Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1060
Bağımlılık
Bağımlılık Aileden Etkilenen ve Aileyi Etkileyen Bir Hastalıktır
Bağımlı kişinin davranışı nedeniyle ailelerin kendilerini suçlamaması gerektiğini belirten Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) Uzmanı Psikolog Teslime Merve Öztürk; “Geçmişi düşündüğünüzde pişmanlık hissedebilir ya da ‘keşke’ diyebilirsiniz. Geleceği düşündüğünüzde kaygılanabilir ve paniğe kapılabilirsiniz. Bunun yerine şimdiki ana odaklanmaya çalışın. ‘Kendiniz ve bağımlı kişi için bugün neler yapabilirsiniz?’ bu sorudan devam edin.” diyor.
YEDAM Uzmanı Psikolog Teslime Merve Öztürk ailenin, ortak bir geçmişi paylaşan, aralarında duygusal bağlar ve ortak amaçlar olan en az iki veya daha fazla bireyi içeren sistemli bir yapı olduğunu belirterek, herhangi bir aile üyesini etkileyen durumun diğer aile üyelerine de etki ettiğini söylüyor. Ailelerin, bağımlı kişinin yanında kalmayı ve ona uyum sağlamayı tercih ettiğinin altını çizen Öztürk, “Ancak unutulmamalıdır ki bağımlılığa sağlıklı bir uyum geliştirmenin yolu yoktur. Aile üyelerinin bağımlı kişiye karşı tutum ve davranışları tedavinin seyrini etkileyebildiği gibi, kişinin bağımlılık örüntüsünü devam ettirmesi de aile ilişkilerini etkilemektedir. Sadece kişi değil tüm aile üyeleri bu hastalığın bir parçası olur. Tüm bu nedenlerden dolayı araştırmalar bağımlılığın bir ‘aile hastalığı’ olduğunu söylemektedir.” diyor. Öztürk ile bağımlılık ve aile kavramının detaylarını konuştuk.
AİLELER ÇEVRE BASKISI HİSSEDİYOR
Teslime Merve Öztürk, aile içinde bir kişinin bağımlı olduğunu öğrenen diğer üyelerin ilk olarak büyük bir şok yaşadığını belirterek hiç akıllarına gelmeyen bir durumla karşı karşıya kaldıklarını söylüyor. Çocuklarından ya da eşlerinden beklentileri olan aile üyelerinin hayal kırıklığı yaşamaya ve bağımlı kişi için kaygılanmaya başladığının altını çizen Öztürk; “Bu durumla nasıl başa çıkacaklarını bilmedikleri için aile içerisinde bir panik hali oluşabilir. Aileler bazı zamanlarda öfkeye dönüşen ve bağımlı kişiye yansıtılan ciddi bir suçluluk duygusu yaşarlar. Neyi yanlış yaptıklarını düşünmeye ve kendilerini sorgulamaya başlarlar. Aynı zamanda aile, çevre baskısını da düşünür.
Çevredeki insanların nasıl tepki vereceğini ve bu durumu onlara nasıl anlatacakları konusunda endişe yaşayabilirler. Aileler tüm bu duygu ve düşünceleri ile hareket etmeye başlarsa aile ilişkilerinde çatışmalar ve iletişim problemleri yaşanabilir ve tedaviye başvuru süreci güçleşebilir. Bağımlı kişinin durumunu inkâr etmesi, çeşitli nedenlerden dolayı aileye yalan söylemesi, aileye karşı saldırgan davranışlarda bulunması, bunun yanı sıra ailenin otoriter ve baskıcı tutumu aile içi ilişkilerde bozulmalara sebep olur.” diyor.
DUYGU VE DÜŞÜNCELERİMİZİ KONTROL EDEMEYİZ
Ailede bağımlı bir kişinin olmasının diğer aile bireyleri için zor bir durum olarak görüldüğünü vurgulayan Teslime Merve Öztürk şöyle devam ediyor: “Bağımlılığın öğrenilmesinin ardından aileler hayal kırıklığı, suçluluk, çaresizlik, inkâr, umutsuzluk, utanç ve korku gibi birçok duyguyu hissetmeye başlar. Bunlar tüm ailelerin hissettiği ortak duygulardır. ‘Bunu bize nasıl yapar?’, ‘Eyvah, şimdi ne yapacağız?’, ‘Aman kimse duymasın.’ gibi bazı düşüncelere de sahip olabilirler. Aileler unutmamalıdır ki, bu duyguları hissetmek doğaldır. Bizler duygu ve düşüncelerimizi kontrol edemeyiz. Diğer taraftan bu duygu ve düşünceler sonucunda nasıl davranabileceğimizi kontrol edebiliriz. Ailelerin bu duygu ve düşünceler ile karar almaması ve tepki vermeden önce beklemeleri sorunun çözümü için daha sağlıklı olacaktır. Ailelerin de aile görüşmeleriyle tedavi sürecinde dahil olmaları önemlidir.
Ailenin neye ihtiyacı olduğunu belirleyerek, yaşadıkları sorunun ne kadar önemli olduğuna vurgu yaparak çözüm için gerekli adımları uygulamak faydalı olacaktır. İlk olarak ‘bağımlılık’ kavramını tanımaları ve tedavi süreçleri hakkında ailelerin bilgi sahibi olması önemlidir. Çünkü bu bilgilerle ailelerin aklındaki sorular cevap bulur ve belirsizliklerin önüne geçilir. Aynı zamanda aile üyelerinden birinde bağımlılık sürecini etkileyen psikolojik bir sorun varsa bu kişinin de psikolojik destek alması faydalı olacaktır. Örneğin, bir eşte depresyon ya da bir annede kaygı bozukluğu oluşabilir. Ya da aile üyeleri öfke kontrolünü sağlamakta zorlanabilir. Çünkü bağımlılık aileden etkilenen ve aileyi etkileyen bir hastalıktır.”
ÇATIŞMALARI ÇÖZMENİN EN İYİ YOLU ETKİLİ İLETİŞİM
Ailelerin bir üyelerinin bağımlı olduğunu öğrendiği zaman bazı kararlar almaya başlayabileceğinin altını çizen Teslime Merve Öztürk, “Örneğin, sosyal çevreden bunu gizlemek, aile içerisinde bu sorunu çözmeye çalışmak gibi. Bunların kararların temelinde ailenin bağımlılığı inkâr etmesi yatmaktadır. Bunu bir hastalıktan çok bağımlı kişinin iradesine bağlı bir sorun olarak görmektedirler. Aile sürekli tetikte ve diken üstündedir. Bağımlı kişi odak noktasıdır. Bu gibi bir ortamda bağımlı kişi baskı altında hissedebilir ve bağımlılığı beslenebilir. Aile içerisindeki baskıcı tutum ve kişinin bağımlılığının devam etmesi sonucunda aileler ve bağımlı kişi arasında çatışma yaşanması sık görülen bir durumdur. Çatışmaları çözmenin en iyi yolu ise etkili bir iletişim kurmaktır. Diğer sık karşılaşılan bir sorunsa aile içerisinde kuralların olmayışıdır. Aileler genellikle ‘Yeter ki içmesi, eve geç gelse de olur.’ gibi düşüncelere sahip olabilir. Var olan kurallar yıkılır ve yeni kurallar oluşturulmakta zorlanılabilir. Böyle bir durum yine bağımlılığı besleyecektir; çünkü bağımlı kişi her konuda talepte bulanabilir ve ısrarlı davranır.
Bağımlılar sadece ailedeki değil sosyal çevredeki sınırları da delmeyi ve kurallara uymamayı severler. Ailelerin kuralları ve sınırları net bir şekilde belirlemesi önemlidir. Yine sık karşılaşılan sorunlardan bir tanesi aile içerisindeki rollerin yer değiştirmesidir. Aile, bağımlı kişinin üstlenmediği rolleri ve sorumlulukları üstlenebilir. Örneğin, işe gitmeyen bağımlı yakını için ailenin patronu arayarak bir yalan uydurması gibi. Aile bağımlı kişiyi koruduğunu ve kriz durumlarını uzaklaştırdığını düşünse de bu durum tedavi sürecine olumsuz etki edebilir. Aileler kişi yerine sorumlulukları almaktan kaçınmalıdır. Bağımlı kişiye davranışların sorumluluğu alması ve sonuçları görmesi için izin vermeye çalışabilirler.” diyor.
BAĞIMLILARIN YARIDAN FAZLASI BOŞANMIŞ AİLELERDEN
Teslime Merve Öztürk, bağımlılığı etkileyen birçok biyolojik, psikolojik ve sosyal etken olduğunu söylüyor. “Aile bütünlüğünün bozulması da bağımlılıktaki riskli durumlardan bir tanesidir.” diyen Öztürk sözlerini şöyle sürdürüyor: “Ebeveyn ve çocuk arasındaki bağlanma eksikliği, yetersiz ve etkin olmayan ebeveynlik, ev ortamındaki kargaşa ve huzursuzluk çocuklarda bağımlılık riskini artıran durumlardır. Yurt dışında yapılan bir araştırmada eroin bağımlılarının yüzde 50’den fazlasının boşanmış ailelerden geldikleri saptanmıştır. Yine bir araştırmada madde kullanan ergenlerin önemli bir kısmının boşanma, ölüm ve tek ebeveynli aile ortamında yetiştiği bulunmuştur. Boşanma sürecinde ya da sonrasında veya eşini kaybeden kişiler, bazı psikolojik, sosyal ve ekonomik sorunlar yaşayabilirler.
Aile içi dinamiklerin değişmesi çocuğun hayatına olumlu ya da olumsuz etki edebilir. Ebeveyn ve çocuk arasında yetersiz iletişimin olması, ilişkilerde uzaklık ya da ebeveynlerin çocukları ihmal etmeleri gibi durumlarda çocuğun hayatına olumsuz etki ettiğini söyleyebiliriz. Böyle bir durumda yetersiz ebeveyn çocuk ilişkisi oluşur ve çocuklar reddedildiklerini hissedebilirler. Boşanma ya da ölüm gibi bir durum çocuklar için travmaya ya da strese nedene olacak bir kriz olarak algılanabilir. Sorunları ile başa çıkmakta güçlük yaşayan çocuklar alkol ya da madde kullanımına yönelebilirler. Bağımlılık riskini azaltmak için alınabilecek önlemlere baktığımızda, koşulsuz sevgi ve kabulün olması, yeterli ilginin çocuğa gösterilmesi ve ihtiyaçlarının karşılanması, çocukla etkili ve aktif iletişimin yollarının kullanılması çocuğun fiziksel ve ruhsal sağlığı için önem teşkil etmektedir. Sağlıklı aile ortamında yetişen çocukların bağımlılığa yakalanma riski de azalacaktır.”
GEBELİK VE EMZİRME DÖNEMİ ÖNEMLİ
Alkol ve madde kullanım bozukluğunun etiyolojisine baktığımızda pek çok faktörden etkilenen bir hastalık olduğunu vurgulayan Teslime Merve Öztürk, “Genetik yatkınlık, aile ve sosyal yaşamın etkileri, kişilik özellikleri, kişinin baş etme becerileri gibi faktörler bağımlılığın sebebi olarak öne sürülmektedir. Genetik faktörlerle ilgili yapılan bir çalışmada, anne ve babadan birinin alkol ya da madde kullanımı varsa çocuklarında bağımlılık geliştirme ihtimalinin sekiz kat daha fazla olduğu bulunmuştur. Diğer bir çalışmada ise eroin bağımlılarının akrabalarının yüzde 5’inde madde kullanımın olduğu tespit edilmiştir. Genetik yatkınlığın olması kişinin ilerleyen yaşamında bağımlılık geliştireceği anlamına gelmez. Genetik yatkınlığın bağımlılık geliştirme riskini artırdığını söylemek daha doğru olacaktır. Bunun önüne geçmek için anne ve baba adaylarının dikkat edebileceği birkaç tedbirden bahsedebiliriz.
Öncelikle alkol ya da madde kullanımı bırakmak için destek almaları iyi olacaktır. Gebelik ve emzirme döneminde annenin alkol ya da madde kullanmaması da dikkat edilmesi gerekenlerden biridir. Yapılan bir çalışmada bir ya da birden fazla maddeye anne karnında maruz kalan çocuklarda sonraki dönemde ortaya çıkacak tıbbi sorunlar yüzde 75 oranında bulunurken, maruz kalmayanlarda yüzde 27 olarak bulunmuştur. Yine bir çalışmada gebelik sırasında kronik alkol kullanımının gebeliğin düşükle sonlanmasına ya da fetal alkol sendromuna neden olabileceği ileri sürülmüştür. Bu da; gebelerde hamilelik öncesi var olan alkol ve madde kullanımın teşhisinin ne denli önemli olduğunu göstermektedir. Bağımlılığın genetik yatkınlıkla ilişkili olduğu gösteren çalışmalar olsa da sadece genetik faktörden etkilendiğini söylemek doğru olmaz. Bağımlılık tedavisinde biyolojik, psikolojik ve sosyal alanların tümüyle çalışmak daha sağlıklı olacaktır.“ diyor.
Teslime Merve Öztürk, bağımlılığın bir irade sorunundan çok hastalık olduğunu fark eden ailelerin bağımlı kişiyi tedavi ettirmeyi istediklerini vurguluyor. Öztürk şöyle devam ediyor: “Tedaviye sıcak bakarlar ve büyük bir beklenti içinde bu sürece hazırlanırlar. Diğer taraftan bağımlı kişi tedaviye olumlu bakmayabilir ve ‘Ben istersen zaten bırakırım’, gibi düşüncelere sahip olabilir. Bağımlı kişinin tedaviye olan motivasyonunu artırmak için öncelikle onu anlamak ve neye ihtiyacı olduğunu belirlemek faydalı olacaktır. Aileler bu noktada tedaviye yönelik kendi düşüncelerini bağımlı kişiye belirtebilir. Tedavi sonrasındaki başarılara vurgu yapabilir. Bu konuşmalar sırasında bağımlı kişinin alkol, madde etkisi altında olmamasına dikkat edilmelidir.
Etkili bir iletişim kurmak için hem aile için hem de bağımlı kişi için doğru bir zaman belirlenmelidir. İkinci bir yöntem; bağımlı kişiyi motive etmek için güvendiği ve sözünü dinleyebileceği bir yakınından destek almak olabilir. Bu bir aile büyüğü, bağımlı olmayan yakın bir arkadaş ya da sevdiği bir insan olabilir. Bağımlı kişiyle iletişime geçilirken verilen mesajın net olmasına, samimi ve inandırıcı olmasına dikkat edilmelidir. Aileler öğüt vermekten, eleştirmek ya da yargılamaktan kaçınmalıdır. Aile üyeleri hem kendilerini hem de kişiyi bağımlılık konusunda suçlamamalıdırlar. Bu durum, tedavi sürecine katkı sağlamayacağı gibi aile içinde de çatışmaların devam etmesine sebep olur. Bağımlı kişiyi tedavi sürecinde tutmak çoğu zaman güç olabilir. Bağımlılığın bir beyin hastalığını olduğunu düşünürsek bağımlı kişi çoğu zaman karar verme, seçim yapma, kurallara uyma gibi alanlarda sorun yaşar. Tedavi sürecinde de motivasyonu düşebilir, tedaviyi aksatabilir. Bu normal bir durumdur. Önemli olan, bağımlı kişinin tekrar tedavi sürecine dahil olmasını sağlamaktır. Şu ana odaklanarak neye ihtiyacı olduğunu belirlemektedir. Her süreç hem aileler hem de bağımlı kişi için farklı olacaktır.”
AİLELER NELERE DİKKAT ETMELİLER?
- Duygularınızın farkına varın ve onları kabul edin. Duygularınızla hareket ettiğinizde hata yapma riskiniz artabilir.
- Bağımlı kişinin davranışı nedeniyle kendinizi suçlamayın ve sorumlu tutmayın.
- *Geçmişi düşündüğünüzde pişmanlık hissedebilir ya da “Keşke” diyebilirsiniz. Geleceği düşündüğünüzde kaygılanabilir ve paniğe kapılabilirsiniz. Bunun yerine şimdiki ana odaklanmaya çalışın. “Kendiniz ve bağımlı kişi için bugün neler yapabilirsiniz?” buradan devam edin.
- Çatışmaları çözmenin en etkili yollarından biri etkili bir iletişim kurmaktır. Kendinizi ben dili ile ifade edin. “Sen beni üzüyorsun.” demek yerine “Ben üzgünüm.” demek daha sağlıklı olacaktır.
- Değişim için acele etmemeye çalışın. Bağımlı kişinin değişmesi zaman alacaktır. Değişim için sizin attığınız adımlar bağımlı kişi tarafından da fark edilecektir.
- Hayatınızı bağımlı kişinin üzerine kurmayın. Odağınız bağımlı kişi olduğunda aile içindeki ve sosyal çevredeki bireyselliğinizi kaybedebilirsiniz. Hayatı sürdürmeye devam edin.
UZMAN PSİKOLOG TESLİME MERVE ÖZTÜRK KİMDİR?
Lisans eğitimini Melikşah Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde tamamladı. Üsküdar Üniversitesi Bağımlılık Danışmanlığı ve Rehabilitasyon alanında yüksek lisans eğitimini devam ettirirken belediyeye bağlı bir kreşte okul öncesi çocuklar ve aileleri ile çalışmaya başladı. Aynı zamanda sağlık biriminde çocuk, ergen, yetişkin ve aile alanında danışanlar gördü. Bilişsel Davranışçı Terapi, MMPI, SAMBA, Aile Danışmanlığı ve Pedagojik Formasyon, Wisc-R Zeka Testi, Objektif ve Projektif Testler gibi birçok alanda eğitimler aldı. Teslime Merve Öztürk halen Antalya Yeşilay Danışmanlık Merkezinde alkol, madde, tütün, kumar ve internet bağımlılığı alanlarında çalışmalarına devam ediyor.