
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, hatta..
İçinde bulunduğumuz dijital çağ, çeşitli kolaylıkların yanında birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Dr. Öğr. Üyesi Eren Murat Dinçer, pornografi bağımlılığı üzerine önemli çalışmalara imza atan bir akademisyen. Pornografinin gerçeklik algısını olumsuz etkilediğine dikkat çeken Yeşilay Bilim Kurulu Üyesi Dr. Öğr. Üyesi Eren Murat Dinçer ile pornografinin tanımı, pornografi bağımlılığının etkileri, koruyucu faktörler ve farkındalık konuları üzerine konuştuk.
Konuşmanın başında çerçeveyi çizmek adına, pornografi nedir? Geçmişten günümüze pornografi algısı nasıl bir dönüşüm geçirdi? Bağımlılık endüstrisinin bu alandaki hamleleri neler oldu?
Tarih boyunca neyin pornografik olarak değerlendirildiği sabit kalmamıştır. Örneğin bir dönem pornografik diye yasaklanan bir Marilyn Monroe resmi on yıllar sonra ana akım bir dergide orta sayfada basılmıştır. Buradaki temel belirleyici, materyalin cinsel uyarılma amacıyla üretilmesidir. Dolayısıyla çıplaklık içeren bir sanat eseri, yahut eğitim materyalleri pornografi olarak değerlendirilemez. Kısacası pornografi en basit tanımıyla, cinsel uyarılma amacıyla üretilmiş müstehcen materyallerdir.
Modern çağlarda önce pornografik romanlar günümüz Fransa ve İngiltere’sinde görülmüş, sonrasında ise fotoğraf ve sinemanın icadıyla pornografik materyaller bu mecralarda üretilmeye başlanmış. Dijital çağ ile birlikte erişim, anonimlik ve çeşitlilik olağanüstü arttı. Bu dönüşümle birlikte pornografi endüstrisi, kumar ve oyun sektörlerinde gördüğümüz bağımlılık mekanizmalarını kendi alanına uyarlamış durumda. Sınırsız içerik akışı, kişiselleştirilmiş öneriler, “her an erişim” gibi özellikler, kullanıcıyı ekran başında daha uzun süre tutmak için tasarlandı. Artırılmış gerçeklik gözlükleri, giyilebilir teknolojiler derken yapay zekâ da pornografi endüstrisinin kullanımına girmiş gözükmekte ki bu da insanların tamamen kendilerine hitap eden materyalleri oluşturup bunu üç boyutlu şekilde deneyimlemeleri anlamına geliyor. Günümüzdeki bir diğer trend de artık pornografik materyallerin çeşitli platformlar üzerinden profesyonel olmayan insanlar tarafından da üretilip dağıtılması. Elde edilen hızlı kazanç maalesef bunu destekler hâle gelmiş durumda. Sonuç olarak tüm bu erişim, çeşitlilik ve ödüllendirme döngüsü bağımlı kullanıma yatkınlık oluşturuyor.
“PORNOGRAFİ BAĞIMLILIĞININ DİĞER BAĞIMLILIKLARLA ORTAK YÖNLERİ VAR”
Pornografi bağımlılığı bireyler üzerinde hangi psikolojik, sosyal ve ilişkisel etkilere yol açıyor?
Aslında literatürde hâlâ pornografinin bağımlılık olup olmadığı tartışılıyor. Kontrolden çıkmış cinsel davranışlar 2018 yılında Dünya Sağlık Örgütünün ICD-11 adlı hastalıkları tasnif sisteminin son edisyonunda “Zorlantılı Cinsel Davranış Bozukluğu” olarak tanımlandı. Kontrolden çıkmış pornografi kullanımı da bu kapsamda değerlendiriliyor. Ancak pornografi kullanımının diğer bağımlılıklara benzer özellikleri olduğu da birçok araştırmada gösterilmiş durumda. Sonuç olarak tüm bu akademik tartışmaların ötesinde birçok insan pornografi kullanımlarını bağımlılık olarak görmekte ve bundan mustarip olduklarını ifade etmekteler. Problemli pornografi kullanımının tüm diğer bağımlılıklarla ortak özellikleri ise; kişinin pornografi kullanımı üzerindeki kontrolünü kaybetmesi, kullanımın işlevselliği bozan olumsuz sonuçlara rağmen devam etmesi ve kişinin kullanımını azaltma ve bırakma girişimlerinde başarısız olmasıdır. Hele ki kişilerin inançları ile kullanımları çelişiyorsa bu bahsettiğimiz işlevsel bozulmalar olmasa dahi kişiler yoğun suçluluk ve kaygı yaşayabiliyor.
Araştırmalar, sorunlu kullanımın en çok kontrol kaybı, suçluluk ve ilişkilerde doyumsuzluk gibi sonuçlarla ilişkili olduğunu gösteriyor. Bireysel düzeyde kaygı, depresyon, öz güven sorunları; ilişkisel düzeyde ise eşler arasında cinsel beklentilerde uyuşmama, cinsel işlev bozulmaları ve mahremiyetin zedelenmesi gibi etkiler öne çıkıyor. Özellikle eşlerden birinin diğerinden gizleyerek kullanması durumu, yakınlık ve güveni aşındırabiliyor ve doyumu düşürüyor. Tabii bu etkilerde kişinin özellikleri, tükettiği materyal ve bunları ne sıklıkla tükettiği de önemli.
“ÖZ YARDIM PROGRAMLARI OLUMLU SONUÇLAR VERDİ”
Pornografi bağımlılığının tedavisinde hangi terapi yaklaşımları ve teknikler öne çıkıyor?
En çok kullanılan yöntemler Bilişsel-Davranışçı Terapi (BDT), Kabul-Kararlılık Terapisi (ACT) ve farkındalık temelli (mindfulness-based) yaklaşımlar. Bu yaklaşımlar kişinin tetikleyicilerini tanımasını, düşünce-duygu-davranış döngüsünü fark etmesini ve alternatif başa çıkma yolları geliştirmesini sağlıyor. Çoğu durumda kişinin pornografiye başvurmasını sağlayan kaçındığı duygularıyla yüzleşmesini ve bunları işlevsel şekilde çalışmasını sağlayabilmek ortak bir özellik olarak ortaya çıkıyor. Son yıllarda çevrim içi öz yardım programları da denendi; kısa süreli de olsa olumlu sonuçlar bildirildi. Bu tarz programların yapay zekâ destekli şekilde kişiye ihtiyacı olduğu durumlarda danışmanlık sağlaması da yakın gelecekte yaygınlaşmasını beklediğimiz bir yöntem.
FARKINDALIĞIN DÜŞMANI İNKÂR
Tedavi sürecinde danışanların değişim yolculuğu nasıl ilerliyor? En sık karşılaşılan direnç noktaları neler oluyor?
Genellikle süreç farkındalıkla başlıyor, kişi kendi kullanımını kontrol edemediğini kabul ediyor. Tabii bu önemli bir eşik, çünkü en sık karşılaşılan direnç, “Tek başıma bırakabilirim” düşüncesi ya da “Aslında o kadar da büyük bir sorun değil” şeklindeki inkâr etme davranışı oluyor. Özellikle çift ilişkilerinde partnerlerden biri diğerinin pornografi kullanımını yakalıyor ve bu birkaç defa tekrarlanınca kişi artık zorlama ile terapiye gelebiliyor. Bu durumlarda farkındalık yani kullanımlarının kendileri, hayatları ve yakınları üzerindeki etkilerini fark edip kabul etmeleri, kritik oluyor. Ardından suçluluk, utanç, kaygı gibi duygularla yüzleşme dönemi geliyor. Suçluluk, utanç duyguları bir yandan kullanımı azaltıyor gibi gözükmekle beraber kişinin psikolojisini ve irade gücünü zedeliyor. Kendini kötü hisseden kişiler de zaten bu hâlden çıkmak için pornografiye başvuruyorlar. Hâliyle bu kısır döngünün kırılması da çok önemli. Kişinin; hangi ruh hâlinden kaçtığını, hangi durumların kullanımını tetiklediğini keşfetmesinin ardından bunlarla işlevsel şekilde başa çıkması gerekiyor. Hayatta keyif aldıkları etkinlikleri, ilişkileri artırmaları da bu süreçte pornografinin yerini doldurmak açısından önemli. Bazen de birey kullanımı kontrol altına aldıktan sonra nüksler olabiliyor ve bu durum kişiyi umutsuzluğa sürüklüyor. Burada terapinin rolü, kişinin bu döngüleri anlamasını sağlamak ve yeniden deneme gücünü desteklemek.
Terapi sürecinde olumlu sonuçlar alındığı örneklerden bahsedebilir misiniz? Klinik gözlemlerinizden öne çıkan deneyimler neler?
Birçok danışanda gördüğümüz şey sadece kullanımın azalması değil, aynı zamanda yaşamdan daha fazla doyum almaları, ilişkilerinde güvenin yeniden kurulması, yaşamlarında kendilerini zorlayan olaylarla daha işlevsel şekilde yüzleşebilmeleri. Özellikle çiftlerle çalışırken, birbirlerini suçlamayı bırakıp ortak bir sorunla mücadele etmeyi öğrenmeleri çok kıymetli oluyor. Terapi sürecinde stres ya da yalnızlık gibi tetikleyici anlarda daha sağlıklı baş etme yolları geliştirmeleri, kontrol duygusunu yeniden kazanmaları ve şeffaflığın artmasıyla yakınlığın güçlenmesi sık karşılaştığımız olumlu dönüşümlerden. ACT ve farkındalık temelli yaklaşımlarda duygularını düzenleyebilmelerini görmek, bu yolculuğun umut verici başka bir boyutunu oluşturuyor.
RİSKLER VE KORUYUCU FAKTÖRLER
Pornografi bağımlılığı genellikle hangi psikolojik sorunlarla birlikte görülüyor? Depresyon, kaygı, travmatik bozukluklar, ilişki problemleri gibi eşlik eden durumlar konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Pornografiyle ilgili sorunlar genelde tek bir nedene indirgenemiyor. Risk faktörlerine baktığımızda tablo çok katmanlı. Mesela erkek olmak, genç yetişkinlik döneminde olmak ve erken yaşta pornografiyle tanışmak riski artırıyor. Yalnızlık, düşük dindarlık, dürtüsellik, düşük öz kontrol ve benlik saygısı, duygusal düzenleme güçlükleri, utanç gibi psikolojik özellikler de bu tabloya ekleniyor. Ayrıca anksiyete, depresyon, DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu), internet veya oyun bağımlılığı, borderline kişilik bozuklukları ve madde kullanımı gibi eşlik eden bozukluklar da riski yükselten faktörler arasında. Ancak risk kadar önemli olan bir de koruyucu faktörler var. Araştırmalar; aile işlevselliğinin, yani evde duygusal destek ve yakınlığın olmasının çok güçlü bir koruyucu olduğunu gösteriyor. Dinî veya spiritüel bağlılık, pozitif sosyal ilişkiler, öz kontrol, öz saygı ve okulla kurulan güçlü bağ gibi unsurlar da bireyi koruyabiliyor. Mesela sosyal becerileri yüksek, arkadaşlarıyla sağlıklı ilişkiler kurabilen ve kendini değerli hisseden bir gençte PPU (problemli pornografi kullanımı) gelişme olasılığı çok daha düşük bulunuyor.
Kısacası tabloyu şöyle okumak mümkün: bazı kişiler doğrudan risk faktörlerinin içine doğuyor ya da yaşamı bu faktörlerle şekilleniyor; ama aynı kişide güçlü aile bağları, destekleyici sosyal çevre veya inanç/spiritüel değerler varsa bu riskler büyük ölçüde dengelenebiliyor. Terapide de bu nedenle sadece “sorunu azaltmak” değil, aynı zamanda bu koruyucu faktörleri artırmak da hedefleniyor.
Pornografi bağımlılığını önlemede bireysel ve toplumsal düzeyde hangi farkındalık çalışmaları, eğitimler veya önleyici yaklaşımlar önem taşıyor?
Aslında en etkili yol riskleri tek tek ortadan kaldırmaya çalışmaktan çok, koruyucu faktörleri güçlendirmek. Araştırmalar bize şunu gösteriyor ki; aile içinde işlevsellik, güçlü sosyal bağlar, okulla kurulan aidiyet duygusu, öz denetim ve öz saygı gibi unsurlar, hatta bağlama göre dinî ya da spiritüel yönelimler, pornografiyle ilgili sorun yaşama ihtimalini ciddi şekilde azaltıyor.
EBEVEYNLER NASIL YAKLAŞMALI?
Peki uygulamada bu nasıl görünüyor?
Bunu birkaç düzeyde düşünmek mümkün. Okullarda yapılacak psiko-eğitimler çok önemli. Ama bu eğitimlerin sadece “zarar anlatma” üzerine değil, aynı zamanda medya okuryazarlığı, duygu düzenleme becerileri ve dijital öz bakım gibi alanları da kapsaması gerekiyor. Yani genç bir insan pornografi ile karşılaştığında bunların aslında gerçek olmadığını, doğru bilgiler vermediğini bilmeli. Kötü hissettiğinde duygularını düzenlemek için elinde becerileri olmalı, boş vakitlerinde kendini eğlendirebileceği yolları da öğrenmeli.
Ebeveyn danışmanlığı da ayrı bir başlık. Çocukların erken ya da tesadüfi karşılaşmalarına hazırlıklı olabilmeleri, onlarla yargısız ve açık bir iletişim kurabilmeleri kritik. Çoğu zaman ebeveynler bu konuları nasıl konuşacaklarını bilmedikleri için ya hiç konuşmayabiliyorlar ya da çok sert, yargılayıcı konuşmalar yapabiliyorlar.
Gençlerle çalışırken onların kendi değerlerini fark etmelerine, bu değerlere uygun hedefler koymalarına ve çevrim içi alışkanlıklarını düzenlemelerine yardımcı olmak çok işe yarıyor. Pornografi sadece bir bağımlılık değil; insanların cinselliğe, bedenlerine, diğer insanların bedenlerine bakışını da etkiliyor. Bağımlılık yapmasa bile pornografiden öğrenilenlerin doğru zannedilmesi söz konusu. Yapılan güncel araştırmalarda son bir yıldaki cinsel ilişkilerinde boğazı sıkılan birçok kadının olduğunu okuyoruz. Bu pornografiden öğrenilen bir şey ve sanki cinselliğin bunu içermesi gerekiyormuş gibi düşünülüyor. Maalesef bu tarz cinsel senaryolardan da en çok kadınlar etkileniyor.
Bu söylediklerinizden anlıyoruz ki sadece bireysel değil, toplumsal bir sorumluluk da var…
Kesinlikle. Bireysel düzeyde dijital farkındalık, öz düzenleme becerileri ve sağlıklı cinsellik eğitimi ön plana çıkarken; toplumsal düzeyde okullarda yaşa uygun programlar geliştirmek, aile içi açık iletişimi desteklemek ve medyada sağlıklı cinsellik modellerini görünür kılmak çok önemli.