
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, hatta..
Oyun sektörünün gelişimiyle birlikte gerçekliği artırılan içerikler her yaştan kişinin ilgisini çekiyor. Doğru içerik ve süreyle uygulandığında oyunların faydaları olabileceğine dikkat çeken Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Öğretim Üyesi Dr. İlyas Kaya, Yeşilay’ın “denge” ilkesinin önemli olduğunu vurguluyor. Uz. Dr. İlyas Kaya ile tehlikeleri ve önlemleriyle dijital oyun bağımlılığı kavramına yakından baktık.
Online oyun bağımlılığını nasıl tanımlarız? Oyun oynamanın bağımlılığa dönüştüğünü nasıl anlayabiliriz?
Oyun, çocuk ve ergen gelişiminde hem bilişsel hem de sosyal becerileri destekleyen vazgeçilmez bir araçtır. Ancak sınırların bulanıklaştığı, oyun süresinin işlevselliği zedelemeye başladığı noktada, karşımıza bir klinik tablo çıkabilir. Biz hekimler için “bağımlılık” demek, çocuğun oyun üzerindeki kontrolünü yitirmesi, oyun süresinin giderek artması ve bu davranışın işlevselliği olumsuz etkileyen bir döngüye dönüşmesi anlamına gelir.
Çocuk ve ergen kliniklerinde gözlemlediğimiz vakalarda, bağımlılık noktasına gelmiş bireylerde şu belirtiler sıklıkla görülür:
Oyunu bıraktığında aşırı huzursuzluk, öfke nöbetleri, içe kapanma.
Giderek artan sürelerde oynama, saatler süren oturumlar.
Akademik başarıda düşüş, uyku problemleri ve aileyle çatışma.
Bu belirtiler bize oyun oynama davranışının artık bir hazdan değil, zorunluluktan beslendiğini gösterir. Burada kritik soru şudur: “Çocuk oyunu yönetiyor mu, yoksa oyun mu çocuğu yönetiyor?”
Oyun bağımlılığı tanısını DSM-5-TR ve ICD-11 kapsamında değerlendirebilir misiniz?
DSM-5-TR, "İnternet Oyun Oynama Bozukluğu"nu henüz resmi bir psikiyatrik tanı olarak kabul etmese de, daha fazla araştırılması gereken bir bozukluk başlığı altında sunmuştur. Buradaki dokuz kriterin beşinin en az 12 ay boyunca karşılanması durumunda klinik değerlendirme açısından anlamlı bir tablo ortaya çıkar.
Bu ölçütler arasında:
Oyunla zihinsel meşguliyet,
Oyun oynayamadığında yoksunluk belirtileri,
Başarısız bırakma girişimleri,
İşlevsel kayıplar ve sosyal yalıtım gibi unsurlar yer alır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün ICD-11 sınıflandırması ise çok daha net bir çerçeve sunar ve “Gaming Disorder” başlığıyla bu tabloyu resmi bir tanı kategorisine dâhil eder. Burada özellikle kontrol kaybı, öncelik kayması ve işlevselliğin bozulması gibi üç ana ölçüt üzerinden tanı koyulur.
Bu bilgiler ışığında söyleyebiliriz ki, oyun bağımlılığı tanısı sadece süreye değil, işlevselliğe ve psikososyal etkilerine bakılarak konulmalıdır. Kimi çocuk iki saatlik oyunla işlevselliğini kaybederken, kimi çocuk daha uzun sürede hâlâ dengeyi koruyabilir. Bu nedenle bireysel değerlendirme esastır.
Dijital ortamda çokça vakit geçiren çocukların sosyal ve aile ilişkileri nasıl etkileniyor?
Çocuk oyun oynadıkça sadece ekrana değil, kontrollü ve öngörülebilir bir dünyaya bağlanır. Gerçek yaşamın belirsizlikleri, sorumlulukları ve sosyal çatışmaları ona daha zor gelmeye başlar. Böylece çocuk, dijital dünyanın yapay ama güvenli ortamına kaçma eğilimi gösterir. Bu kaçış hâli sosyal ilişkilerde şu sonuçlara yol açar:
Yüz yüze iletişimde azalma, sosyal geri çekilme.
Göz teması, empati ve sabır gibi becerilerde gerileme.
Yalnızlık ve dışlanmışlık hissi.
Aile içinde ise en sık gözlemlediğimiz durum, çatışmacı bir ilişki örüntüsü oluşmasıdır. Aile, çocuğun ekran süresini sınırlandırmak istedikçe çocuk daha çok direnir. Bu kısır döngüde hem çocuk hem ebeveyn yıpranır. Ebeveynler çoğu zaman “bağımlı” olan çocuğa ulaşamadığını hissederken, çocuk da anlaşılamadığını düşünür. Bu noktada aile eğitimi çok önemlidir.
Oyun bağımlılığına eşlik eden psikopatolojiler nelerdir? Tedavi konusunda nasıl bir yol izliyorsunuz?
Oyun bağımlılığı genellikle izole bir sorun değildir. Çoğu vakada eşlik eden ya da altta yatan psikiyatrik bozukluklar bulunur. Klinik deneyimimize göre en yaygın komorbiditeler şunlardır:
DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu): Oyunlar bu çocuklar için bir odaklanma aracı gibi çalışır. Ancak aslında sorunlu bir telafi mekanizmasıdır.
Depresyon: Özellikle ergenlerde oyunlar içe çekilmenin bir yolu hâline gelir.
Anksiyete bozuklukları: Sosyal fobisi olan çocuklar, dijital ortamlarda daha rahat hisseder.
Düşük benlik saygısı ve öz güven problemleri: Oyunlardaki başarı hissi, gerçek hayattaki eksiklikleri telafi eder.
Tedavi yaklaşımımız ise şu bileşenlerden oluşur:
Psikoterapi programları ile çocuğun oyunla kurduğu bağı yeniden yapılandırmak,
Aile terapisi ile ebeveyn-çocuk ilişkisini onarmak,
Gerekirse eşlik eden bozukluklar için farmakolojik müdahale (özellikle DEHB ve anksiyete durumlarında),
Okul ile koordinasyon sağlayarak akademik işlevselliği desteklemek.
Tedavi sürecinde hedefimiz sadece oyunu azaltmak değil, çocuğun duygusal ve sosyal becerilerini güçlendirmektir.
Online oyun bağımlılığı başka bağımlılıklara yol açar mı? Özellikle sanal kumar bağımlılığıyla ilişkisi nedir?
Evet, bu çok önemli bir nokta. Oyun bağımlılığı sıklıkla diğer davranışsal bağımlılıklarla iç içe geçer. Özellikle oyunlarda giderek yaygınlaşan “ganimet kutusu” (loot box), skin betting ve oyun içi mikro ödeme sistemleri, çocuklarda şansa dayalı ödül beklentisini tetikleyerek kumar davranışlarını modellemektedir.
Özellikle bu sistemlerin beynin dopaminerjik ödül devresini aşırı uyardığı, tıpkı madde bağımlılıklarındaki gibi tolerans ve yoksunluk süreçlerini başlattığı gösterilmiştir. Bu nedenle sanal oyunların bazı mekanikleri, özellikle ergenlerde kumarla nöropsikolojik anlamda örtüşen bir zemin yaratmaktadır.
Ayrıca sosyal medya ve pornografik içerikler gibi uyarıcılarla iç içe geçen bu süreç, çocuk ve ergenlerin ekrandan aldıkları tatmin dozunu artırmak için farklı bağımlılıklara yönelmelerine neden olabilir. Bu geçişler önlenmediği takdirde çocuk yalnızca bir oyuna değil, tüm bir ekran davranış repertuvarına bağımlı hâle gelir.
Yeşilay’ın "denge" yaklaşımı bağlamında, sınırları koruyarak oynamak ne demektir? Bu nasıl zihinsel bir gelişim sağlar?
Yeşilay’ın “denge” ilkesi, çocuk ve ergen ruh sağlığı için de çok kıymetlidir. Çünkü biz biliyoruz ki, oyun doğru içerik ve süreyle kullanıldığında:
Stratejik düşünme,
Refleks ve dikkat becerileri,
Görsel hafıza gibi alanlarda gelişimi destekleyebilir.
Ancak bu faydaların ortaya çıkması için oyunun bir araç olduğunu, amacın yaşam becerilerini geliştirmek olduğunu unutmamak gerekir.
“Sınırları koruyarak oynamak” ise şu anlama gelir:
Belirli sürelerde, belirli içeriklerle oyun oynanması.
Oyun dışındaki alanların da (spor, sanat, doğa, sosyal ilişkiler) aktif tutulması.
Aile ile oyun sürecinin şeffaf, açık ve paylaşılabilir kılınması.
Unutulmamalı ki bir çocuk oyunu bırakırken ağlıyorsa değil; oyun dışında da gülebildiğinde sağlıklı bir dengeden söz edebiliriz.