Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1079
Yaşam
Toplumsal Kaygı Bozuklukları Bağımlılıklara Neden Olabilir Mi?
İçinde bulunduğumuz kaygı çağında insan olmak çoğumuz için oldukça zorlayıcı olabiliyor. Yapılan araştırmalar, toplumsal kaygının yaygınlaşmasının bağımlılık sorunlarını da artırdığını gösteriyor. Konunun detaylarını YEDAM (Yeşilay Danışmanlık Merkezi) Uzmanı Psikolog Volkan Şahin’e sorduk.
Gündelik yaşamda bizleri endişelendiren, kaygılandıran durumlarla sıkça karşılaşabiliyoruz. Kaygılanmak aslında çok insani bir duygu fakat bu durumun belli bir düzeyde olması gerekiyor.
Fazla kaygı, kişinin iç dünyasında ve sosyal hayatında sıkıntı yaratabiliyor, yaşam kalitesinde önemli düzeyde bozulmaya neden olabiliyor. İçinde bulunduğumuz dönemde karşılaştığımız pandemi, deprem, sel gibi doğal afetler, orman yangınları, savaşlar ve terör olayları gibi toplumsal olaylar da kaygı bozukluklarına davetiye çıkarıyor. YEDAM (Yeşilay Danışmanlık Merkezi) Uzmanı Psikolog Volkan Şahin ile kaygı bozuklukları ve bağımlılıklar arasındaki ilişkiyi konuştuk.
Daha çok kişisel olarak algıladığımız depresyon ve kaygı bozukluklarının özellikle son yıllarda ardı ardına yaşadığımız çok şiddetli depremler, pandemi, orman yangınları, savaşlar, göçler gibi toplumsal olaylarla farklı bir boyut kazandığını görüyoruz. Bu yeni durum “toplumsal depresyon ve kaygı bozukluğu” olarak adlandırılabilir mi? Korku ve kaygı çağında yaşamanın psikolojik zorlukları nelerdir?
Ruh sağlığı kavramını ve buna bağlı olarak gelişen psikolojik bozuklukları hem bireysel hem toplumsal faktörleri göz önünde bulundurarak, bütüncül olarak ele almalıyız. Bireysel özelliklerin ve genetik yatkınlıkların yanı sıra aile içi iletişimin, içinde yaşanılan çevrenin, içinde bulunulan zamanın ve toplumu etkileyen olayların da ruh sağlığımızın durumu ile ilişkili olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla, yaşadığımız toplumsal olaylardan bizler bireysel olarak etkilenebiliyoruz. Şahit olduğumuz depremler, orman yangınları, terör olayları ve pandemi gibi toplumun büyük kesimlerini etkisi altında bırakan bu olayların; toplumdaki bireyleri kısıtlamaya, gündelik hayatın işlevini ve rutinini sürdürmeye engel oluşturmaya başladığını görüyoruz. Bahsedilen koşullarda, insanların belirsizlik içerisinde yaşamaya çalışması onları olabilecek şeyler hakkında kaygıya sevk ediyor. Aynı zamanda, gelecekte neler olabileceğine ilişkin karamsarlık ve umutsuzluk insanları ruhsal bir çöküşe doğru götürebiliyor. Maalesef, ülkemizde de bu tarz toplumu etkileyen pek çok olay art arda yaşandı. Yaşanan bu olaylar dolayısıyla, toplumun büyük çoğunluğunun ruh sağlığı da önemli şekilde etkilendi. Tüm bunlarla baş etmenin, bireyler için oldukça zor olduğunu söyleyebiliriz. Burada, bütüncül yaklaşımdan faydalanmalıyız. Yaşanılan olaylar aynı dahi olsa, insanın biricikliği ilkesine bağlı olarak kişileri ele almalıyız. Yaşanılan olayın da koşullarına ayak uydurup, toplum şartlarına uygun bir tedavi ve önleme yolları bulmalıyız. Yani, gelişen bu bozuklukları toplumsal olaylardan beslenen depresyon ve kaygı bozukluğu olarak görebiliriz ama insanların etkilenme düzeylerinin farklı olabileceğini de unutmamak gerekiyor. Günümüzün korku ve kaygı çağı olarak adlandırılması artık yaygın bir hale geldi. Aslında geçmiş zamanlarda da salgın hastalıklar, savaşlar, doğal afetler gibi toplumu derinden etkileyen olaylar gerçekleşiyordu. Fakat günümüzde, internetin de gücüyle bireysel ya da toplumsal herhangi bir travmatik olaya, dünyanın neresinde olursa olsun şahit olabiliyoruz. Yaşanılan her süreci felaketleştiren haberlere ve paylaşımlara maruz kalabiliyoruz. Bunlarla karşılaştıkça kendimizin ya da yakınlarımızın bazı olayların kurbanı olma ihtimalini düşünüyoruz. Korku ve kaygı hatta umutsuzluk çağı içinde yaşarken, içinde bulunduğumuz koşulların net bir şekilde farkında olmak istiyoruz fakat sürekli belirsizlikle karşılaşıyoruz. Bunlarla yüzleştikçe aslında kontrol algımızı da yitirdiğimiz olabiliyor. Yaşadığımız hayatın içerisinde bir etkimiz olmadığını hissedebiliyoruz. Bu yüzden de, ayağımızın bastığı zemine bile güvenemediğimizi hissettiğimiz anlar olabiliyor. Böyle bir ortama uyum sağlamaya çalışmak insanları zorlayabiliyor. Çünkü, güvende olma ihtiyacı insanın en temel ihtiyaçlarındandır ve karşılanmadığında farklı ruhsal sorunların kişiye eşlik etmesi olasıdır. Bu olası ruhsal sorunlar bir çatı altında incelendiğinde kişilerin bazı tıbbi, sosyal ve psikolojik önlemlerle, yaşadığı durumlarla sağlıklı şekilde baş etmesini sağlayabilmenin önemli olduğunu görüyoruz.
SAĞLIKSIZ BİR BAŞA ÇIKMA MEKANİZMASI OLARAK BAĞIMLILIK
Özellikle batılı ülkelerde yapılan çalışmalarda, sosyal fobi, sosyal kaygı sorunu olan kişilerde alkol kullanımı toplumun diğer bireylerine oranla 2,5 kat daha yüksek bulunmuş. Toplumsal olaylar sonucu artan kaygı bozuklukları durumunda da bağımlılık artışı var mıdır? Bu durum nasıl açıklanabilir?
Birçok çalışma bize aynı sosyal fobi ve sosyal kaygı sorunu olan kişilerde olduğu gibi, farklı ruhsal sorunlara sahip kişilerin de o ruhsal sorunu taşımayan kişilere göre bağımlılık geliştirme riskinin daha fazla olduğunu gösteriyor. Yani, en temelinde birçok insanın var olan sorunlarından kaçınma aracı olarak tütün, alkol, uyuşturucu tüketimi gibi yollara başvurduğunu görebiliyoruz. Bireysel tecrübelere dayanarak ortaya çıkan ruhsal sorunlarda olduğu gibi, toplumsal temelli olaylar sonucu ortaya çıkan kaygı bozukluklarında da bu durum geçerlidir. Bu bozuklukları taşıyan kişiler, bulunduğu koşulların belirsizliğiyle birlikte var olan tanısının semptomlarıyla başa çıkmakta zorlanabilir, kendi kaygısını hafifletmek ve yaşamına devam edebilmek adına bağımlılık yapıcı yollara başvurabilirler. Kişilerin bağımlılık yapıcı maddeye başvurduğunda bulunduğu koşulları anlamak çok önemlidir. Kaygı bozukluğu olan kişiler, yaşadıkları endişeleri sürekli taşımaktan yorulurlar ve onu ara ara atmak isterler. Kaygı bozukluğuna sahip insan gelecekte ne olacağını düşünebilir, yaşadığı toplumsal olaydan aldığı yaraların üstüne düşünebilir veya çevresinde değer verdiği insanların gördüğü zararları düşünebilir. Bu kişi kendisini rahatlatmak için bağımlılık yapıcı maddeleri deneyebilir. Bu maddeler başlangıçta kişide bir rahatlama hissi yaratabilir ve o an kaygısını azaltabilir. Uzun vadede vereceği zararların farkında olmadan kişi bunları kullanmaya başlar. Düzenli kullanımdan sonra da bağımlılık haline gelir. Yani, kişi sağlıksız bir başa çıkma mekanizması geliştirmiştir. Aynı zamanda, bu gibi durumlarda bu tarz sözde iyi gelen eylemler hızlıca yayılabildiğinden toplumda da bağımlılık artabilir. Bu noktada böyle toplumsal olaylar olduğunda, kişilerin yaşayabileceği ruhsal sorunlarla sağlıklı şekilde mücadele edebilmeleri için, alanda ilgili uzmanların tedavi ve rehabilitasyon çalışmaları çok önemlidir. Böylece bağımlılığın önüne geçebiliriz ve daha sağlıklı bir toplumla hayata devam edebiliriz.
Pandemi döneminde, internet ve sosyal medya bağımlılığında ciddi oranda artışlar yaşanmıştı. Sanal ortamlar toplumun bu grupta değerlendirilen çoğunluğu için yaşama tutunma alanları olarak mı görülüyor?
Araştırmalar, pandemi döneminde internet ve sosyal medya bağımlılığında gözle görülür şekilde artış olduğunu gösteriyor. Bağımlılığın nedenlerini anlamak, önleyici olabilmek açısından faydalı olacaktır. İnternet ve sosyal medya bağımlılığının da tıpkı diğer bağımlılıklar gibi koruyucu ve risk faktörleri mevcuttur. Pandemi döneminde kişilerin içinde bulunduğu sürece dair belirsizlik hali, hastalığa yakalanma korkusu, pandemiye bağlı olarak yaşadıkları ekonomik kayıplar, can kayıpları ve bunların hepsine bağlı olarak gelişen depresyon veya kaygı sorunları gibi psikopatolojik sorunlar insanların pandemi süreciyle sağlıklı şekilde baş edebilmesi açısından zorlayıcı hale geliyordu. Pandemi döneminde geçmişteki diğer salgınlar gibi, öncelikle fiziksel hastalığın bulaşmasının engellenmesi için alınan bazı önlemler mevcuttu. Bu önlemler arasında, psikolojik sağlamlılık anlamında insanları en olumsuz etkileyen önlemin ise karantina süreçlerinin olduğu zamanlar diyebiliriz. Bu dönemde yoğun ekran kullanımın uzun vadedeki yansımaları da mutlaka ele alınmalıdır. Ekran kullanımı riskli olarak kullanılmaya başladıktan sonra, kişi o bağlama daha çok sığınabilir ve bağımlılık geliştirebilir. Yapılan araştırmalara göre, bağımlılık geliştiren kişilerin ekonomik kayıplar yaşadığı, bedensel rahatsızlıklar, davranışsal bozukluklar geliştirebildiğini biliyoruz. Yoğun kullanım isteğini durdurmakta zorlanan insanlar, kullanım halindeyken kullandığı vaktin farkında olmaması, internette geçirdiği zamanın anlamsızlaşması ve internet kullanmadığı zaman stres, kaygı düzeylerinin artması gibi psikolojik zorlanmalar yaşayabiliyor. Buna bağlı olarak, kişiler gündelik işlerini de aksatabilmekte, sosyal ilişkileri zarar görmekte ve iş, okul, hayat performansları zayıflamaktadır. Bütün bunları da ele aldığımızda, hayatımızı kolaylaştıran teknolojinin ihtiyaç halinde araç olarak kullanmaktan öte hayatımızın bir amacı haline geldiğinde, bizlere ciddi zararlar verebilen bir hastalığa dönüştüğünü görebiliyoruz. Teknoloji bağımlılığı geliştiren kişilerin ise, doğru adımları atarak hayata gerçekten tutunmanın yollarını bulması gerekiyor.
TOPLUMSAL OLAYLAR SONUCU ARTAN KAYGI BOZUKLUKLARI
Toplumsal olaylar sonucu artan kaygı bozukluklarıyla, bireysel kaygı bozuklukları arasında ne gibi farklılıklar vardır? Toplumsal olaylardan kaynaklı kaygı bozuklukları kişiyi nasıl bağımlılığa doğru götürür?
En temelde, toplumsal olaylar sonucu artan kaygı bozuklukları ile bireysel kaygı bozuklukları arasındaki farklar tetikleyici faktörlerde ve bazı belirtilerde yatmaktadır. Bireysel kaygı bozuklukları mutlaka toplumsal olaylarla tetiklenmeyebilir; genetik, çevresel ve kişisel faktörlerin birleşiminden etkilenebilir. Toplumsal olaylar sonucu artan kaygı bozukluklarında ise kişilerin bireysel özellikleri ön plana çıkabilir fakat zemininde toplumun genelini etkileyen olaylar bulunur. Kişilerin kaygı bozukluğu geliştirmesinde, içinde bulunduğu toplumun koşulları da tetikleyici olabilir. Bireylerin toplumu etkileyen olayların ardından yaşadığı belirsizlik, korku, kaygı ve panik durumu birtakım psikolojik sorunlarla ilişkili olabilmekte ya da hâlihazırda var olan psikolojik rahatsızlıkların seyrini olumsuz etkileyebilmektedir. Seyrinin olumsuz etkilendiğini söyleyebileceğimiz rahatsızlıklardan birisi de kaygı bozukluğudur. Kişiler artan, artık baş etmesi daha da güçleşmiş olan kaygılarıyla baş edebilir hale gelmek için birtakım başa çıkma mekanizmalarına ihtiyaç duyabilir. Öte yandan, başvurulan her başa çıkma mekanizması işlevsel değildir. Bazıları kısa vadede bazı yönleriyle işe yarar dursa da, uzun vadede farklı senaryoların ortaya çıkmasına neden olabilir. Toplumsal olaylar nedeniyle kaygı bozukluğu yaşayan bireyler, toplumsal olayın yarattığı sıkıntıyı ve psikolojik etkiyi hafifletmek için bir başa çıkma mekanizması olarak bağımlılık yapıcı davranışlara yönelebilirler. Örneğin, kişi başta alkol kullanmaya başlar. Yaşadığı yoğun süreci kendini uyuşturarak atlatmaya çalışır. Anlık rahatlama hissi oluşan kişi, ertesi gün içinde bulunduğu sorunlara yenisini ekleyerek hayatına devam eder. O an sadece kısa süre aldığı hazza odaklanan kişi, kullanmaya devam eder ve var olan ruhsal sorun bağımlılıkla birlikte eşleşmiş olur. Kişi bağımlı olduğunda ise, daha sağlıksız bir ruh haline bürünür. Hatta farklı ruhsal sorunlar da bağımlılıkla beraber gelişebilir.
“ÖNLEME ÇALIŞMALARI ÇOK ÖNEMLİ”
Çözüm odaklı düşünürsek, bu tip kaygı bozukluklarından bağımlılığa gitmeden hangi önlemlerle, nasıl korunabiliriz?
Bir hastalığın en iyi tedavisi, o hastalığa kişinin hiç yakalanmamasını sağlamak diyebiliriz. Bu yüzden de önleme çalışmaları çok önemlidir. Önlemenin temel amacı toplumu iyileştirmektir. Bireysel temelli ve toplum temelli bazı önleme çalışmaları olarak şunları düşünebiliriz: İnsanlara bağımlılık türleri ve etkilerinin neler olduğu konusunda eğitimler düzenlenmelidir. Uzmanlar uygun koşullarda yüz yüze ve çevrim içi olarak eğitimler verebilir. Bu seminerlerin amacı kişilere bağımlılığı tanıtmaktır. Deprem, pandemi veya göç gibi içinde bulunulan bağlamın koşullarına göre, insanlar farklı ruhsal sorunlar geliştirebilir. Onlara yaşadıkları sorunların neler olabileceği, insanların neler hissedebileceği ile ilgili psikoeğitim verilebilir. Bu dönemde kişilerin yaşadıkları ruhsal sorunlarla baş etmek için, bağımlılığa kayabildiğini görebiliyoruz. Kişilerin yaşadıkları ruhsal sorunlarla ilgili baş etme yollarını geliştirebilmesi için, destek alabileceği kurumlar belirlenip kişilere bu kurumlar tanıtılabilir. Bu sürecin öncesinde hâlihazırda bağımlı olan insanlar mevcuttur. Bu insanların bağımlılık şiddetinin yükselmesi söz konusu olabilir. Aynı şekilde, şartlara bağlı olarak kaygı sorunları yaşayan ve bağımlılık geliştiren insanlarla da karşılaşabiliyoruz. Bu durumu yaşayan insanlar tespit edilip kendilerine YEDAM (Yeşilay Danışmanlık Merkezleri) tanıtılabilir. Kişilere YEDAM içerisinde gizlilik ilkesine sadık kalınarak ücretsiz bir şekilde destek alabilecekleri öğretilebilir. Toplumu etkileyen travmatik olaylarda çocuklar ve ergenler süreci çözümlemekte zorlanabiliyor. Bu doğrultuda ebeveynlerinden de biraz kopukluk yaşayabiliyorlar. Bu kopukluk genelde çocukların oyalanabildiği internet bağımlılığına evrilebiliyor. Bu yüzden ebeveynlerin katıldığı eğitimler verilebilir. Hâlihazırda bağımlılık konusunda riskli durumda olan ebeveynler de tespit edilip, tedavi veren kurumlara yönlendirilmelidir. Çünkü çocuklarda şu an aktif kullanım olmasa bile, ebeveyni rol model alıp ileride bağımlılık gelişebilir. Koşulların uygunluğuna göre ruhsal ve tıbbi destek alan insanların, sosyal aktivite yapabilmeleri için uygun zeminler oluşturulabilir. Burada kişilerle atölyeler veya etkinlikler düzenlenebilir. Bireylerin sosyal ağlarının güçlendirilmesi için bu tarz bir yapılanma önemlidir. Bahsedilen toplumsal olaylar sonrası kişileri en çok etkileyen unsurlardan biri de, yaşadığı belirsizlik hissi ve bilgi kirliliğidir. Kişilerin en sağlıklı ve doğru haberleri alabileceği kaynaklar belirlenmeli ve ihtiyaç halinde o kaynaklara yönlendirilmelidir. Kişiler bu zamanlarda bilgi toplamak için internette çok fazla vakit geçirebiliyor ve kaygısını daha çok tetikleyebilecek bilgilere erişim sağlayabiliyor. Bu dönemde kişi hangi psikolojik sorunla karşı karşıya olursa olsun, bir ruh sağlığı uzmanından destek alması önemlidir. O yüzden, alanda çalışan uzmanlar ölçme ve değerlendirme teknikleriyle tespitlerde bulunup kişileri yönlendirebilir. Aklıma gelen bu örneklerin nihai amacı, kişilerin yaşadıkları ruhsal sorunlarla sağlıklı şekilde baş etmelerini sağlamak ve buna bağlı olarak hiçbir bağımlılık geliştirmemesini sağlamaktır. Hâlihazırda bağımlılık geliştiren kişilerde ise, bağımlılık şiddetini azaltmak ve onları tedavi etmeye yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Böylesi ortamlarda, insanlar diğerlerinden çok şey öğrenip olumsuz bir rol model geliştirebilir. O yüzden tedavi ve önleme çalışmaları çok kıymetlidir.
Toplumsal olaylardan kaynaklı bağımlılıklardan kurtulmak için nasıl bir tedavi yolu izleniyor? YEDAM’ın bu yöndeki çalışmaları nelerdir?
Önceki kısımlarda da bahsettiğim gibi deprem, pandemi, savaş gibi toplumun büyük kısmını etkileyen olaylarda farklı psikolojik sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bunlar kişilerin bağımlılık süreçlerini de etkileyebiliyor. Bu hususta, YEDAM'ın bağımlılık alanında tedavi ve rehabilitasyon temelli çalışmalarına değinmeden önce, önleyici olarak atmış olduğu bazı adımları belirtmek istiyorum. YEDAM, pandemi döneminde yoğun kaygı yaşayan ve pandemiye bağlı olarak psikolojik rahatsızlık geliştirdiğini düşünen kişilerin arayabilmesi için YEDAM COVID 19 Psikolojik Destek hattını kurdu. Bu hatta görev alan psikologlar, kişilerle ön görüşmeler yapıp ihtiyaç halinde, çevrim içi psikolojik destek de verdiler. YEDAM aynı zamanda 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremde de bünyesinde bulunan klinik psikologları ve sosyal hizmet uzmanlarını seferber etti. Depremden üç hafta kadar sonra, depremden ruhsal olarak etkilenen herkes için psikososyal destek hattı kuruldu. Burada danışanlarla psikolojik ilk yardım esasları ele alınarak görüşüldü ve sürecin devamında, desteğe ihtiyaç duyan danışanlarla çevrim içi ya da yüz yüze görüşmeler gerçekleştirildi. Aynı zamanda, Hatay ve Adıyaman’da konteyner bir YEDAM kurularak destek vermeye devam edildi. YEDAM’ın bu çalışmalarını, ülkeyi derinden etkileyen bu olaylarda erken müdahale ve insanların yaşadıkları stresli yaşam olayı karşısında, sağlıklı şekilde baş etmeleri için bir adım olarak değerlendirebiliriz. İnsanlar yaşadıkları ağır olaylarla baş etmek için, sağlıklı ya da sağlıklı olmayan yollara başvurabilir. YEDAM, bu çalışmaları ile kişilerin yaşadıkları farklı ruhsal sorunlarla sağlıklı yollarla baş etmesini sağlamayı hedefledi. Böylece insanların yaşadığı ruhsal sorunların, bağımlılığa dönmesini önlemeyi hedeflediğini de söyleyebiliriz. Peki, kişinin bağımlılık geliştirmesini önleyemediğimizi ve kişide kimyasal ya da davranışsal bir bağımlılık gerçekleştiğini varsayalım. Böyle bir durumda da, Yeşilay Danışmanlık Merkezi alkol, madde, kumar, teknoloji ve sigara bağımlılığı konusunda 81 ilde 107 danışmanlık merkeziyle beraber hizmet veriyor. YEDAM'dan bu konuda destek almak isteyen insanların 115 hattını araması tedaviye adım atmak için yeterli. 115 numaralı hat üzerinden destek veren uzmanlar, kısa bir ön görüşmeden sonra kişiye en yakın YEDAM'ı tespit edip kişilere randevu oluşturmasında yardımcı olmaktadır. YEDAM tedavi yöntemi olarak, aslında biyopsikososyal bir tedavi yöntemi seçiyor. Uygulanan tedavi yöntemini üç ayaklı bir tabureye benzetiyoruz. Amacımız taburenin her ayağını sağlam hale getirmek, böylece kişinin bağımlılığından kurtulmasını sağlamaktır. İlk ayak psikoterapi hizmetidir. Gelen danışanlarla kurumdaki klinik psikologlar haftalık görüşmeler yapıp psikoterapi hizmeti sağlıyorlar. Bağımlılığa bağlı ve bağımlılığı etkileyen ruhsal sorunlar, seanslarda ele alınıyor. İkinci ayağımız sosyal destek. Kurumlarımızda bulunan sosyal hizmet uzmanlarıyla, görüşmeler yapan danışanlar görüşmelerde; aile, iş, arkadaş ilişkilerini ve zamanlarını yapılandırma gibi konuları ele alıyor. Aynı zamanda, psikologlar ve sosyal hizmet uzmanları danışanların aileleriyle de gizlilik esasına dayanarak görüşmeler yapıyor. Böylece, aile üyeleri de tedavi sürecine dahil oluyor.
Üçüncü ayağımız ise tıbbi destek. Danışanların yoksunluk, aşerme belirtilerini azaltmak veya farklı ruhsal sorunların bağımlılık gelişimini engelleyebilmek için AMATEM’lere veya devlet hastanesindeki psikiyatriste yönlendirerek destek alınmasını sağlamaktır. YEDAM içerisinde çalışan ruh sağlığı uzmanları, kişinin tedavi sürecinde bu üç ayağı da sağlamaya çalışıyor ve kişinin temiz kalmasına yönelik uygun zemini hazırlamaya çalışan bir tedavi planı uyguluyorlar.
Toplumsal olaylar sonucu artan kaygı bozuklukları ve bağımlılıklar arasındaki ilişkiyi ortaya koyabilecek araştırmalar yapılıyor mu? Bu durum en çok hangi tür bağımlılıklara yol açıyor? Bu konuda bizimle paylaşabileceğiniz örnekler var mı?
Toplumun genelini etkileyen olaylara bağlı olarak gelişen kaygı bozuklukları ve bağımlılığın yaygınlaşması ilişkisini gösteren birçok çalışma mevcuttur. Yaşanılan toplumsal olaydan sonra yoğun bir şekilde karşımıza çıkacak bağımlılık türünün, bireysel farklılıklar, yaşanılan olayın şartları, mevcut başa çıkma mekanizmaları ve toplumsal faktörler gibi etkilere göre şekillendiğini görebiliyoruz. Yani, bir toplumsal olayın ardından spesifik olarak “Şu bağımlılık daha sık görülmektedir.” demek yerine, bu tarz olayların ardından bağımlılıkla sıklıkla karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Mesela, 11 Eylül saldırıları sonrası yapılan birçok çalışmada, kişilerin yaşadıkları ruhsal sorunlar ve bunlara bağlı alkol, madde kullanımının arttığı gözlenmiştir. O zamanın koşullarında, internet biraz daha geri planda kaldığı için bu araştırmalarda internet bağımlılığı pek incelenmemiştir. Ülkemizde gerçekleşen Van depremi sonrasında yapılan bir araştırmada, depreme maruz kalan grupların bağımlılık geliştirme seyrine bakılmış ve orada da en fazla tütün bağımlılığının geliştiği gözlenmiş. Pandemi dönemi, tüm dünyayı etkileyen ve karantina koşullarında fiziksel imkânların kısıtlandığı bir zaman dilimiydi. O dönem içerisinde yapılan araştırmaların daha çok sosyal medya veya oyun oynama bağımlılığı üzerine olduğunu görüyoruz. O zamanlar, zaten ekonomik kayba uğramış birçok insan mevcuttu ve alkol almak için dışarıya çıkması engelleniyordu. Zamanın koşullarına ve imkânlarına göre de daha çok teknoloji bağımlılığının geliştiğini gözlemleyebiliyoruz. Yani yaşanılan toplumsal olay ve olayın gerçekleştiği zaman ne olursa olsun, insanların ruhsal sorunlar geliştirmesi ve bağımlı olma ihtimali mevcuttur. Böyle bir durumda, etkili müdahaleler için çalışılmalıdır. Özetle, bu ortamdaki insanların, uygun koşullarda ruh sağlığı uzmanlarıyla görüşmesi oldukça önem arz ediyor.
PSİKOLOG VOLKAN ŞAHİN KİMDİR?
Volkan Şahin, 2021 yılında Bursa Uludağ Üniversitesi Psikoloji Bölümünü onur öğrencisi olarak tamamladı. Lisans hayatı boyunca ve sonrasında çeşitli stajlar yaparken bir yandan da bilimsel çalışmalar içerisinde bulundu. Birçok sivil toplum kuruluşu ve ruh sağlığı alanında çalışan kuruma gönüllü destek sağladı. Şahin, bir yıl boyunca TSK bünyesinde görev alan bireylerle çalıştı. Deneyimleri sayesinde birçok farklı psikopatolojiyle tanışma ve çalışma imkânı buldu. Volkan Şahin, bu süreçte özellikle bağımlılık alanında seminerler ve eğitimler verdi. 2022 yılından itibaren ise Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) bünyesinde alkol, madde, kumar, teknoloji ve tütün bağımlılığı alanlarında hizmet vermektedir. Şahin, yine YEDAM içerisinde "YEDAM Okumaları Çalışma Grubunda" aktif olarak rol almakta ve bilimsel çalışmalarına devam etmektedir.