Teknoloji bu denli gelişirken insan ilişkilerinin ve iletişim formlarının bu değişimden etkilenmemesi mümkün değil.
İnsan doğasının en temel parçalarından ve en büyük ihtiyaçlarından biri olan iletişim, yüzyıllardan bugüne sayısız dönüşüm geçirerek çeşitlendi ve hâlâ form değiştirmeye devam ediyor. Bundan binlerce sene önce mağaradaki resimlerle kurulan bir iletişim şeklinden söz ederken bugün hologram teknolojisiyle üç boyutlu görüntülü konuşmalardan bahsediyoruz. Hayatımıza giren her yeni iletişim teknolojisi insanlık için heyecan verici bir hâl alırken beraberinde birçok tartışmayı da getiriyor. Bugünün tartışılan konularından biri ise, sanal iletişimin ne olduğu ve gerçek iletişimin yerini ne kadar tutabileceği. Elbette konu hakkında derinlemesine analizler yapan, sayfalarca tez yazan uzmanlar var fakat basitçe şunu söylemek mümkün; teknoloji bu kadar gelişirken insan ilişkilerinin formlarının ve iletişim şekillerinin değişmeyeceğini düşünmek gerçekçi olmaz.
Sözlü ve yazılı iletişimin yanına eklenen üçüncü ve günümüzün en popüler iletişim biçimi olan sanal iletişim, insanların yüz yüze olmadıkları anlarda herhangi bir teknolojik alet kullanarak birbirleriyle iletişim kurması olarak özetlenebilir. 1990’ların başında web kameraların herkes için ulaşılabilir olmasıyla farklı mekânlardaki insanların görüntü ve sesli bir biçimde iletişim kurmalarıyla bu terimi sıklıkla duymaya başladık. Geleneksel diye tabir edebileceğimiz sözlü ve yazılı iletişimin yerini bugün teknoloji ve hız sayesinde Whatsapp, Twitter, Instagram, Gmail, bloglar, sanal oyunlar gibi sanal iletişim araçlarının almış olduğunu görüyoruz. Örneğin bir toplantı planlanacağı zaman herkese uygun gün, saat ve mekân aramadan bir bilgisayar yardımıyla sayısız kişiyi bir sanal ortamda bir araya getirmek iletişimin en pratik hali olarak karşımıza çıkıyor.
Gündelik hayatın tüm unsurlarının dijitale taşındığı bugünün dünyasında zaman, mekân, benlik, kimlik, iletişim, tüketim gibi değerlerin artık dijitale evrildiğini, bu kavramların dijital mecralarda yeni formlarıyla yeniden inşa edildiğini rahatlıkla gözlemleyebiliyoruz. Bu da toplumsal yapıların, normların, ihtiyaçların ve elbette ki iletişim yöntemlerinin yeniden şekillenmesi ve yeni formlara bürünmesi anlamına geliyor. Dijitalleşen kültür, en başta televizyon ekranıyla ve diğer gelişen teknolojilerle bilgisayarlar, video, sinema, telefon gibi araçlarla somutlaşarak kişilerin gündelik aktivitelerini değiştirmeye devam ediyor. Dijitalleşme, gündelik hayat pratiklerini şekillendirmek ve başka formlara dönüştürmekten de ötede tüm hayatı yönetiyor.
DİJİTAL YERLİLER
Bugün geldiğimiz noktada internet teknolojisinin tüm topluma yayılmasıyla beraber yaşanan kültürel ve toplumsal değişiklikler, toplumların üzerindeki güçlü etkiyi anlama adına önem arz ediyor. Devletlerin dahi tüm resmi işlerini dijitale taşıdığı bu çağda, kişiler bankacılık işlemlerini, gazete okumak, film seyretmek ya da konsere gitmek gibi boş zaman aktivitelerini, akıllı evlerle ev yaşantılarını, yeni medya ile iletişim şekillerini ve sosyalleşme formlarını dijital ortamlarda devam ettiriyorlar. Bu açıdan bakıldığında, dijital ortamın içine doğan nesil gündelik hayatın tüm pratiklerini kendi doğal seyrinde dijitalden yürütüyor çünkü hayat akışı bu teknolojilerle çok daha hızlı ilerliyor.
ABD’li yazar Prensky, dijital teknolojilerin yeni olanaklar yaratarak toplumları yeniden yapılandırdığını söylüyor ve “dijital yerliler” kavramını ortaya atıyor. Bu nesil için internet ve sanal ortamlar günlük hayat pratiklerinin bir parçasıdır; bu kişiler hayatlarını dijital üzerinden, bilgisayar, cep telefonu, video oyunlar ve diğer tüm teknoloji araçlarıyla geçirir. Teknolojinin onlar için gündelik hayatın bir gerekliliği olduğunu düşündüğümüzde, iletişim kurarken de tercihlerinin sanal ortamlar olması yadırganacak bir durum değil aslında. 20’li yaşlarından sonra sanal dünya ile tanışan nesillerin sanal iletişim kanallarını gerçek bir iletişim olarak görmesinin ve ona uyum sağlamasının zor olabileceği uzmanlar tarafından dile getiriliyor.
Sanal teknolojiler sadece uzaktakiyle olan iletişimi kolaylaştırmakla kalmadı, iletişimin de çeşitlenmesini sağladı aslında. Buna en iyi örnekten birinin, özellikle dijitale doğan neslin ve bazı yetişkinlerin çevrim içi ortamlarda aynı anda kalabalık gruplarla oynadıkları bilgisayar oyunları olduğu söylenebilir. Çok oyunculu bu oyun platformlarıyla kişiler hem hiç tanımadıkları kişilerle ya da arkadaş gruplarıyla sosyalleşebiliyor hem de oyun oynarken sıkıcı bir whatsapp konuşması yerine keyifli sohbetler ederek eğlenebiliyorlar. Hem chat hem de bir kulaklık yardımıyla sesli bir iletişim sağlayan çevrim içi oyunlar sosyalleşmede zorluk çeken yaşı küçük çocuklar için bir alternatif olarak gösteriliyor.
YENİ TÜR İLİŞKİLER VE SANAL CEMAATLER
Eleştirmen Rheingold tarafından ortaya atılan “sanal cemaatler” kavramı ise internetin hızla yayıldığı post-endüstriyel çağla beraber dünya tarihinde hiç görülmemiş yeni tür ilişkilerin ve sanal cemaatlerin ortaya çıkışını anlatıyor. Bu kavrama göre insanlar, ortak düşünce ve çıkarları sonucunda internet vasıtasıyla bir araya geliyor ve milyonlarca üyesi olabilen, mekândan bağımsız online sosyal topluluklara katılıyor. Fiziksel hiçbir bağlantının olmadığı bu topluluklarla kişiler bilimsel ya da kültürel tartışmalar yapıyorlar, ticaret yürütüyorlar, kitap okuyor, sanatla ilgileniyor, âşık oluyor, arkadaş ediniyor ve oyun oynuyolar. Birçok düşünür sanal cemaatlerin samimiyetten uzak ve güvenilir olmadığını, kişilerin aileleriyle geçirecekleri zamandan ya da diğer sosyal aktivitelerinden ayıracağı vakitten çaldığını, yüz yüze etkileşimi azalttığı için yabancılaşmaya sebep olacağını iddia ediyor. Bir diğer görüş ise bu cemaatlerin, özellikle iletişimi artırma açısından faydalı olacağını, örneğin engelliler ve yaşlılar için, yeni bir iletişim alanı olduğunu savunuyor.
Yapılan bazı araştırmalarda da gerçek dünyanın bir kopyası olarak görülebilen sanal mecraların birçok genç tarafından bir sosyalleşme alanı olarak görüldüğü sonucuna varılmış. Kendisini sanal iletişimde daha özgür, daha rahat ve konforlu bulan kişi, sanalda iletişim kurmaktan çekinmiyor. Ayrıca yeni nesil sosyal ağlarla ve yeni medya ile gerçekleştirilen bu iletişim ve etkileşimlerde kişi, istediği kimliği sergileme şansı buluyor, saklamak istediği özelliklerini kimseye göstermiyor. Örneğin bir sosyal medya hesabında kişiler gezdiği ya da mutlu olduğu anları paylaşırken ne zaman, neye üzüldüklerini rahatlıkla gizleyebiliyorlar. Bir diğer örnek ise, fiziksel özelliklerinden memnun olmayan biri sadece yazılı ya da sesli bir şekilde sanal bir mecrada yüzlerce, hatta binlerce kişiyle iletişime geçebiliyor ya da teknolojinin imkânlarından faydalanarak boy uzatma gibi fiziksel özellikleri üzerinde oynamalar yaparak fotoğrafını rahatlıkla paylaşabiliyor. Bu da sanal iletişimin yüz yüze olan iletişime göre daha özgür hissedilebilen bir alan olduğunu gösteriyor.
Sosyal hayatın getirdiği yoğun tempo, mega kentlerde her gün maruz kaldığımız kalabalık ve trafik gibi sorunlar sevdiklerimize vakit ayırmamamıza sebep oluyor ve insanlar gün içinde en çok sosyalleşemediğinden dert yanıyor. Bu noktada sanal dünya devreye girerek ilişkilerin kopmasını engelliyor ve hatta yeni arkadaşlıklar kurulmasına yardımcı oluyor. Kişi yüz yüze görüşmekte zorlandığı aile ve arkadaşlarıyla sosyal medya ya da oyunlar vasıtasıyla devamlı iletişimi sürdürüyor ve böylece gün içinde sosyal ve aktif olmaktan geri kalmıyor. Birçok iletişim uzmanı internetin bu yönüne bakarak sanal platformları sosyalleşme alanları olarak tanımlıyor. Yoğun hayat temposunda kendine dahi vakit ayıramayan kişiler sanal iletişimle yalnızlıktan kurtularak çevresiyle olan bağını koparmayarak yalnızlıktan ve yalnızlığın getireceği psikolojik sorunlardan kurtuluyor.
Sanal iletişim ile gerçek iletişimi birbirinden ayıran en önemli özellik ise iletişim kurulan kişinin nasıl ve neye göre belirlendiği. Fiziksel dünyada iletişim kurduğumuz kişiler kapı komşusu, akraba, iş ya da okul arkadaşı gibi mecburi karşılaşmalar sonucu denk gelirken, sanal bir ortamda kişi kiminle iletişim kuracağını kendisi belirleyebiliyor. Bir zorunluluk, fiziki olarak yakınlık, ortam bir iş paylaşımı gibi koşulların hiçbir öneminin olmadığı sanal dünyalarda kişiler hobileri, ilgi alanları üzerinden yaptıkları seçimler sonucu kendi dünyasından bambaşka insanlara iletişim kurabiliyor. Bu da kişinin daha renkli hayatlarla tanışmasına, daha farklı grupları tanımasına vesile olan bir avantaj olarak görülebilir. Bu sayede aynı gruptan insanların oluşturduğu sosyal gruplar daha çeşitlenerek farklı dünyaların bir araya gelmesini sağladığı da söylenebilir.
Toplum baskısının ya da belli başlı dayatmalarının minimum olduğu sanal bir iletişimde kişi kendini daha rahat ifade edebiliyor, kendi belirlediği rolü daha özgür canlandırabiliyor. İletişim kurmak istemediği kişileri engellemek ya da kendi zihninde idealize ettiği biriyle yakın temasta bulunmak gibi özgürlükler bugün bireyleri sanal iletişime daha çok yönlendiren temel unsurlardan biri sayılabilir.
ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI “ONLİNEKOLİZM”
Yeni nesil iletişim, beraberinden birçok sorunu da yanında getiriyor elbette ki. Bunlardan en önemlisinin çağımızın hastalığı olarak da ifade edilen internet bağımlılığı (onlinekolizm) olduğunu söyleyebiliriz. İnternetin başında kontrolsüz bir şekilde saatlerce ve hatta günlerce geçirilen zaman, kişileri gerçek hayatın sorunlarından ve sorumluluklarından uzaklaştırıyor ve sonunda sanal dünya bağımlı hale getiriyor. Bu da kişide ciddi fizyolojik ve psikolojik sorunlara işaret ediyor. Fiziksel birtakım sorunların yanı sıra birçok iletişim uzmanı güven, rahatlık, uyumlu çalışmak gibi temel prensiplerin sanal teknolojilerle azalacağını riskini barındırdığını ifade ediyor. Özellikle göz kontağı kurmanın iletişim için oldukça önemli olduğun vurgulayan iletişim uzmanları, sanal görüşmelerde göz kontağı kurulamamasından dolayı yeterli samimiyete ve güvene erişilemeyeceği ifade ediyor.
Şu an kullandığımız tüm teknolojileri bir kenara bırakırsak gelecekte metaverse gibi gelişmelerle beraber iletişim çok daha başka bir dönüşüm yaşayacak. İnsanın gerçek görüntüsüne çok benzer bir avatar, sanal dünyalarda kişiyi taklit ederek onu temsil edecek ve böylece kişi, muhatabının görüntüsünü görmeden, sesini duymadan sanal bir geçeklikle onunla iletişim kuracak. Sanal iletişimin tam olarak varlık göstereceği bu teknolojiler bugün bizlere hiç de uzak sayılmaz. Seneler önce televizyon ilk icat edildiğinde “Kimse evinde bir kutu bulundurmak istemeyecek.” diyenler televizyonun en önemli iletişim aracı olduğu günleri görmüş müdür bilinmez ama bugün sanal mecralardan sadece avatarlarımız vasıtasıyla bir gözlük takarak insanlarla iletişim kuracağımız akılların ucundan bile geçmemiştir… Tüm bunların sonucunda hepimizin akıllarındaki soru ise şu: Mağaralarda resim çizmekten üç boyutlu görüntülü konuşmayla iletişim kurmaya geçen insanoğlu, her zaman peşinden koştuğu mutluluğa daha yakın mı olacak, yoksa derin bir yalnızlık girdabına mı kapılacak?..
Prof. Dr. Recep Erol Sezer: “Tütün Kontrolü Nikotin Salgınına Karşı En Büyük Koz”
1093Şubat2025
Tütün Bağımlılığı
Prof. Dr. Toker Ergüder: “Tütün Reklamları Yapay Zekâyla Takip Edilebilir”
1093Şubat2025
Tütün Bağımlılığı
Prof. Dr. Şaziye Senem Başgül: “Ergenin Hayatını Şekillendiren En Önemli Yapı Ailedir”
1093Şubat2025
Tütün Bağımlılığı
Tütün Bağımlılığına Karşı YEDAM Desteği
1093Şubat2025
Tütün Bağımlılığı
YEDAM’la Nefes Alanlar
1093Şubat2025
Tütün Bağımlılığı
Bağımlılıklarla Mücadelede Esas Cephe Tütün Endüstrisinin Sinsi Taktikleri
1093Şubat2025
Tütün Bağımlılığı
Dr. Hüseyin Küçükali ile Yapay Zekâ Desteğiyle Dumansız Bir Sosyal Medya Hakkında Konuştuk
1093Şubat2025
Tütün Bağımlılığı
Tütün Endüstrisinin Çabaları DSÖ’nün de Merceğinde
1093Şubat2025
Asırlık Tecrübeden Topyekûn Mücadeleye: Bağımsızlık Seferberliği
1092Ocak2025
Yeşilay Genel Başkanı Doç. Dr. Mehmet Dinç: “Bağımsızlık Seferberliği İle Amacımız Bağımlılıklara Karşı Toplumsal Bir Uyanış ve Dayanışma Hareketi Oluşturmak”
1092Ocak2025
Daha Güçlü ve Daha Sağlıklı Bir Toplum İçin: “Bağımsızlık Seferberliği”
1092Ocak2025
Bağımsızlık Seferberliği’nin Olmazsa Olmazı: YEDAM
1092Ocak2025
Bağımlılık İle Mücadelenin Temeli: Bilinçlendirme Ve Farkındalık Çalışmaları
1092Ocak2025
Topluma ve Bireye Katkı Sağlayan Güç: Gönüllülük
1092Ocak2025
Danışanlıktan Koçluğa Bir Başarı Hikâyesi
1092Ocak2025
Yaşam
Spor Salonlarındaki Tehlike: Anabolik Steroidler
1091Aralık2024
Yaşam
Prof. Dr. Cüneyt Evren: “Steroid Kullanan Her Dört Erkekten Birinde Steroid Bağımlılığı Var”
1091Aralık2024
Yaşam
Prof. Dr. Rüştü Güner: “Anabolik Steroidler, Tüm Organ Sistemlerine Zarar Verir”
1091Aralık2024
Yaşam
Kusursuz Beden Algısı Steroid Kullanımını Tetikliyor
1091Aralık2024
Yaşam
Serkan Yimsel: “Anabolik Steroidleri Teşvik Ve Tedarik Edenler Cezalandırılmalı”
10912024
Yaşam
Av. Mehmet Yoğurtcuoğlu "Steroidler Sporun İtibarını Korumuyor, Aksine Tehdit Ediyor"
1091Aralık2024
Kumar Bağımlılığı
Doç. Dr. Merih Altıntaş: “Sanal Kumar Bağımlılığı Kendini Gizleyebilen Bir Hastalıktır”