Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1079
Yaşam
“Savaşlar, Savaşanları Olduğu Gibi Savaşmayanları Da Olumsuz Etkiler”
Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Psikiyatri Kliniği Eğitim ve İdari Sorumlusu, Sağlık Bilimleri Üniversitesi Uluslararası Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı ve Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Merih Altıntaş, savaşın yarattığı psikolojik yıkımın kısa ve uzun dönem etkileri hakkındaki sorularımızı yanıtladı.
Savaş, soykırım ve çatışma bölgelerinde bireysel ve toplumsal olarak ne tür travmalar yaşanıyor?
Son 60 yıl içinde dünyada savaşların, çatışmaların maalesef çok sık yaşandığına tanık oluyoruz. Oysa savaş; insanda ve toplumda çok derin izler bırakarak, yakıp yıkarak giden acımasız bir durumdur. Savaş travması hem askerler hem de siviller için, savaşın ortaya çıkışına tanıklık etmek, doğrudan savaş deneyimi yaşamak, insanların yaralandığını, sakatlandığını veya öldürüldüğünü görmek, başka bir kişiye acı çektirmek veya öldürmek, başkalarının acı çekmesine veya ölümüne yol açan emirler vermek gibi durumlarda da yaşanır. Travmatik bir olayla birlikte gelen acı ve yerinden edilme, devam eden bu şiddetin her zaman var olan bir yönüdür. Bu şiddetle bağlantılı duygular ve koşullar "savaş travması" olarak bilinir ve bir kişinin ruh sağlığı ve refahı üzerinde olumsuz etkileri vardır. Savaş travması genellikle askerlerin kitlesel ölüm ve yıkım gibi vahşetlere tanık oldukları çatışma bölgelerinde yaşadıkları bir durum gibi düşünülse de, savaş bölgelerindeki siviller ve doğrudan savaşmasa da destek personeli, sağlık personeli gibi kişiler de travmatik olaylara tanık olurlar.
Savaşlarda, soykırımda ve çatışmalarda en çok hangi gruplar etkileniyor? Savaşların bu gruplar üzerinde meydana getirdiği fiziksel ve psikolojik tahribattan bahsedebilir misiniz?
Savaşlarda, çatışmalarda ve soykırımlarda anavatandaki siviller, her iki taraftaki askerler ve sosyal medya, televizyon, radyo ve internet aracığıyla savaş görüntülerini izleyenler en çok etkilenen grupları oluşturmaktadır. Dünyanın her yerinde askerler travmatik olaylara maruz kalmaktadır. Bu durum tıbbi komplikasyonlar; aile içi işlev bozukluğu, işsizlik, madde kullanımı ve daha fazlasını beraberinde getirmektedir. Travmanın askerler üzerindeki uzun dönemli sonuçları da önemlidir. Siviller de bu durumlardan oldukça etkilenmektedir; fakat sivillerin sosyal ağları aracılığıyla travmalarını konuşup, duygularını paylaşabildiği takdirde dayanıklılık oluşturabildiği belirtilmektedir.
Savaşlar fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekolojik travmalara neden olmaktadır. Bir halkın kimliğini, kültürünü yok etmeyi amaçlamak, inançlarına, dillerine, onları özgün yapan değerlerini yok etmeye boyun eğdirmek gibi dayatmalar gözlenmektedir. Savaşlar toplumun aile, ekonomi, çevre gibi birçok değerini yok ederek kişiye zarar verir. İnsan eliyle, kasten oluşturulan çatışmaların kişinin tüm dünyasını alt üst etmesi, geçmişini yok edip geleceğini elinden alması, kişiye kendisini çaresiz ve umutsuz hissettirmesi yaşanabilecek en büyük travmalardandır.
Savaş, soykırım ve çatışmaların oluşturduğu psikolojik yıkımın kısa ve uzun dönem etkileri nelerdir? Çatışmanın neden olduğu psikolojik bozukluklar ne kadar sürede atlatılabilir?
Stres herkesi etkilese de savaşta olduğu gibi şiddetli travmatik olaylar çok daha zarar vericidir. Psişik travma bireyin, dayanılmaz bir tehlike, kaygı ve içgüdüsel uyarılma karşısında çaresizlikle sonuçlanan zarar verici bir olaya maruz kalmasıyla ortaya çıkar. Savaş kişiyi duygusal olarak paramparça eder ve tam bir çaresizlik hissi içinde bırakır. Kişi; yaşamına yönelik bir tehdit, güvenlik kaybı, yaralanma ve akıl sağlığını kaybetme riski ile karşı karşıya kalır. Kişi, başa çıkma mekanizmalarının başarısız olduğu kritik bir andadır. Sürekli bir endişe haline yol açan savaşlar ve çatışmalar toplumda depresyon ve psikososyal yaralanmalarla bölge halkında yıllarca varlığını hissettirir. Savaş travması yaşayan kişilerde anksiyete ve depresyon sıklıkla ortaya çıkan psikiyatrik tablolardır. Travmatik olaylar, günümüzde travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) olarak bilinen şiddetli, uzun süreli, duygusal ve fiziksel olarak engelleyici semptomların ortaya çıkmasına neden olabilir.
Savaşa maruz kalan toplumlarda ruhsal bozuklukların görülme sıklığı ve yaygınlığında kesin bir artış olmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) silahlı çatışmalar yaşayan kişilerin yüzde 10'unun ciddi ruh sağlığı sorunları yaşayacağını, diğer yüzde 10'unun da istenilen düzeyde işlev görmesinin engelleneceğini bildirmektedir. Depresyon, anksiyete, uykusuzluk, sırt ve mide ağrıları gibi psikosomatik sorunlar en yaygın görülen durumlardır. Kadınlar erkeklerden daha fazla etkilenmektedir. Diğer hassas gruplar ise çocuklar, yaşlılar ve engellilerdir. Yaygınlık oranları travmanın derecesi ve fiziksel ve duygusal desteğin mevcudiyeti ile ilişkilidir.
Savaş, soykırım altında yaşayanlar akıl sağlıklarını nasıl koruyabilir? Bu insanların ihtiyaç duyduğu psikososyal destek nasıl karşılanabilir?
Savaşlarda ve çatışmalarda özel olarak ilgilenilmesi gereken bazı hassas grupların varlığı göz ardı edilmemelidir. Yetim kalmış, kaçış ve mülteci statüsü nedeniyle eğitimleri kesintiye uğramış çocuk ve ergenler, tecavüze uğrayan veya işkence görmüş, eşini, çocuklarını veya evini kaybetmiş kadınlar, toplama kamplarında kalanlar, aile desteği olmayan, sağlık hizmeti alamayan terörize edilmiş yaşlıların ayrı bir hassasiyetle ele alınması ve desteklenmesi gerekir. Kronik fiziksel veya zihinsel hastalığı olan kişiler ya da engellilerin de desteğe ihtiyacı olacaktır. Kadınlar savaşlar sırasında cinsel ve fiziksel istismara uğrarlar ve savaşın psikolojik sonuçlarına karşı daha savunmasızdırlar. Gelişmekte olan ülkelerde kültürel ve dini başa çıkma stratejilerinin kullanımı sıktır. Sosyal desteğin, paylaşımın ve yalnız olunmadığı hissinin korunması koruyucudur.
Soykırım bölgesinde yakınları bulunanların yaşadığı sıkıntılardan bahsedebilir misiniz?
Savaş, ulusların sağlığı ve refahı üzerinde yıkıcı bir etkiye sahiptir. Çatışmalar herhangi bir büyük hastalıktan daha fazla ölüme ve sakatlığa neden olur. Savaş, toplulukları ve aileleri yok eder ve genellikle ulusların sosyal ve ekonomik dokusunun gelişimini durdurur. Savaş, çocuklar ve yetişkinler üzerinde uzun vadeli fiziksel ve psikolojik zararın yanı sıra sayısız birçok açıdan zarar verir. Savaşlar sonucunda meydana gelen ölümler sadece "buzdağının görünen kısmıdır". Endemik yoksulluk, yetersiz beslenme, engellilik, ekonomik ve sosyal gerileme ve psikososyal hastalıklar diğer taraflarıdır.
Kitlesel savaş nedeniyle yaşanan travmalar fiziksel, psikolojik, sosyal ve ekolojik işkence şeklinde birçok sonucu doğurabilir. Dayak yeme, tekmelenme, silah sesleri, bombalar, mayınlar, yakmalar, cinsel istismar gibi fiziksel travmalara sık rastlanır. İnfazlar, toplu katliamlar, etnik cinayetler savaşın kirli yüzlerinden birkaçıdır. Bunun yanında tehditler, sorgulamalar, suçlamalar, kaçırmalar, infazlar, iletişimsiz gözaltılar, aşağılamalar, yoksunluklar savaşın psikolojik işkence sayacağımız sahneleridir. Savaşın içinde kalan insanların mülklerinin, hayvanlarının tahrip edilmesi; kaçışlar, göçler, ailelerin ve tüm toplumun parçalanması ileride tedavisi zor olacak olan sosyal işkenceleri oluşturur. Şehirdeki alt yapıların tahrip edilmesi, yanmış topraklar, mayın dolu araziler, zehirli kuyular ve nehirler sadece insana değil çevreye verdiği zararla da tamiri zor sonuçlar meydana getirir. Bu insan ve çevresi için, ekolojik işkenceden başka bir şey değildir.
Savaş, soykırım bölgesinden kaçarak mülteci durumuna düşenlerin yaşadığı psikolojik zorluklar nelerdir?
Son yıllarda kitlesel şiddet olaylarının artması nedeniyle dünyada bir göç krizi yaşanmaktadır. Bununla birlikte mülteci sayısında ciddi bir artış olması dikkat çekicidir. Mülteciler kendi ülkelerinde çatışma nedeniyle maruz kaldıkları travmatik olayların farklı bir şekline sıklıkla yerleştikleri ülkelerde de maruz kalırlar. Acıları, geçmiş ve devam eden travmalarının yanı sıra damgalanma ve karşılaştıkları ayrımcılık bu mülteci ve göçmenleri ruh sağlığı sorunlarının gelişimine karşı savunmasız bırakır. Sadece birey olarak değil, aynı zamanda aile ve topluluk olarak gitmişlerdir. Kendi toprağından başka bir ülkeye doğru yer değiştirmek aslında mültecinin belirsiz bir yolculuğa çıkışını simgeler. Belirsizlik, kaygıyı ve endişeyi artıran en önemli etmenlerdendir. Genellikle zorlu seyahatler, zor koşullardaki mülteci kampları, gözaltı merkezleri bu insanların travmasının şekil değiştirmiş hali gibidir. Yeni bir yere yerleşme süreci, kültür, topluluk ve toplum kaybı gibi zorlukları da beraberinde getirir. Bunun yanına yabancı bir dile uyum sağlama ihtiyacı da eklenebilir. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), majör depresyon, yaygın anksiyete, panik atak, uyum bozukluğu, somatizasyon ve madde bağımlılığı gibi uzun vadeli sorunlar yaygındır ve intihar olgularına sık rastlanmaktadır.
Bombalama, katliam gibi olayları haber ya da çeşitli paylaşımlar yoluyla takip edenlerin ruh sağlığı nasıl etkileniyor?
Önceden savaş veya çatışma bölgesinde fiziksel olarak bulunanların ve savaşan tarafların direkt etkilenmesinden bahsederken; bugün artık binlerce kilometre uzakta savaşı eşzamanlı olarak bir ekran karşısında izliyor durumdayız. Şehirlerin altüst olduğu yıkım görüntüleri, sığınaklardaki insanlar, hayatlarını kurtarmak için çaresizce kaçmaya çalışan siviller, ağlayan çocuklar ve savaşın o acımasız, acı dolu sahnelerine şahit oluyoruz.
Günümüzde yine “sosyal medya savaşı” olarak da tanımlanan bir kavramdan söz eder olduk. Savaş bölgelerindeki durum sadece geleneksel haber kaynaklarıyla değil; Instagram, Twitter ve Tik Tok gibi uygulamalar aracılığıyla da hızla ve canlı olarak yayınlanıyor. Genelde şiddet içeren bu görüntüler, videolar ve ses klipleri hızla yayılıyor ve binlerce kez izleniyor. Tüm bu içeriklerin izleyen kişilerin ruh sağlığı açısından risk oluşturduğunu ve tetikleyici olduğunu biliyoruz. Bir savaşı; televizyon, sosyal medya ya da diğer medya araçları aracılığıyla izleyen kişilerin, çatışmanın içindeki gerçek bireyler kadar etkilenebildiğini artık çok net gözlemliyoruz.
Savaşın acılarına bu yollarla tanık olanlar kendi sağlıkları için ne tür önlemler alabilirler?
Bazen izlemeye yüreğimizin dayanamadığı sahneleri sürekli izlemek, çatışmaların çok uzağında olan kişilerde de stres ve endişeye neden olabilir. Özellikle yatmadan önce ve uyanır uyanmaz bakmaktan kaçınmakta fayda vardır. Çeşitli uyku sorunları ve gün içinde devam eden endişe haline yol açabilir. Görüntülenen veya paylaşmayı düşündüğünüz içeriğin doğru olduğundan emin olmak da önemlidir. Endişeli hissetmeye başladığımızda, bir adım geri çekilip, telefonu veya bilgisayarı kapatmak doğru olacaktır. Böyle zamanlarda bizi stresli hissettirmeyen içeriği bulmaya odaklanmak iyi bir yoldur. Bu, olana bitene karşı tamamen gözlerimizi kapatmak değildir. Sosyal medyada uzun süreler boyunca olup biteni izlemek yerine, krizle ilgili çabaları destekleyerek meşgul olmak; hem ruh sağlığımıza hem de acı çeken insanlara destek sağlayabilir. Sosyal medyaya ara vermenin, çatışmada zarar gören insanlara yardım etmenin yollarını aramak ve ihtiyaç duyduğumuz duygusal desteği bulmak daha sağlıklı bir davranış olacaktır.
İkincil ya da üstlenilmiş travma nedir? Savaş ve terör olayları bu travmaya nasıl sebep olur?
Savaş, savaşanları olduğu gibi savaşmayanları da fiziksel ve duygusal olarak olumsuz etkileyen bir durumdur. Ölüm, yaralanma, cinsel şiddet, yetersiz beslenme, hastalık ve sakatlık savaşın en çok etkilediği durumlardan bazılarıdır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ise savaşın en olumsuz psikolojik sonuçlarından biridir. Depresyon ve anksiyete, duygusal etkilerden en sık görülenleridir. Savaşın, terörün, çatışmaların yaydığı şiddet ve dehşet hayatları altüst etmekte, ilişkileri ve aileleri parçalamakta, bireyleri ve toplumları duygusal olarak sıkıntıya düşürmektedir. Savaşa yakalanan çaresiz ve mağdur çocuklar ve aileleri, "ikincil olarak zarar görmüş" nüfus olarak adlandırılır. Ayrıca, savaşla ilgili duygusal acılar ve zarar görme yalnızca yaşamı tehdit eden durumlara ve şiddete doğrudan maruz kalma nedeniyle değil, aynı zamanda akrabaların, yakınların yaralanması veya ölümü, ekonomik zorluklar, coğrafi yer değiştirme ve günlük yaşamın sürekli kesintiye uğraması gibi dolaylı stres faktörleri nedeniyle de ortaya çıkabilir.
Savaşların, çatışmaların etkisi uzun sürer mi? Bunun önlenmesi mümkün müdür?
Savaşın, çatışmaların ve soykırımların psikolojik sonuçlarının o toplum için nesiller boyu sürecek bir halk sağlığı sorunu olduğu unutulmamalıdır. Bunlara maruz kalan insanların sadece yüzde 1'inden daha azına müdahale edebildiğini düşündüğümüzde bu ciddi bir problemdir. Savaşın acımasız etkilerinin sosyal normları, değerleri engellememesi ve bazılarının “kayıp nesil” olarak adlandırdığı bir nesli ortaya çıkarmaması için psikolojik müdahalelerin ve bölgeye ulaştırılacak yardımların önemi yadsınamaz. Savaş ve çatışma durumlarındaki toplumun; yardım, rehabilitasyon ve yeniden yapılanma süreçlerinin bir parçası olarak yeterli ruh sağlığı hizmetini alması da gereklidir. Savaşın bir tür ruh sağlığı acil durumu olduğu ve bu konuda hızlı müdahalenin ciddi ruhsal sorunların gelişmesini ve ardından gelen şiddet ve savaşları önleyebileceği göz ardı edilmemelidir. Savaş travması ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) uluslararası bir insani mesele olarak kabul edilmelidir ve bu konuda ortak koruyucu, destekleyici ve tedavi edici yöntemler hayata geçirilmelidir.
DOÇ. DR. MERİH ALTINTAŞ KİMDİR?
Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldu. Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde psikiyatri uzmanlık eğitimini “Suç İşleyenlerde Çocukluk Çağı Travması, Dissosiasyon ve Başa Çıkma Tutumları” konulu tezi ile tamamladı. 2013 yılında aynı hastanede başasistan olarak çalışmaya hak kazandı. Psikoz servislerinde ve AMATEM kliniğinde görev yaptı. BADEM (Bağımlılık Ayakta Tedavi Danışma ve Eğitim Merkezi) Kurucusu ve Sorumlusu olarak görev aldı. Bağımlılıkta ayakta tedavi için bir diğer pilot uygulama olan DAN-TE’nin (Danışma ve Tedavi Merkezi) kuruculuğunu ve sorumluluğunu yaptı. Alkol ve madde hastaları yanında, kumar bağımlılığı başta olmak üzere davranışsal bağımlılıklarda tedavi için kamuya ait ilk merkezlerden birini oluşturdu. 2013 yılında Türkiye Psikiyatri Derneği Bilimsel Araştırma Ödülü’nü kazandı. 2018 yılında psikiyatri doçenti oldu. Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde AMATEM Sorumlusu olarak çalıştı. 2019 yılında Dünya Sağlık Örgütü Kumar Çalıştayı’nda, 2023 yılında Dünya Sağlık Örgütü Alkol, Madde ve Davranışsal Bağımlılıklar Şurası’nda görev aldı. Doç. Dr. Merih Altıntaş, Yeşilay Türkiye Bağımlılıkla Mücadele Kumar Modülü Proje Koordinatörü’dür. T.C. Sağlık Bakanlığının düzenlediği eğitim programlarında, üniversitelerde, halka yönelik panellerde psikiyatri ve bağımlılık alanında ülkemizin birçok ilinde seminerler vermiştir. 2020 yılında İstanbul Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Psikiyatri Kliniği’ni kurmuş ve öğretim üyesi olarak çalışmaya başlamıştır. 2020 yılından bu yana Türkiye Psikiyatri Derneği İstanbul Şube Yönetim Kurulu Başkanı’dır. Alkol ve madde kullanım bozuklukları, davranışsal bağımlılıklar, aile ve çift terapileri ve EMDR ilgi alanlarıdır. 2020 Eylül ayından bu yana İstanbul Kartal Dr. Lütfi Kırdar Şehir Hastanesi Psikiyatri Kliniği Sorumlusu olarak çalışmakta ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi Hamidiye Uluslararası Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı ve Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi olarak görev yapmaktadır.