Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1043
Sağlıklı Yaşam
“Spor ve Sanat Tedavi Edicidir”
Çağımızın hastalığı depresyonun neden olduğu olumsuz atmosferden korunmak ve başa çıkabilmek için sanat ve spor önemli birer terapi aracı olarak karşımıza çıkıyor. Spor faaliyetleri ile stresini azaltan birey, bedensel ve ruhsal açıdan güçlenirken konsantrasyon seviyesi de artıyor. Sanat faaliyetleri ile ise anlama, algılama, düşünme gibi yetenekleri ve duygusal kabiliyetleri harekete geçiriyor. Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Vedat Işıkhan, depresyondan korunma ve tedavi aşamalarında sporun ve sanatın rolüne dair sorularımızı yanıtladı.
Depresyon son 30 yılda dünya genelinde vaka görülme artış ve sıklığı bakımdan artan ruhsal bir rahatsızlık olarak karşımıza çıkıyor. Toplumsal bazda değerlendirildiğinde her yaş grubunda görülen depresyon özellikle ergenlik dönemindekileri ve gençleri diğer gruplardan daha fazla tehdit ediyor. Gençlerde sıklıkla görülen ergenlik sıkıntılarına ek olarak çağın getirdiği hareketsiz yaşam, internet ve madde bağımlığı problemleri, günümüzde ve gelecek yıllarda toplum sağlığı açısından büyük bir risk barındırıyor.
Depresyondan korunma ve tedavi aşamalarında spor ve sanatın önemine dikkat çeken Prof. Dr. Vedat Işıkhan, sporun iyileştirici ve sosyalleştirici yönlerinin, sanatsal faaliyetlerin ise yaratıcılığın ve hayal gücünü ifade etmedeki katkılarının insana ve topluma kendini geliştirme fırsatı sunduğunu ifade ediyor. Prof. Dr. Işıkhan’a göre sanat ve spor depresyondan kurtulmada önemli bir terapi aracı vazifesi görüyor.
Kısaca depresyon nedir, tanımlar mısınız?
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 2017 yılında depresyonda olan kişi sayısının dünya genelinde 322 milyon, Türkiye'de ise 3 milyonun üzerinde olduğunu açıklamıştır. Bu veri bizlere dünya nüfusunun küçümsenmeyecek bir oranının çeşitli düzeylerde depresyon belirtisine sahip olduğunu göstermektedir. Depresyon, özellikle son 30 yıldır büyük bir artış kaydeden hatta psikiyatrinin temel uğraş konusu durumuna gelmiş bir kavramdır. Yetişkin popülasyonunun yaklaşık yüzde 20’si, yaşamlarının bir döneminde depresif bir hastalık geçirmeye adaydır.
Depresyon, birçok yazar ve kuramcı tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır. En çok kabul gören yaklaşım depresyonunun ruhsal bir durum, ruhsal bir sendrom ve bir ruh hastalığı olmasıdır. Depresyon ruhsal anlamda bir çöküşü ifade etmektedir. Özetle depresyonu; “Derin üzüntülü bir duygu durum içerisinde; düşünce, konuşma ve hareketlerde yavaşlama ve durgunluk, değersizlik, küçüklük, isteksizlik, karamsarlık, duygu ve düşüncelerde ve fizyolojik işlevlerde yavaşlama gibi belirtileri içeren bir sendrom.” olarak tanımlamamız mümkündür. Günlük dilde depresyonu anlatan birçok kelime bulunur. Üzgün, sıkıntılı, endişeli, kederli, mutsuz, hüzünlü, dalgın, ilgisiz gibi… Bu duygu durumlarını hepimiz günlük yaşamımızda az ya da çok yaşıyoruz. Ancak bunların yoğunluğu ve sıklığı bizim için önemlidir.
SPOR VE SANATIN GÜCÜ YÜZYILLARDIR KULLANILIYOR
Depresyondan korunmada ve depresyon tedavisinde spor ve sanatın katkılarını açıklar mısınız?
Spor ve sanatın, iletişim, tedavi ve rahatlama amaçlı olarak kullanılması yeni keşfedilmemiştir. Yüzyıllardır, spor ve sanatın insanlar tarafından yalnızca eğlence amaçlı değil, başka amaçlar için de kullanıldığını bilmekteyiz. İnsanlar çağlar boyu dans ritüelleriyle, güzel sanatların birçok boyutundan yararlanarak acılarını, sevinçlerini, korkularını ve farklı duygularını anlatmışlardır.
Yakın tarihimizden de örnekler verebiliriz. Avrupa’da engizisyon mahkemelerinde dezavantajlı gruplar arasında yer alan engellilerin, ruh hastalarının içlerine şeytan ya da cin girdiği düşünülerek diri diri yakıldığını biliyoruz. Aynı tarih sürecinde, atalarımızın, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ruh hastalarının ve engellilerin tedavisinde hamamlarda müziğin, suyun, sanatın bir araç olarak nasıl etkili bir yöntem olarak kullandığına tanık olmaktayız. Özellikle sorun yaşayan kişi ya da grupların tedavilerinde sanatın, sporun iyileştirici ve sosyalleştirici rolünün önemli olduğunu unutmayalım.
Spor ve sanat tedavi edicidir, spor ve sanat etkinliğinde bulunmak yaşamı iyileştirir ve zenginleştirir. Spor ve sanat yoluyla iletişim kurulabilir. Bireysel sorunların çözümünden toplumsal düzeyde yaşanılan sorunların çözümüne kadar bu iki yöntemin çok önemli fonksiyonları olduğunu belirtmeliyiz.
“SANAT KENDİNİ GELİŞTİRME FIRSATI SUNAR”
Sağlıklı bir bedensel, zihinsel ve ruhsal gelişim için spor ve sanat aktiviteleri bireye fiziksel, duygusal ve sosyal olarak ne gibi katkılar sağlıyor?
Sanat, en basit biçimde yaratıcılığın ya da hayal gücünün ifadesidir. Sanat bireye dünyayı nasıl gördüğü, estetiği ve inceliği öğretir. Yaratıcılık insanların kendini gerçekleştirme sürecinin göstergesi olarak duygusal sağlığın en yüksek derecesini ifade etmektedir. Sanat ve sporun bireyin fiziksel, duygusal ve sosyal yönden gelişimine önemli katkılar yaptığını söyleyebiliriz. Sanat insana ve topluma kendini geliştirme fırsatı da sunmaktadır.
Sanat yapmanın boş zamanları yaratıcı biçimde değerlendirme ve kendine güveni artırma gibi olumlu sonuçları bulunmaktadır. Müzik dinleyen kişi rahatlar, ruhunu dinlendirir ve keyifli zaman geçirir. Sanat kişilerin anlama, algılama, düşünme gibi yeteneklerini ve duygusal açıdan kabiliyetlerini harekete geçirir.
Spor yapmak, vücudu dinç tuttuğu ve alınan oksijenden maksimum yarar sağlanmasına yardımcı olduğu için bireyin ruh hâlinin pozitif yönde etkilenmesine katkıda bulunur. Özellikle sabah yapılan sporlar, gün içerisinde yorgunluk hissi değil aksine canlılık verir. Böylece daha önce bitirmekte zorlandığınız ve sizi strese sokan işler, çok daha hızlı çözüme ulaşabilir. Spor ve masaj depresyonla mücadelede önemli bir panzehirdir. Spor yapanların stresi az, konsantrasyonları yüksek olur, uyku kaliteleri oldukça yüksektir, bedensel sağlık ile birlikte benlik saygısı ve özgüveni gelişir; bu kişilerin iş ve çalışma hayatında başarılı olduklarını da söyleyebiliriz.
Spor ve sanatın bireyin kendisini ifade etmedeki rolleri nelerdir?
Sanat terapisi sanat yoluyla insana yardım etme sanatıdır. Sanatın iyileştirici gücünden yararlanan bu mesleğin ve tedavi aracının adı sanat terapisidir. Terapi süreci, insanların en başta kendilerinin değişebileceklerine yönelik bilinçlendirme yöntemlerinin tümünü içerir. Terapötik süreç, insanları doğrusal düşünceden ve gündelik yaşamdan uzaklaştıran “içe yönelim”i gerekli kılar. Niteliklerimizi keşfetmemizi ve kaybettiğimiz parçalarımızı yeniden bulmamızı sağlar.
Sanat ve spor önemli birer terapi aracıdır. Özellikle depresyon sürecini yaşayan bireylerin kendilerini ifade etmelerinde önemli araçlardır. Sanat ve sporla uğraşan bireylerin yaratıcı ifade sürecine, bireyin kendini ve başkalarını daha iyi anlamasına yardımcı olan yaşantıları deneyimlemesini sağlar. Bireyin sorunlarıyla başa çıkmasında yeni stratejiler geliştirmelerine yardımcı olur. Son olarak kendi kültür ve geçmişlerinin güçlü yönlerini ifade etmelerini kolaylaştırır.
Bireysel olarak yapılan sporlar, sanat uğraşları ile takım sporlarının ve toplu sanat etkinliklerinin ruhsal gelişime katkısı bakımından etkileri farklı mıdır?
Böyle bir farklılıktan söz edebiliriz. Bireysel olarak gerçekleştirilen spor ve sanat dallarının bireyin kendini gerçekleştirmesine, öz saygısının artmasına, sanat ve sportif açıdan kendisini geliştirmesine ve benliğin gerçekleşmesinde ayrı bir öneme sahip olduğu söylenebilir. Ancak genelde grup halinde gerçekleştirilen özellikle dezavantajlı gruplarla gerçekleştirilen sanat ve sportif faaliyetlerin farklı amaçları olduğunu da belirtmemiz gerekir. Grup halinde yapılan sanat ve spor etkinliğinin bireylere kazandırması beklenen bazı özellikler arasında şunlar bulunuyor:
-
Sosyal öğrenmelerin çoğu gruplarda gerçekleşir, bu yüzden grupça yapılan spor ve sanat çalışmaları sosyal becerileri geliştirmek için iyi bir ortam sağlar.
-
Benzer ihtiyaçları olan bireyler birbirine destek olabilir ve karşılıklı olarak problemlerini çözmede yardım edebilir.
-
Gruplar, ait olma duygusu sağlayabilir.
-
Yapılandırılmış bir grup, üyelerine bazı sorunlara başka pencerelerden bakma imkanı sunabilir.
-
Gruplar gücü ve sorumluluğu paylaşmada daha demokratik olabilir.
Bunun yanında sanat ve sportif amaçla gerçekleştirilen grup çalışmalarının bazı dezavantajları da bulunmaktadır. Bunlar; grup üyeleri arasında gizlilik ilkesi ihlal edilebilir, grup üyelerinin her birine daha az bireysel dikkat verilebilir ve gerçekleştirilen uğraş süreci sonunda gruplar damgalanabilir.
“SANAT VE SPORUN TERAPİ GÜCÜNDEN YARARLANMALIYIZ”
Hızlı teknolojik gelişimlere bağlı olarak ortaya çıkan ekran maruziyeti ve çarpık kentleşmenin sonucu olarak oyun ve spor alanlarının kısıtlılığının eve hapsettiği çocuk ve gençleri spor ve sanat aktivitelerine yöneltmek için birey, toplum ve devlet nezdinde ne gibi çalışmalar yapılmalı?
Çok önemli bir konuya değindiniz. Ne yazık ki çocuk ve gençlerimizin büyük bir kısmı bu riskle karşı karşıyadır. Bağımlılık (internet ve madde), hareketsizlik, bilgisayar başında geçirilen zamanın uzun olması, dengesiz ve düzensiz beslenme hatta beslenememe, dikkat ve tüm enerjinin bu süreçte harcanması (diğer sosyal ve sportif faaliyetlere, uykuya, aileyle iletişime az zaman ayrılması) çocuk ve gençlerin yaşadığı önemli sıkıntılar arasındadır. Gençlerimizi sanatsal ve sportif faaliyetlere yöneltebilmek için başta Gençlik ve Spor Bakanlığımız olmak üzere tüm bakanlıkların ilgi alanına giren konularda gençlerin motivasyonlarını artıracak projelere ağırlık vermesi gerekir. Yerel yönetimlerin de öncelikli sorumluluğu bulunmaktadır. Gençlik merkezleri aracılığıyla mutlaka gençlere özellikle boşlukta bulunan, depresyon yaşayan ve bağımlılık sürecini yaşayan risk altındaki gençlerimize ulaşmaları gerekir. Ne yazık ki gençlere ulaşmada ve onların sorunlarını çözmede birtakım sorunlarla karşılaşıyoruz. Genç ve ergenlerle aynı dili konuşmak, aile bağlarını güçlendirmek amacıyla sanat ve sporun gücünden yararlanabilmeliyiz. Gençleri spor ve sanatla tanıştırmak, onların yaratıcı yeteneklerini ortaya çıkarmak, geliştirmek, desteklemek amacıyla birçok proje hayata geçirilebilir. Sanat ve sporun terapi gücünden yararlanmalıyız.
Belediyeler, çocuk ve gençlerimizin sokağın ve başıboşluğun neden olabileceği alkol, tütün(sigara) ve teknoloji bağımlılığı sorunları azaltmak amacıyla spor ve sanat merkezlerinin sayısını ve işlevlerini artırabilmelidir. Bu merkezler, gençlerin sadece boş zamanlarını geçirdikleri yerler olarak değil, etkili, verimli ve geleceğin liderlerinin yetişebileceği merkezlere dönüşebilmelidir.
Depresyon hangi nüfus gruplarında daha fazla görülmektedir? Bunlara yönelik neler yapılabilir?
Aslında toplumsal yaşam bütün olarak düşünüldüğünde her nüfus grubunda depresyon görülebilir. Ancak özellikle ergenlerin ve gençlerin depresyona grime ve bu olumsuz durumla mücadele etme süreçlerinde diğer gruplara göre daha riskli olduklarını belirtmeliyiz. Çocuklarımızın kişisel gelişimlerini sağlıklı bir şekilde oluşturabilmelerinde özellikle ergenlik döneminde ailelere büyük görev ve sorumluluklar düşmektedir. Yaşamın her aşamasında desteklediğimiz çocuklarımızla buhran dönemi olarak adlandırdığımız bu dönemde yakın ilişkiler kurmalı, onlara arkadaşça yaklaşarak duygu durumlarını öğrenmeliyiz. Sürekli olarak yanlarında olduğumuzu hissettirmeliyiz. Belli bir dönemdeki ilgisizliğimiz ve duyarsızlığımız onları depresyon gibi ruhsal hastalıklara, tütün(sigara), alkol ve uyuşturucu gibi bataklıklara sürükleyebilir.
Ergenlik dönemi, gelişimsel açıdan akran etkisinin çok yoğun yaşandığı bir dönem olduğundan, grup terapisi önemli yararları olan bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır. Destekleyici bir atmosfer içinde grup üyeleri geçmiş deneyimlerini keşfedecek ve bundan kaynaklı şu anda yaşadıkları sorunlarla baş etmeyi öğrenecektir.
ERGENLİKTE SANAT TERAPİSİNİN ETKİLERİ
Depresyon yaşayan gençlerin ne tür sanatsal ve sportif çalışmalar yapılabileceğini örnekler vererek açıklar mısınız?
Sanat terapisi çocuklarla çalışmada önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Depresyonda olan çocukların duygu durumları genel olarak; içine kapanık, konuşmaktan çekinen, mutsuz görüntü sunan, iletişim kurmak istemeyen, etrafında kişileri mutsuzluğunun kaynağı olarak gören, depresif, her şeyden çabucak sıkılan, nadir de olsa şiddet eğilimi gösteren vb. şeklinde olabilir. Sanat terapisinde tüm bu olumsuz özelliklerin olumlu özelliklerle yer değiştirmesini amaçlayan çeşitli yöntemler kullanılmaktadır.
Literatüre göz atıldığında ergenlerle yapılmış bazı sanat terapisi örneklerini görmekteyiz. Örneğin; sanat terapisi, sanatın tüm türlerinden faydalanmaktadır. Dramayı kullanan drama terapisi, müzikle terapi yapan müzik terapisi, dans ve hareketten faydalanan dans terapisi, resmi ve çizimi kullanan ve sıklıkla uygulanan resim terapisi, anlatı terapisi, kil terapisi ve fotoğraf terapisi gibi pek çok türünün bireylerin yaşadığı sorunlara göre farklı bir şekilde kullanılabilmektedir.
Bu çalışmalar, sanat terapisinin ergenlerin çevrelerine olan tutumunu, benlik saygısını, kişiler arası ilişkisini ve işlevselliğini geliştirmelerine yardımcı olduğunu göstermektedir. Ayrıca sanat terapisinin depresyon düzeyini, yıkıcı davranışları, azalttığı, intihar girişiminde bulunan ergenler için etkili bir araç olduğu vurgulanmaktadır. Sanat, ergenler için yaratıcılığı harekete geçiren ve kendi kontrolleri altında olduğu için tehdit edici olamayan bir iletişim ortamı sunar.
Çocuk ve gençlerimizi yetenekleri doğrultusunda uygun olan sanat veya spor dalına yönlendirmemiz gerekir. Gelişim döneminde bulunan gençleri sadece futbol, basketbol ya da voleybol gibi spor dallarına değil, gençlerin yeteneklerinin gelişmesine katkı edecek estetik, zarafet, etkili iletişim ve liderliği geliştiren sanat ve spor dallarına yönlendirmemiz gerekir. Çocukları maddeden uzaklaştırmayı hedefleyen her türlü çabanın terapistler, sosyal hizmet uzmanları ve psikologlar tarafından projeye dönüştürülmesi gerektiğini de vurgulamak isterim. İnternet yerine aileye bağlanmamız yaşayacağımız sorunların yapı ve niteliğini olumlu yönde etkileyecektir.
PROF. DR. VEDAT IŞIKHAN KİMDİR?
1966 yılında Mardin’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İzmir’de tamamladı. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulundan 1990 yılında lisans, H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü’nden 1993 yılında Bilim Uzmanlığı (MSW) derecesini ve yine aynı enstitüden 1998 yılında doktora (PhD) derecesini aldı. 2003 yılında doçent ve 2009 yılında profesör unvanlarını aldı. Prof. Dr. Işıkhan’ın uzmanlık alanları; sosyal politika, sosyal hizmet, sosyal yardımlar, sosyal refah, sosyal sorunlar, endüstriyel ve tıbbi sosyal hizmet, iş stresi, tükenmişlik (burnout), verimlilik, stres yönetimi, kanserde psikososyal bakımdır. 11’i SSCI’de ve yurt dışındaki çeşitli kongrelerde sunulmuş çok sayıda çalışması bulunmaktadır. Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde 3 yıl Sosyal Hizmet Bölüm Başkanlığı ve aynı fakültenin Dekan Yardımcılığı idari görevlerini yerine getirmiştir. Sağlık Bakanlığı Ulusal Kanser Danışma Kurulu Üyesi olarak görevine devam etmektedir. 2012 yılında başlatılan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından desteklenen Aile ve Sosyal Destek Programı (ASDEP)’in Ulusal Koordinatörü olarak 8 ay boyunca görev yapmıştır. International Council of Stress Management Professionals (ICSMP) (Uluslararası Stres Yönetimi Uzmanları Konseyi) tarafından kendisine stres yönetimi konusunda ulusal ve uluslararası düzeyde yaptığı önemli yayınlar, araştırmalar ve uygulamalar nedeniyle 2016 yılı Uluslararası Stres Yönetimi Uzmanları Konseyi Ödülü verilmiştir. 20 Mart 2020 tarihinde Yeşilay’ın Bilim Kurulu Üyeliğine seçilen Prof. Dr. Işıkhan, halen Hacettepe Üniversitesi İ.İ.B.F. Sosyal Hizmet Bölümünde Öğretim Üyesi olarak çalışmalarını sürdürmektedir. İyi derecede İngilizce, Arapça ve orta düzeyde Fransızca bilmektedir. 8 Ekim 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı Sosyal Politikalar Kurulu Üyeliğine atanmıştır.