
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
Gençlerde alkol ve madde kullanımı, dünyada olduğu gibi ülkemizde de gelecek nesilleri tehdit eden önemli problemler arasında yer alıyor. Alkol tüketimi her yaş grubunda görülmekle birlikte bireylerin alkolle tanışmaları çoğunlukla gençlik dönemlerine rastlıyor. Gençlerin alkole başlamasında etkili olan faktörleri ve yapılması gerekenleri Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Uz. Dr. Aziz Mehmet Gökbakan’la konuştuk.
İnsan hayatında biyolojik, psikolojik ve sosyolojik boyutu ile önemli bir süreci oluşturan gençlik dönemi, kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal gelişiminin ve kişiliğinin oluşmasında hassas bir süreci ihtiva ediyor. Yetişkinlik rollerinin öğrenildiği, erken yetişkinlik döneminin yaşandığı ergenlik dönemi, zihinsel ve duygusal özelliklerinden dolayı maalesef alkol ve madde kullanımına başlamak için zemin oluşturabiliyor.
Bir geçiş dönemi yaşayan ergenler, arkadaşları tarafından “kabul görmek” ve “yetişkin gibi” olabilmek için alkole yönelebiliyor. Ergenlerin yaşadığı ailesel ve içsel gerilimler ve çatışmalar sonucu alkol tüketimi bir tepki ve sonrasında da bir bağımlılık olarak ortaya çıkabiliyor. Dahası ergen farklı deneyimlere başvurup “keyif” almak isteyeceği bir dönemden geçiyor. Sosyalleşme sürecinin yaşandığı ergenlik döneminde arkadaşlık ilişkilerinin önem kazanmasıyla, alkole yöneliş eğilimi gözleniyor. Ergenler, alkol tüketilen bir arkadaş grubuna dahil olabilmek ve grupta yer edinebilmek için alkol kullanmaya başlayabiliyor. Aile ortamından daha çok arkadaşlarıyla vakit geçiren gençlerde alkole başlama oranının daha yüksek olduğu görülüyor.
Öte yandan değişen kişiliği içinde yetişkinler dünyasında kendine yer edinebilmek amacıyla gençler, yetişkin gibi davranmak ihtiyacı hissedebiliyorlar. Genç böylece, çocuk rolünden sıyrılıp yetişkinler arasına katılabileceği, kabul göreceği, takdir edileceği ve büyüdüğü konusunda kendine güveninin geldiği yanılgısına düşebiliyor. Sigara, alkol ve bağımlılık yapan maddelerle tanışma da maalesef çoğunlukla bu dönemde gerçekleşiyor.
Sosyal ilişkilerin öğrenildiği ve eğlence amaçlı faaliyetlerin yoğun şekilde yapıldığı ergenlik döneminde, gençlerin alkolün zararlı etkilerinden korunması ve anne-babalara düşen sorumluklar konusunda Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Uz. Dr. Aziz Mehmet Gökbakan’ın görüşlerine başvurduk.
EBEVEYNİN YAKLAŞIMI ÖNEMLİ
Araştırmalar, bireylerin alkolle tanışmalarının genellikle gençlik yıllarına rastladığını gösteriyor. Gençleri alkol tüketimine yönlendiren psikolojik ve biyolojik sebepler nelerdir?
Bağımlılık gelişiminde biyolojik, psikolojik ve sosyal etkenler önem taşımaktadır.
Ebeveynin çocuk yetiştirme tutumunun olumlu olması, destekleyici yaklaşımı bulunması, çocuğu kusurlarıyla kabul etmesi gencin psikolojik yapısının sağlıklı ve güvenli olmasını sağlar. Sağlıklı bir ilişki kurma ve bağlanma ile ilgili sorunlar bağımlılık gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. Gencin yer aldığı sosyal çevredeki alkol kullanım modeli de alkol tüketimi açısından önemli rol oynamaktadır.
Bağımlılığın biyolojik mekanizmasında dopaminerjik ödül sitemi önemli bir yer almaktadır. Bağımlı bireyler, ilk başlarda keyif almak, daha iyi hissetmek için çeşitli maddeleri kullanırken, ilerleyen dönemlerde maddenin alınmamasından kaynaklanan ve yoksunluk olarak adlandırılan olumsuz duyumsamaları gidermek amacıyla kullanıma devam ederler.
Gençlerin alkole başlama yaşı ve yaş gruplarına göre kullanım oranları nedir?
Dünya genelinde yapılan çalışmalarda, öğrencilerin hemen hemen yarısında ilk alkol kullanımının 13 yaşından önce gerçekleştiği, öğrencilerin yüzde 62’sinde alkol tüketiminin bulunduğu bildirilmiştir. Erkeklerin, kızlara göre daha erken yaşta alkol kullanmaya başladığı ifade edilmiştir. Ülkemizde ise, ergenlerin yaklaşık yüzde 12’sinde alkol kullanımı bulunduğu öne sürülmüştür. Bununla birlikte, ülkemizde de alkol kullanımına giderek daha küçük yaşlarda başlanması ve kullanım sıklığının artmakta olmasına dair endişeler bulunmaktadır.
“BİR KEREDEN BİR ŞEY OLMAZ” DÜŞÜNCESİ
Gençleri alkol tüketmeye özendiren “çeldirici”ler nelerdir?
Alkol tüketimi, sorunların çözümünden kaçınmak için kullanılan bir yöntem olarak karşımıza çıkabilmektedir. Sık rastlanan bahaneler arasında alkolün uykuyu düzenlediği, cinsel performansı artırdığı, anksiyeteyi tedavi ettiği gibi yanlış inanışlar yer almaktadır. Eğlencenin ayrılmaz parçasının alkol olduğu ve alkol olmadan eğlenilemeyeceği düşüncesi alkol tüketiminin en önemli nedenlerinden biri olarak görülmektedir. Çeldiriciler arasında önde geleni belki de “Bir kereden bir şey olmaz.” düşüncesidir. Hem alkol hem de tüm maddeleri kullanan bireyler bu düşünceyle bağımlılığa ilerlediklerini ifade etmektedir.
Sosyal içicilik nedir ve gençlerin alkol kullanımına başlamasında ne derece etkilidir?
Sosyal içicilik, eğlence ve alkolün ayrılmaz bir bütün olmasıyla ilişkilendirilebilecek bir kavramdır. Kendilerini sosyal içici olarak tanımlayan bireyler, yalnızca arkadaşlarıyla keyifli zaman geçirmek için alkol aldıklarını, süreyi ve miktarı ayarlayabildiklerini, dilediklerinde alkol almayı kesebildiklerini iddia ederler. Hem davranışsal hem de psikolojik olarak alkol bağımlılığı gelişiminde bir basamak oluşturması beklendik bir durumdur. Biyolojik açıdan değerlendirdiğimizde de alkol alımı kesildiğinde yoksunluk belirtileri olarak adlandırdığımız nahoş duyumsamalar da düzenli olarak alkol kullanımını zorunlu hale getirebilmektedir.
MERAK FAKTÖRÜ
Gençlerin sosyal aktivitelerinde alkolü baş aktör yapmalarındaki sebepler nelerdir?
Başta gelen nedenlerden birinin merak olduğunu biliyoruz. Yanı sıra, çevre etkisinin maalesef ne denli önemli olduğunun göstergeleri olan; büyümenin bir belirtisi olduğunun düşünülmesi, eğlencenin vazgeçilmezi olarak değerlendirilmesi, bir gruba ait olma ihtiyacı, yaşça büyük ya da popülaritesi yüksek kişilerin örnek alınması gibi faktörler dikkat çekmektedir. Ailede alkol kullanılmasının etkisi de ergen için temel rol model olan ebeveyn tutumlarının önemini ortaya koymaktadır.
Koronavirüs karantinası günlerinde gençlere uzun bir süre sokak kısıtlaması getirildi. Yine bu dönemde tüm sosyal aktiviteler sıfırlandı. Bu dönem gençlerin alkolle ilişkisini nasıl etkiledi. Gözlemleriniz nelerdir?
Karantina günlerinde maalesef hayatımızda birtakım zorunlu değişiklikler hasıl oldu. Bu dönemde bir yandan sosyal aktivitelerimiz kısıtlanırken öte yandan kaygı bozukluklarının sıklığında artış gözlemlendi. Maalesef, tütün(sigara) ve alkol gibi maddelerin kullanımında artış meydana geldiğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte, bağımlılık yapıcı maddelerin kullanımındaki artışı normalize etmememiz yani normal karşılamamamız gerekiyor. Aksine, fiziksel mesafenin korunduğu ya da çevrimiçi gerçekleştirilebilecek birçok sosyal aktivitenin bulunduğunu düşünerek birbirimize destek sağlayabiliriz.
SOSYAL ÇEVRE VE ALKOL İLİŞKİSİ
Gençlerin aile durumlarının, yaşadığı sosyal çevrenin ve sosyo-ekonomik durumlarının alkole başlamadaki etkilerinden bahsedebilir misiniz?
Alkol kullanımı ile ilişkili en önemli risklerden biri gencin alkol kullanılan bir sosyal çevrede yaşamasıdır. Ebeveynler, bir yandan çocuklarına alkol kullanmamaları yönünde tavsiyelerde bulunurken, bir yandan da alkol kullanıyorlarsa bu ifadelerinin hiçbir öneminin kalmayacağını akıllarında bulundurmalıdırlar. Bunun yanı sıra, “Alkolü aile içinde kullansın, yoksa dışarıda kullanır.” şeklindeki düşüncelerin etkin olmadığını da biliyoruz. Gençlerin düzenli bir eğitim hayatı, işi ya da uğraşılarının bulunmaması durumunda alkol kullanım riskinin arttığı bilinmektedir. Bu nedenle, düzenli meşguliyetlerin temin edilmesi bağımlılıkla mücadelede önemli bir yer almaktadır.
Sigara kullanan gençler alkole başlama konusunda daha mı meyillidir?
Tütün ürünleri(sigara, nargile, puro) kullanımı, alkol alımı yönünde risk oluşturmaktadır. Sigara içilen ortamlarda alkol kullanma ihtimali, dumansız hava sahalarına göre daha fazladır. Bu iki maddenin hem birlikte alınma ihtimali daha yüksektir, hem de zaman içinde birbirlerinin yerini alma gibi kötü bir özellikleri vardır. Bu nedenle, bunların birinden uzak durmak diğerine yaklaşmamızı da mümkün mertebe engelleyecektir.
YEŞİLAY’IN ÇALIŞMALARI
Siz aynı zamanda Yeşilay Bilim Kurulunda görev yapıyorsunuz. Yeşilayın gençlerde alkol kulanımını önlemeye yönelik yaptığı çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz?
Öncelikle alkolün hayatımızda oluşturduğu ve oluşturabileceği olumsuz durumlarla ilgili bilgilendirmeler, alkolsüz bir hayatta nelerin daha iyi olabileceğine ilişkin aydınlatmalar üzerinde çalışmalar gerçekleştirilmekte.
Bilgilendirme konusu oldukça hassas bir alan; gencin yaşına, bilgi düzeyine uygun şekilde, mahir bir tutumla gerçekleştirilmeli. Bunun aksi olduğunda, alkol ve diğer maddeler gençlerin gözünde daha cazip bir yer alabilir. Yeşilay Eğitim Biriminin birçok kurumla gerçekleştirdiği eğitimlerin alkol ve diğer maddelerle mücadelede çok kıymetli bir yer aldığını düşünüyorum.
Bağımlılık alanındaki çalışmalara Yeşilay tarafından verilen desteğin de bağımlılıkla mücadelede önemli bir yer aldığı kanaatindeyim.
Gençlerin alkole erişimini kısıtlayan yasal düzenlemeler gençlerin alkol kullanmasını önlemede ne derece etkili oluyor?
Gençlerin serbestçe alkol almasının önlenmesinin alkol tüketimini azaltabileceğini düşünüyorum. Gençlerin dürtüsel bir şekilde, sonuçlarını pek de etraflıca düşünmeden alkol alımı hem istenmeyen sonuçlara yol açabilecek hem de bağımlılığı besleyebilecektir. Her aklına geldiğinde alkole erişememek, bir süre sonra alkol arama davranışının sönmesine yardımcı olabilecektir. Yerine konabilecek başka bir uğraşı, alkolün kişinin hayatından çıkması yönünde katkı sağlayabilecektir.
ALKOL, ZİHİNSEL OLARAK GERİLETİYOR
Alkol kullanımı gençlerde fiziksel ve ruhsal olarak ne tür zararlara yol açar?
Alkolün beyin üzerindeki olumsuz etkileri önemli sonuçlara yol açmaktadır. Sözel bellekte bozulma, psikomotor hızda yavaşlamaya neden olarak zihinsel becerilerimizi bozmaktadır. Görsel-mekansal işlevsellik ve çalışan bellekteki bozulmalar beynin yürütücü işlevlerini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu değişiklikler, alkol kullanan gencin zihinsel olarak yaşıtlarının gerisinde kalmasına neden olmaktadır.
Genel sağlığımız ele alındığında, alkol, başta karaciğer ve pankreas olmak üzere tüm organlarımız üzerinde tahrip edici etkiler oluşturmaktadır. Bağışıklık sistemimiz üzerinde meydana getirdiği olumsuz etkilerle bizi hastalıklara karşı savunmasız hale getirmektedir. Kan hücrelerimizin gelişimi bozulmakta, habis hastalıklara yakalanma ihtimalimiz artmaktadır.
Gençlerde alkol kullanımının neden olduğu ailevi ve toplumsal problemler nelerdir?
Gerek biyolojik gerekse psikososyal etkilerle alkol bağımlılığı bulunan bireyin işlevselliği bozulmaktadır. İşlevsellikteki kayıp hem aile içinde hem sosyal bağlamda hem de mesleki alanda karşımıza çıkmaktadır. İşgücü kaybı nedeniyle yaşanan ekonomik ve mesleki sorunlar aile ilişkilerini bozmakta, aynı zamanda aile sorunları da kişinin mesleki hayatını etkileyerek kişi bir kısır döngü içine girmektedir.
ANNE BABA DOĞRU ÖRNEK OLMALI
Ebeveynler çocuklarını alkolün zararlarından korumak için ne tür önlemler almalı?
Öncelikli olarak dikkat etmemiz gereken nokta çocuğumuzun alkol kullanımına başlamaması yönünde elimizden geleni yapmak olacaktır. Alkol kullanımı açısından çocuğa olumsuz örnek teşkil etmemek en önemli önlemdir. Çocuğumuzla iyi bir iletişim içindeysek alkol kullanımını erken dönemde fark edebilir ve oluşabilecek zararların erken dönemde önüne geçme fırsatını yakalayabiliriz.
Çocuğu alkol kullanan anne-babalara nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?
Çocukla tartışmaktan ve çocuğu yargılamaktan kaçınmalıyız. Çocukla güven ilişkisi sağlamalı, samimi bir iletişim kurmalıyız. Bilgisi dışında eşyalarını, dolaplarını karıştırmaktan kaçınmalı, hafiyelik yapmaya heveslenmemeliyiz. Tedavi ekibiyle tam bir iş birliği içinde olmalı, ihtiyaç duyulabilecek bilgileri objektif şekilde vermeliyiz. Zaman zaman suçluluk ya da pişmanlık duyguları içinde olsak da enerjimizi çocuğumuzun tedavisine ayırmaya çalışmalıyız. Tavsiye edilen eğitim oturumlarına katılmalı ve gerekirse kendimiz için de psikiyatrik destek almaktan kaçınmamalıyız. Bağımlılıkla alakalı altın kural olan “Bir kereden bir şey olur.” ifadesini aklımızdan çıkarmamamız bu konudaki belki de en büyük silahımız olacaktır.
UZ. DR. AZİZ MEHMET GÖKBAKAN KİMDİR?
1973 yılında İstanbul’da doğdu. Ortaöğrenimini Saint-Joseph Fransız Lisesinde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesinden 1997 yılında mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalında tamamlayarak 2007 yılında Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı oldu. Mecburi hizmetini Adana Dr. Ekrem Tok Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesinde tamamlayan Uz. Dr. Gökbakan, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi AMATEM Servisinde Başasistan olarak çalışmıştır. Yeşilay Bilim Kurulunda yer almaktadır. Ruh Sağlığı ve Hastalıkları alanında yerli ve yabancı bildirileri ve yayınları bulunmaktadır. Cinsel Terapi, Bilişsel Davranışçı Terapi, Aile Terapisi ve Palyatif Bakım alanlarında eğitim almıştır. İlgi alanları arasında cinsel işlev bozuklukları ve bağımlılıklar yer almaktadır. Uz. Dr. Gökbakan, çok iyi derecede Fransızca ve İngilizce bilmektedir.