarla gözleniyor. Yine sakinleştirici özellikleri nedeniyle benzodiazepinler, antidepresanlar ve gabapentinoidler dediğimiz ilaç gruplarına da bağımlılık oldukça yüksek.
Pandemi süreci ve ardından yaşanan anksiyete, uyku bozukluğu, stres gibi sorunlar, ilaç kullanım alışkanlıklarını nasıl değiştirdi?
Pandemi sonrası hem bağımlılık potansiyeli olan yasa dışı maddelerin hem de antidepresan anksiyolitik gibi reçeteli ilaçların kullanım oranlarında tüm dünya genelinde %20’ye varan oranda bir artış yaşandı. Amerika ve İngiltere şu an yoğun şekilde reçeteli ilaç bağımlılığı ile mücadele programları yürütüyor. İngiltere özellikle son yıllarda pregabalin bağımlığının ülke genelindeki ciddi artışının farkında ve pregabalin bağımlığının nedenlerini araştırma ve çözüm politikaları geliştirme açısından önemli adımlar atmış durumda.
“SOSYAL MEDYA GÜÇLÜ BİR ETKİYE SAHİP”
Sosyal medya ve influencer kültürü, özellikle gençler arasında “ilaçla iyi hissetme” eğilimini artırıyor mu?
Evet kesinlikle. Sosyal medyada influencerların yaşam tarzı paylaşımları, gençlerin benlik algısı ve davranış kalıpları üzerinde güçlü bir etkiye sahip. Mükemmel yaşam, mükemmel vücut ve üstün başarı algısı ve bunların ilaç veya takviye ürünlerle kazanılabileceği düşüncesi bazı gençlerin ilaçları “hızlı çözüm” aracı olarak görmesine yol açabilmektedir. Özellikle zayıflama ilaçları, kas kitlesi artışı sağlayan ilaçlar, sakinleştirici ilaçlar, uyarıcılar ve son dönemde pregabalin gibi gabapentinoidler, sosyal medyada dolaylı biçimde “rahatlama” veya “baş etme” aracı olarak normalleştirilebilmektedir. Bu konuda olası zararlar ve yan etkileri ile ilgili bilgilendirmelere yönelik hekim, eczacı ve yine sosyal medya platformlarına ciddi roller düşmektedir.
İlaç bağımlılığıyla mücadelede atılması gereken en acil adımlar neler? Eğitim, mevzuat, sağlık politikası veya medyanın rolü açısından sizce hangi alanlar güçlendirilmeli?
Öncelikle ilaçlara kolay erişimi önleyecek, doğru kişilere doğru dozda ilaç reçetelemesini sağlayacak ve ilaç suiistimalini azaltacak eğitim ve sosyal medya duyurularına ihtiyaç var. Ayrıca ülke genelinde ilaç bağımlılığını önlemeye yönelik bir takım mevzuat ve sağlık politikalarına ihtiyacımız var. Bağımlılığı ve kötüye kullanımı önleme politikaları, reçeteli ilaçların kötüye kullanımını azaltmak ve opioid kaynaklı aşırı dozları önlemek amacıyla çeşitli ülkelerde farklı stratejilerle uygulanmaktadır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nde Prescription Drug Monitoring Program (PDMP), reçete geçmişi sorgulama ve çift aşamalı onay mekanizmalarıyla opioid reçetelerinde anlamlı azalma sağlamıştır. Avrupa ülkelerinde e-reçete sistemleri, şüpheli reçeteleri gerçek zamanlı olarak tespit ederek hekim ve eczacıları uyarır. Fransa’da benzodiazepinler için yıllık doz sınırı getirilmiş, eczacı kontrolü zorunlu hâle gelmiştir. Kanada ve Avustralya’da ise hekimlerin bağımlılık riski değerlendirmeleri ve alternatif tedavi seçeneklerine dair kısa çevrim içi eğitimleri zorunludur; bu ülkelerde hastalara ilaç bilgileri ve risk profilleri hem sözlü hem yazılı olarak sunulmaktadır.
Türkiye’de de ilaçların üretimden hastaya ulaşana kadar tüm hareketlerini izleyen bir sistem olan İlaç Takip Sistemi mevcut. Ancak mevzuattaki birtakım eksiklikler nedeniyle uygunsuzluklara müdahale kısmı bir miktar yasal boşluk içeriyor. Hekimler ve eczacılar, reçeteli ilaçların tıbbi olmayan kullanımını önlemede kritik rol oynayan iki meslek grubudur. Hekimler, hastalarının sık ve plansız reçete yenileme talepleri veya sık doktor değişikliği gibi davranışları konusunda dikkati davranıp kötüye kullanımı tespit edebilirler; gerekirse uygun tedaviye yönlendirmelidir. NIDAMED gibi kanıta dayalı tarama araçları rutin muayenelere entegre edilebilir.
Sonuç olarak hastalar, ilaç etiketine ve eczacının talimatlarına uyarak, ilaç etkileşimlerine dikkat ederek ve doz değişikliklerini hekimle görüşerek güvenli kullanım sağlayabilir. Başkasına ait reçeteleri kullanmamalı, kendi ilaçlarını başkalarıyla paylaşmamalı ve ilaçlarını güvenli şekilde saklamalıdır. Merdiven altı üretim olarak tabir edilen denetimsiz üretilen ilaçların kullanımından da kesinlikle sakınılmalıdır.