Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1074
Tütün Bağımlılığı
“Tütün Kontrolü Toplumsal Gündemin Ana Konusu Yapılmalı”
Küresel hastalık yükü 2019 yılı araştırması, tütün ürünleri nedeniyle dünyada 2019’da 8.7 milyon kişinin hayatını kaybettiğini ortaya koydu. Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Recep Erol Sezer Türkiye’de tütünün zararları konusunda toplumsal bilinç oluşsa da tütün kullanım oranlarında istenen düşmenin henüz sağlanamadığını söylüyor. Prof. Dr. Recep Erol Sezer ile tütün kontrolünün detaylarını konuştuk.
Tütün kontrol kavramını açıklayabilir misiniz? Tütün kontrolü neleri temel alıyor, kapsamı ve içeriği nedir?
Tütün kontrolü, halk sağlığına verdiği yıkıcı düzeydeki zararlar nedeniyle, tütün ve nikotin ürünlerinin tüketimini ve bunların dumanı veya buharına pasif biçimde maruz kalınmasını önemli ölçüde azaltmak amacıyla, bir program kapsamında ve eş güdüm içinde yürütülen çalışma ve çabaların tamamıdır. Bu çalışmalar, başlamayı caydırıcı, bırakmayı destekleyici, pasif etkilenimi önleyici etkili müdahaleler (tütün kontrol stratejileri) ile istenilen sonuca ulaşmayı hedefler. Bilinen tütün kontrol stratejilerinin uygulanabilmesi ancak yetkili mercilerce verilecek kararlarla (politikalarla) gerçekleşebilir. Bu nedenle başarılı bir tütün kontrol programı, yasa ve yönetmelik çıkarma gibi mevzuat oluşturma çalışmalarını, idari düzenlemeleri ve kararları, örgütsel bir alt yapıyı, diğer bazı kaynakları ve bunlar için de politik kararlılığı gerektirir.
Tütün kontrolü çalışmalarının amacına ulaşmasını sıkıntıya sokan önemli zorlukları da vardır. Bu zorluklardan birisi, tütün ve nikotin ürünlerinin temel maddesi olan nikotinin bağımlılık yapıcı özelliğinin, bireyi esir alacak düzeyde, çok kuvvetli olmasıdır. Bir diğer zorluk, bu ürünleri üreten, pazarlayan, satan endüstrinin, kendi çıkarlarını korumada kararlı ve bu amaçla iş birliği yapan birkaç uluslararası şirketten oluşan güçlü bir kartel olması, gücünü tütün kontrolü programlarını ve çalışmalarını bozmak için sistemli, planlı ve gizlilik içinde kullanmasıdır. Bu şirketlerin bir yandan sigaraların bağımlılık yapıcı özelliğini teknolojik hilelerle keskinleştirdiği, diğer yandan bu ürünleri düşük nikotinli ve düşük zifirli zararı azaltılmış sigaralar olarak pazarlayabildikleri anlaşılmıştır. Yapılan değişikliklerin bu sigaraları daha öldürücü hale getirdiği de anlaşılmıştır. Halen tütün kontrolü, hem ulusal hem de Dünya Sağlık Örgütü aracılığıyla uluslararası alanda süren, uluslararası sözleşme, anlaşma, bildirge ve protokoller ile ulusal yasalara ve yönetmeliklere dayalı olarak uygulanan dünyanın en önemli ve yapılandırılmış halk sağlığı programlarından biridir. Türkiye böyle bir tütün kontrol programına tüm özellikleriyle sahiptir. Tüm bu gelişmelere rağmen tütün salgını birçok ülkede ve ülkemizde yıkıcı düzeyde sürmektedir. Tütün kontrol çalışmaları ile insanlık tarihine tütün savaşı olarak nitelenebilecek özgün bir halk sağlığı öyküsü yazılmaktadır ve halen bu savaş sürmektedir.
Tütün kontrolü neden önemli?
Küresel hastalık yükü 2019 yılı araştırması, tütün ürünleri nedeniyle dünyada 2019 yılında yaklaşık 8.7 milyon kişinin öldüğünü ortaya koydu. ABD’de 1990’lı yılların verileriyle yapılan bir hesaplamaya göre sigara kullanan bir kişinin sigara nedeniyle kaybettiği ortalama yaşam süresi yaklaşık 14 yıl. Küresel hastalık yükü 2017 araştırmasının hesaplamalarına göre, tütün ürünü kullandığı için yedi kişi öldüğünde bir kişi de tütün ürünleri kullanmadığı halde ortama yayılan tütün dumanı nedeniyle ölmektedir. Ortamdaki tütün dumanına ikinci el tütün dumanı da denmektedir. Yayılan zehirli maddeler duman dağılsa bile ortamdaki yüzeylere tutunmakta ve oralarda aylarca kalmaktadır. Ortam yüzeylerine tutunan bu artıklar da üçüncü el tütün dumanı olarak adlandırılmaktadır. Sigara içilen evlerde büyüyen çocuklar ev içi yüzeylerde tutunmuş kanser yapıcı duman artıklarını hem elleriyle o yüzeylere tutunduklarında, hem de bu artıkların daha sonra ev havasına yeniden ve zaman zaman karıştıkları için soluma yoluyla alırlar. Bu nedenle sigara içilen evlerde büyüyen çocuklar ileriki yaşlarda kansere yakalanma açısından önemli bir tehlike altındadır. 20. yüzyılda ve halen en sık kullanılan tütün ürünü sigaradır. Bu nedenle sigara-sağlık ilişkisi özellikle son 75 yılda yoğun araştırmalara konu olmuş, sigaranın öldürücü kalp ve beyin krizlerine, başta akciğer kanseri olmak üzere birçok organda kansere, tıkayıcı ve öldürücü kronik akciğer hastalıklarına ve elli kadar hastalığa neden olduğu açık bir şekilde anlaşılmıştır. Sigara içmediği halde sigara dumanını solumak durumunda kalanların da akciğer kanseri, kalp ve beyin krizleri dâhil birçok hastalığa yakalanabileceği netleşmiştir. Çocukların duman altı oluşu damar sağlığını bozmakta bunun sonucu olarak damar sertliği genç yaşlarda oluşmaktadır. Annenin gebelikte tütün ürünü kullanımı veya duman altı olması, aynı şekilde babanın tütün ürünü kullanımı nedenleriyle bebekler, ölüm, sakatlık ve hastalık tehlikesi altında doğmaktadır. Gebelikteki kullanım ve duman altı oluş, bebek gibi gebelerin kendileri için de tehlikelidir. Tütün kontrolünün nihai amacı tütün ve nikotin ürünlerinin neden olduğu, yukarıda özetlenen önlenebilir ölümleri, hastalıkları ve sakatlıkları en aza indirmektir. Günümüz dünyasında bu amaç tüm toplumlar için önemlidir, sigara içme oranları ve pasif duman soluma oranları mücadele çalışmalarına rağmen hâlâ yüksek olan ülkemiz için özellikle önemlidir.
Tütün ile mücadelenin dayandığı uluslararası sözleşmeler neler? Bunların bağlayıcılığı nedir?
Dünya Sağlık Örgütü’nün himayesinde gerçekleştirilen uluslararası etkileşimlerle 2003 yılında şekillendirilen ve yeterli sayıda ülkenin kendi büyük millet meclislerinde onaylamalarıyla 2005 yılında yürürlüğe giren Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi, bunu onaylayan ülkeler için bağlayıcı bir yasa özelliğindedir. Bu sözleşmeyi kabul eden ülkeler bu sözleşmedeki stratejileri uygulamayı taahhüt etmiş olmaktadır. Ülkeler, sözleşmedeki önlemler ve sınırlamaların ötesine geçen ek önlemler alma haklarını ise korumaktadırlar. Bu Sözleşme, 5261 sayılı Kanun ile ülkemiz tarafından da 2004 yılında kabul edilmiştir. Sözleşme, ülkelere bir mücadele şablonu sağlayarak, onlara, kendi koşullarını dikkate alarak, sözleşmedeki stratejileri uygulama yükümlülüğü getirerek katkı sağladığı gibi, ülkelere teknik destek alma imkânı da sağlamıştır. Sözleşme, bu sözleşmeye dayalı çalışmaların koordinasyonundan sorumlu bir yapı, bir sekreterya tanımlamış ve onu DSÖ içinde konumlandırmıştır. Halen bu sekreterya 28 elemanlı bir yapı olarak sözleşmenin uygulanması çalışmalarını koordine etmektedir. Sözleşme ile adı “Tütün Kontrolü Taraflar Konferansı” olan ve sözleşmeye taraf her ülkenin temsil edildiği, düzenli aralıklarla toplanan, değerlendirme ve geliştirme çalışmaları yapan, bir başka yapı daha oluşturulmuştur. Bu çalışmalar stratejilerin uygulamaya geçirilmesine yardımcı olacak kılavuzların geliştirilmesine de aracılık etmektedir. Bu sözleşmenin tütün ürünlerinin yasa dışı ticaretinin önlenmesi konusundaki fıkrasının hayata geçirilebilmesi için özel bir uluslararası protokol geliştirilmiştir, Türkiye bu uluslararası protokolu da 2017 yılında TBMM’den geçirerek kabul etmiş ve bu protokola da taraf olmuştur. Bu uluslararası protokol 2018 yılından itibaren yürürlüktedir. ABD her iki sözleşmeye de taraf değildir. Kanaatimce bu durum önemli bir eksikliktir. Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi, Sözleşmeyi kabul eden 182 ülke için bağlayıcıdır. Tütün Kontrolü, kronik hastalıklarla mücadeleye odaklanan ve 2011 yılında kabul edilen bir Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bildirgesinde de öncelikli bir mücadele alanı olarak yer almıştır.
Ülkemizde tütün kontrolüyle ilgili yasal düzenlemeler neler? Ulusal strateji belgeler, eylem planları hakkında bilgi verebilir misiniz?
Türkiye, tütün kontrolü amacıyla ilk yasal düzenlemesini, DSÖ Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi’nden sekiz yıl önce 1996 yılında 4207 sayılı Kanunu çıkartarak yaptı. Bu yasa ile her türlü tütün ürünleri reklamı yasaklandı, sigara kullanımına önemli sınırlamalar getirildi, 18 yaşından küçük olanlara sigara satışı yasaklandı. Yasaklar ve sınırlamaların ihlalinde uygulanacak yaptırımlar belirlendi. Radyo ve Televizyon yayını yapan kurumlara bu konuda eğitim yapma yükümlülüğü tanımlandı. Benzer içerikli ilk kanun teklifi TBMM’den geçmesine rağmen 1991 yılında Cumhurbaşkanı tarafından veto edildiği için kanunlaşamamıştı. TBMM, 2008 yılında, 1996 yılında çıkmış olan 4207 sayılı yasanın kapsamını genişletti ve evler dışında neredeyse tüm kapalı alanlarda tütün ürünleri içimini yasakladı. Daha sonra değişik tarihlerde bu yasaya eklemeler ve açıklama nitelikli değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerle nargile ve elektronik sigara kullanımı yasa kapsamına alınıp kapalı alanlarda kullanımları sigara gibi yasaklandı. Elektronik sigaranın internet satışlarına ve kargo ile gönderilmesine de bu şekilde yasak getirilmiş olundu. Yine yapılan yasal değişikliklerle sigara paketleri, uyarıcı yazı ve resimlerle reklama aracılık eden renk ve logo gibi unsurlardan ayıklandı. Paketler zararları caydırıcı biçimde yansıtan resimlerle kaplandı. 2020 yılında çıkarılan bir Cumhurbaşkanlığı Kararı ile elektronik sigara ve tüketiminde kullanılan cihazlar, yedek parça ve solüsyonlar ithalat yasağı kapsamına alındı. 2002 yılında 4733 Sayılı Kanun ile Tütün ve Alkol Piyasa Düzenleme Kurulunun oluşturulması da önemli bir yasal düzenleme adımıdır. Bu kurum halen Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde hizmet vermektedir. Tütün kontrolünde ürün düzenleme müdahaleleri görevi halen bu kuruma aittir. 1996 yılından itibaren çıkardığı yasal düzenlemelerle Türkiye, tütün kontrolü çalışmalarının başarısı için gerekli önemli bir koşulu başarılı bir düzeyde sağlamış ve bu konuda DSÖ tarafından örnek olarak gösterilmiştir. Bu yasal düzenlemelerin gereği olarak Türkiye, halen, ulusal strateji belgeleri ve eylem planlarıyla eş güdüm içinde uygulanan, merkezi ve yerel düzeyde örgütlü, evler dışında hemen hemen her yerde dumansız hava sahasını öngören, Dünya Sağlık Örgütü Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi ile uyumlu ulusal bir Tütün Kontrolü Programı’na sahiptir. Ulusal strateji belgesi ve eylem planları, tütün kontrol çalışmalarını amacına ulaştıracak faaliyetleri, her müdahale veya strateji için, zaman içinde kimler tarafından ve nasıl hayata geçirileceğini ve ilgili değerlendirme göstergelerini ve hedeflerini içeren belgelerdir. Ülkemizde tütün mücadelesi strateji belgeleri ve eylem planları 2008 yılından beri devrededir, bunların sonuncusu 2018-2023 dönemine aittir.
Tütün kontrolü noktasında teknik kapasite, yetişmiş insan gücü gibi alanlarda örgütlenme altyapımız ne durumda?
Bu konuda da başarılı bir özgeçmişe sahibiz. T.C. Sağlık Bakanlığı Ruh Sağlığı Daire Başkanlığı bünyesinde 1987 yılında bir “Tütün Kontrolü Ulusal Koordinasyon Kurulu” oluşturulmasıyla başlayan hareket, giderek artan ivmeyle günümüze kadar sürmüştür. Bu dönemde Tütün kontrolü, T.C. Sağlık Bakanlığının yanı sıra sağlık meslek örgütlerinin, tütün mücadelesine özgü gönüllü kuruluşların ana konuları arasına girmiştir. Bunların düzenlediği kongre, sempozyum gibi bilimsel toplantılar, bu toplantılardaki sunumlar, bildiriler, açılan kurslar, T.C. Sağlık Bakanlığı Tütünle Mücadele Başkanlığı’nın yaklaşık son on beş yıldır süreklilik içinde düzenlediği “Tütün kontrolü ve tütün bağımlılığı tedavisi” kursları, tütün salgınını izleme amaçlı düzenli aralıklarla yapılan ulusal araştırmalar (Küresel yetişkin tütün araştırmaları, küresel gençlik tütün araştırmaları, Türkiye İstatistik Kurumu Sağlık Anketi) Türkiye’de bu konuya özgü yetişmiş bir insan gücünün ortaya çıkmasını sağlamıştır. T.C. Sağlık Bakanlığının sigara bırakma hattı Alo 171; Yeşilay’ın radyo ve televizyon eğitim spotları, dumansız hava sahası uygulamalarını destekleyen yeşil detektör uygulaması, bırakma ve bilinçlendirme internet siteleri ve dergileri, eğitim programları; T.C. Sağlık Bakanlığının il tütün denetim ekipleri, ulusal ve uluslararası dergilerde yayınlanmış konuya özgü çok sayıda araştırma makalesi bu başarının bazı diğer yansımalarıdır.
Tütün kontrol mücadelesi ve stratejileri neler? Buna karşılık olarak endüstri nasıl taktik ve stratejiler geliştiriyor? Türkiye’nin MPOWER ilkelerini kabul etmesi ne anlama geliyor? Tütünle mücadele noktasında sağlık programı oluşturmak, problemleri çözme stratejisi geliştirmek ve devam ettirmek nasıl mümkün olur?
Başlıca mücadele stratejileri şunlardır:
-
Salgının gidişini araştırmalarla izleme.
-
Tütün ürünleri kullanımını belirli yerlerde sınırlama veya yasaklama, sigara içmeyenlerin tütün dumanından zarar görmelerini önleme.
-
Bırakmayı ve tedaviyi destekleme.
-
Eğitici çabalarla kişileri tütün ürünlerinden uzaklaştırma, tütün ürünü paketlerinin teşvik edici özelliklerini budama ve paketlere caydırıcı sözel ve resimli sağlık uyarı iletileri yerleştirme.
-
Reklam, promosyon ve sponsorluğu yasaklama.
-
Vergisini ve fiyatını artırarak tütün ürünlerinin alımını zorlaştırma.
Dünya Sağlık Örgütü, tüm ülkelerden öncelikle yukarıda yer alan ve MPOWER paketi denen altı stratejiyi kullanmalarını istemektedir. Türkiye, Dünya Sağlık Örgütü tarafından bu altı stratejinin tamamını ilk kabul eden ve bunları uygulayan ülke olarak bildirilmiştir. Türkiye bu gelişmeleri tütün kontrolü konusundaki 4207 Sayılı Kanun’u ve diğer mevzuatı çıkartarak sağlamıştır. Diğer mücadele stratejileri aşağıda yer almıştır:
-
18 yaşın altındakilere veya ülke kanunlarına göre yetişkin sayılma yaşının altındakilere tütün ürünleri satışının yasaklanması.
-
Tütün ürünlerinin içeriklerinin ve sunumunun düzenlenmesi.
-
Tütün ürünleri yasa dışı ticaretinin önlenmesi.
-
Tütün tarımı yapan çiftçilerin tütün tüketimi azalması nedeniyle zarar görmelerine fırsat vermemek üzere yeni ürünlere geçişlerinin desteklenmesi.
-
Tütün endüstrisinin hatalı ve zarar verici eylemlerinin dava konusu edilmesi.
-
Endüstrinin kontrol altına alınması.
Bu stratejilerin kullanılabilmesi, yetkili mercilerin kararları sonucu mümkün olur ve onların sağlık politikası olarak kabulü anlamına gelir. Sağlık politikası oluşturma süreci, önce bir sağlık sorununun, önemli ve müdahale edilmesi gerekli bir sorun olarak toplumsal gündeme çıkmasıyla başlar. Sonra bu sorunun çözümün sağlayabilecek stratejiler belirlenir ve yetkili mercilerce bunların kullanımına karar verilir. Çoğu kez yasa ve yönetmelik çıkarma düzeyindeki kararlarla kabul edilen bu stratejiler, artık herkesin uyması gerekli kurallara ve bu kuralları uygulatacak kamu görevine dönüşür. Tütün kontrol programları, kabul edilen tüm stratejileri bir eylem planı içinde ve birlikte uygulamaya koyar. Bu stratejilerin uygulanmasını takip eden adım değerlendirmedir, istenen olumlu etkinin sağlanıp sağlanmadığının anlaşılmasıdır. Buna göre de politikalar gözden geçirilip geliştirilebilir. Eğer müdahaleler tütün kontrolünde olduğu gibi üzerinden para kazanılan bir ürünün satışlarını azaltacak doğrultuda ise bu, endüstrinin politika oluşturma sürecini her aşamada engellemeye çalışabildiği gözlenmektedir. Tütün endüstrisi, son 75 yılda, kazancını koruma için tütünle mücadele sürecine kabul edilemez önemli engellemeler çıkartan ve tütün kontrol çalışmalarını sınır tanımaz düzeyde etkisizleştirmeye çalışan, mali gücü birçok ulus devletten daha yüksek bir endüstri olarak ortaya çıkmıştır. Tütün endüstrisinin, önce tütün ürünlerinin zararları konusunun toplumsal gündeme çıkmaması için, sonra sınırlayıcı kanun ve yönetmeliklerin çıkarılamaması için ya da bunların sulandırılarak çıkarılması için, daha sonra da bunların uygulanmaması için sistemli bir şekilde çalıştığı anlaşılmıştır. Endüstrinin ABD dışındaki ülkelerdeki tütün kontrol politikalarını geciktirmede veya geriletmede ABD Ticaret Odası’nı ve onun diğer ülkelerdeki uzantılarını nasıl kullandığı yayınlanmış bir raporda anlatılmıştır. Endüstri sadece tütün kontrol politikalarını önlemede değil, ürünlerini pazarlama ve yeni pazarlara hâkim olma konularında da sınır tanımaz ve önemli zararlara yol açan stratejiler ve taktikler kullanmaktadır. Bu nedenlerle ABD’de tütün kontrol çalışmalarını anlatan kitaplar, isimlerinde tütün savaşı nitelemesini kullanmışlardır. Bu savaş, halk sağlığı aktörleriyle endüstri aktörleri arasında karar vericileri etkilemeye yönelik bir savaştır.
Tütün kontrol çalışmalarıyla ilgili olarak Türkiye’deki durum nedir? Türkiye’de sigara içme oranlarının yıllar içindeki değişimi nedir?
Türkiye, salgını kontrol etmede gerekli alt yapıyı başarılı düzeyde oluşturmuştur. Bu alt yapı, başarıyı sağlayacak politikaları, yasa ve yönetmelikleri, örgütsel bir yapıyı ve yetişmiş yeterli düzeyde insan gücünü içermektedir. Tütünün zararları konusunda toplumsal bilinç oluşmuştur, bu konuda herkese ulaşan örgün ve yaygın eğitim başarılmıştır ve sürmektedir. Kapalı alanlarda duman maruziyeti birçok yerde, tama yakın bir başarıyla, sağlanmıştır. Halen otobüslerde, uçaklarda, trenlerde, bunların bekleme alanlarında hatta açık tren istasyonlarında, bankalarda, okullarda ve benzeri kamu kurumlarında dumana maruz kalınmamaktadır. Buraların tamamı önceden yaygın sigara içilen alanlardı. 1980’li ve 1990’lı yıllarda her yeri kaplayan, yollarda, gazete, dergi ve hatta televizyonda otomobil yarışlarında sıklıkla görünen özendirici sigara reklamları, öğrencilere ve gençlere yeni markaların firma elemanlarınca okul çevrelerinde ve gençlerin gittiği kafelerde ikramı biçimindeki sigara promosyon çalışmaları 1996 yılında çıkarılan ilk tütün kontrol yasası ile birlikte bitmiştir.
Fakat tütün ürünü kullanım oranlarında istenen düşmeler henüz sağlanamamıştır. Türkiye’de toplumun hâlâ yaklaşık üçte biri tütün ürünü kullanımını sürdürmektedir. 1990’lı yıllarda da kullanım oranı böyleydi. 2010- 1019 döneminde iki yılda bir gerçekleştirilen Türkiye sağlık anketi ve diğer ulusal araştırmaların sonuçları, bu dönemde bir düşme eğiliminin ortaya çıkmadığını göstermektedir.
ABD’de 1965 sonrası dönemde tütün ürünleri kullanımında sürekli ve kararlı azalmanın başarıldığını biliyoruz. ABD’de 18 yaş ve üzeri yetişkin nüfusta 1965 yılında yüzde 42 olan tütün ürünü kullanım oranı sürekli ve kararlı bir düşme eğilimiyle 2005’te yüzde 20.9, 2016’da yüzde 15.5, 2021’de yüzde11.5 olarak belirlenmiştir. Türkiye de böyle bir düşme eğilimini hedeflemelidir.
ABD‘de bu önemli başarıya karşın endüstrinin elektronik sigara atağı sonucu, lise öğrencilerinde son bir ayda elektronik sigarayı son bir ayda kullanma oranı 2011’de yüzde 1.5 iken 2019’da yüzde 27.5 olarak saptanmıştır. Bu durum ABD’nin tütün ürünleri konusundaki başarısını tehdit eden bir gelişme olarak algılanmış ve karşı tedbirleri harekete geçirmiştir. Benzeri bir gelişme tütün ürünleri kontrolünde başarılı bilinen Yeni Zelenda’da yaşanmaktadır. Yetişkinlerde tütün ürünleri kullanımı kontrol altına alınırken öğrenciler, çocuklar, gençler elektronik sigara salgını tuzağına çekilmektedir. Bu açıdan Türkiye’nin elektronik sigarayı yasaklamış olmasını, başarılı bir adım olarak ifade etmeliyiz. Bu başarılı gelişmeye karşın, internetle ve bazı mağazalarla elektronik sigara satışlarının varlığı ve isteyenlerin bunlara kolayca ulaşması Türkiye için çözülmesi gerekli bir sorun olarak ortada durmaktadır.
Ağırlama endüstrisi mekânlarında, restoran, kafe gibi alanlarda, tütün kontrol yasalarına tepki olarak endüstri yönlendirmeleriyle oluşturulduğu düşünülen yarı açık yarı kapalı alanlarda tütün ürünleri kullanımı yaygın bir biçimde sürmektedir. Bu, önemli bir sorundur. Son yirmi yılda kaçak nargile ürünleriyle ortaya çıkan gençlere hitap eden nargile kafelerde yaşanan aromatik nargile salgını da önemli bir sorun olarak sürmektedir.
Türkiye’de pasif içicilik konusundaki sorunlar neler? Sizce kafe, restoran, avm gibi sosyalleşme alanlarda sigara içilmesi çocuk ve gençlerin algılarını nasıl etkiliyor?
Türkiye’de Temmuz 2009’dan beri ve 2008’de çıkan kanun gereği kafeler ve restoranların kapalı alanları sigara içilemeyen alanlar oldu. Bunun üzerine kafe ve restoranlar, önlerinde yarı açık yarı kapalı alanlar veya camekânlar oluşturma seferberliği başlattı ve müşterilerine bu alanları sigara içilir alanlar olarak sundular. Türkiye’de daha önce tanık olunmamış hızlı bir değişim yaşandı ve birkaç yıl içinde, önünde böyle bir alanı olmayan kafe ve restoran neredeyse kalmadı. Halen bu düzen sürüyor. Kafe, restoran ve otellerdeki yarı açık yarı kapalı bölmeler yasanın yasaklamalarına rağmen endüstri planları ve çabaları ile içenlerin ve içmeyenlerin birlikte oldukları alanlar olarak ortaya çıkmıştır. Adı, endüstri planlarında uyum-ayarlama (Accomodation) veya “Seçimin inceliği” (Courtesy of Choice) olarak geçen bir stratejinin kurbanı durumundayız. Bu şekilde geleceğimiz; pasif etkilenim yoluyla, en güzel alanların sigaralı beraberliklere tahsis edilmesi yoluyla tehdit altındadır. Buralardaki sigara dumanlı sosyal beraberlikler çocukların gençlerin algı kalıplarını ve seçimlerini olumsuz etkilemekte ve sosyal öğrenme yoluyla onların sigaraya başlamalarını özendirmektedir. Buralardaki sigara kullanımını ayrıca, hem sigara kullanımını sosyal kabul gören bir davranışa dönüştürmekte, hem de pasif etkilenim tehlikesinin kanıksanmasına yol açmaktadır. AVM’ler ve üniversite kampüslerinin kafeleri yaygın biçimde gençlerin sigaraya başlamalarına aracılık eden yerler arasındadır. Sonuç olarak Türkiye’de kafe ve restoranlardaki hayat, tütün ürünleri kullanımı yönünden, yasanın öngördüğü gibi değil, tütün endüstrisinin uyum projesinin tanımladığı gibi dijital alanı daha güvenli ve kapsayıcı hale getirmek ve aynı zamanda insan haklarını korumak için uluslararası eylem çağrısında bulunuyor. Tütün endüstrisinin bu değişime maddi destek sağladığı da iddia edilmiştir.
Türkiye’de 12 büyük şehirde yapılan temsil etme gücü olan bir araştırmaya göre, kafe ve restoranların tüm bölümleri, sigara içilmemesi gerekli kısım olarak belirlenen iç kısımlar, sigara içiminin yaygın olduğu camekânlı veya açılır kapanır bölmeler ve bu bölmelere yakın işletme dışı alanların hepsi, havadaki küçük parçacık miktarları açısından DSÖ standartlarının üzerinde kirli veya çok kirli bulunmuştur. Pasif içicilik ve sosyal öğrenmeler yönünden önemli diğer bir yer de evlerdir. Araştırmalara göre; çocukların yaklaşık yarısı evlerde duman altı olduklarını ifade etmişlerdir.
Düşük nikotinli ürünlere karşı oluşturulmaya çalışılan imaj nedir? Burada nasıl bir “aldatma” söz konusu?
Nikotin, ancak serbest, iyonize olmayan formda ise hücre zarlarını geçebilmekte ve emilmektedir. Serbest nikotin, uçucu ve hissedilebilir nikotindir. Ürünün etkisini belirleyen de, sertliğini belirleyen de dumandaki serbest nikotin oranıdır. Eğer sigara dumanında serbest nikotinin toplam nikotine oranı yüksekse, bu duman tahriş edici ve rahatsız edici olarak algılanmaktadır. İçimi kolay ve hafif olan klasik Amerikan harmanı sigaraların serbest nikotin miktarı çok düşüktür. 1960’lı yılların ortalarında ilk kez Marlboro sigarasına uygulanan amonyak teknolojisi bu sigaraların serbest nikotin düzeyini önemli ölçüde artırmıştır. Amonyak teknolojisinin kullanıldığı Amerikan harmanı sigaralar, kan nikotin düzeyini en hızlı yolla (akciğerler aracılığıyla) yükselten, içe kolay çekilme özelliği olan ürünler olmuştur. Tütün ürünü kullanma sonucu oluşan kan nikotin artışı ne kadar hızlı olursa kullanma davranışını güçlendiren, davranışı tekrarlatan, kontrol gücünü azaltan dopamin artışının da o kadar yüksek ve etkili olması beklenmektedir. Amonyak teknolojisinin kullanıldığı Amerikan harmanı sigaralar, üç büyük şirkete, ürünün sağladığı avantajla (daha kolay içe çekilen, fakat içe çekildiğinde boğazda hala hissedilen, psikolojik etkileri daha belirgin, bağımlılık yapıcı etkileri yüksek), dünya sigara pazarını fethetmenin kapısını aralamıştır.
Amonyak teknolojisinin ilk uygulandığı dönem, tüketiciyi kanser tehlikesine karşı rahatlatma amacıyla endüstrinin başvurduğu düşük zifirli sigara yaklaşımının halk sağlığı çevrelerince de kabul gördüğü bir dönemdir. Bırakamayanlar için riski azaltma yaklaşımı arayışları vardır. Çözüm, delikli filtre teknolojisi olarak ortaya çıkar. Böylece amonyak teknolojisi, delikli filtre teknolojisi birlikte devreye girmiş olur. Bu iki özelliği taşıyan Amerikan harmanı sigaralar, bu iki teknoloji ve diğer bazı oynamalar sayesinde pazara egemen olur. 1981’e ulaşıldığında ABD’de pazarın yüzde 56’sı artık zifir miktarı 15 mg’ın altındaki bu tip sigaralardan oluşmaktadır. Oysa 1954’de sigara başına zifir çıkarımı 37 mg’dır. Markaların nikotin miktarı farklı derecelerde düşük çeşitleri de çıkarılır.
Daha az zararlı olduğunu düşünerek düşük zifirli–düşük nikotinli sigaralara yönelmiş kullanıcıların makine gibi sigara içmedikleri, alıştıkları nikotin miktarını, filtre deliklerini parmaklar veya dudaklarla sıkıştırıp etkisizleştirerek, ayrıca daha sık ve hacimli çekimlerle içlerine çekerek, artırdıkları anlaşılmıştır. Bu kişilerin maruz kaldıkları toksik (zehirli) madde miktarının azalmadığı, fakat filtrenin sağladığı kısmi havalanma ile içe çekimin kolaylaştığı ve sertliğin azaldığı, derin çekme yoluyla akciğer derinliklerinin artmış madde maruziyetine hedef olduğu, hatta bu durumda serbest nikotin miktarının da arttığı gösterilmiştir. Bu sigaraların kullanıldığı dönemde akciğer kanseri ve tıkayıcı akciğer hastalığı ölüm oranlarında önemli artışlar olurken sigara içmeyenlerin riskinde bir değişiklik olmamıştır. Bu sigaralar, tasarım değişiklikleri nedeniyle, kanser yapıcı nitrozaminlerden daha zengindirler. Bu sigaraları kullananların, makine gibi sigara içmeyeceklerinin, dumandaki azalmış nikotini telafi edecek şekilde davranacaklarının endüstri çevrelerince önceden beri bilindiği anlaşılmıştır. Anlaşıldığı kadarıyla endüstri için amaç, sigara içenleri rahatlatmak, riski düşük sigara algısını topluma mal etmek olmuştur. ABD Adalet Bakanlığının sigara şirketlerine karşı açtığı davada, bu şirketlerin düşük zifirli ve düşük nikotinli sigaralarla toplumu yanılttığı hükmü verilmiştir.
Size göre dumansız hava sahası ihlallerinin önüne geçmek için yapılması gerekenler neler?
AVM’lerdeki kafeler ile üniversite kampüslerindeki kafelere öncelik vermek üzere tüm ağırlama mekânlarında sigara içilmemesini sağlamak, 4207 Sayılı Kanunu, yaptırımlarla ve hakkıyla uygulamak temel öncelik olmalıdır. Aksi takdirde sigara içme oranlarında bir düşme beklememek gerekir. Kapalı alan tanımının yeniden yapılması, kafe ve restoranların yarı açık-yarı kapalı alanlarının sigara içilemeyecek alanlar olduğunun herkes tarafından bilinmesi sağlanmalıdır. Bu konu tütün kontrolü toplumsal gündeminin ana konusu yapılmalı, konuşulmalı, tartışılmalıdır. Bu konuda örnek üniversiteler ve örnek yerleşim yerleri oluşturma insiyatifleri başlatılabilir. YÖK’ün bu konuda devreye girmesi üniversite kampüslerindeki durumun iyileşmesini hızlandırabilir. İlgili gönüllü kuruluşların yetkili mercilere bu konudaki endişelerini dile getirmeleri ve bu mercilerin yardım ve desteğini talep etmeleri de kanaatimce önemlidir. Tütün kontrolünde faal olan kişi ve organizasyonlar için mevcut durumu kabul edilemez olarak tanımlamak ve çözüm arayışlarını ve çabalarını kararlı bir şekilde sürdürmek esas olmalıdır.
PROF. DR. RECEP EROL SEZER KİMDİR?
1969 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. Halk Sağlığı ihtisasını aldığı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde 1983 yılında halk sağlığı doçenti oldu. 1985’te atandığı Elazığ Fırat Üniversitesinde çalışırken bu fakültenin kuruluş döneminde kurucu hastane baştabibi ve kurucu dekan vekili olarak çalıştı. Bu fakültede çalışırken 1989 yılında profesör oldu. Kuruculuğunu yaptığı Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda 1992’de Türkiye Halk Sağlığı Derneği Sigara ile Mücadele Kolu’nu, 1994 yılında Sağlığı Geliştirme ve Sigara ile Mücadele Derneği’ni kurdu. 1990’lı yıllarda İki dönem başkanlığını da yaptığı Sigara ve Sağlık Ulusal Komitesi’nin kurucuları arasında yer aldı. 1994-2000 döneminde Dünya Sağlık Örgütü Sigarasız Avrupa Projesi’nin Türkiye temas noktası olarak görev yaptı ve bu dönemde 1996 ve 1998 “Bırak – Kazan Uluslararası Sigara Bırakma Kampanyaları” Türkiye çalışmalarının koordinasyonunu yaptı. Sigara Alarmı isimli bir dergi çıkardı. 1990’lı yıllarda Türkiye’de tütün kontrolünü bir disipline dönüştüren ulusal tütün kontrolü kongre ve sempozyumlarının başlatılması çabalarında, başkan, sekreter, düzenleyici ve konuşmacı olarak yer aldı. Dünya Sağlık Örgütü danışmanı sıfatıyla Dünya Sağlık Örgütü’nün farklı uluslararası tütün kontrolü toplantılarına katıldı. 1980’lı yıllardan günümüze kadar T.C. Sağlık Bakanlığının Tütün Kontrolü alanındaki faaliyetlerine süreklilik içinde katıldı. 1999-2013 yılları arasında Cumhuriyet Üniversitesinde Aile Hekimliği Anabilim Dalı Başkanı ve Sigara Bırakma Birimi Kurucusu ve Sorumlusu olarak görev yaptı. Aile Hekimliği Akademisinin kurucuları arasında yer aldı. Emekliliğini takiben 2013-2022 döneminde Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesinde Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı olarak çalıştı. Halen emekli öğretim üyesi olan Prof. Dr. Recep Erol Sezer, Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi’dir.