
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, hatta..
Beynin ödül sistemini hedef alan oyun ve pornografi bağımlılıkları çoğu zaman birbirini besleyerek iç içe geçiyor. Bu iki davranış ortak nörobiyolojik mekanizmalara sahip olmasının yanında birbirini tetikleyerek bağımlılığı daha da derinleştiriyor.
Oyun ve pornografi bağımlılıkları, beynin aynı ödül sistemini hedef alıyor ve çoğu zaman birbirini besleyerek iç içe geçiyor. Nörobilimsel çalışmalar, her iki davranışın da dopamin salgısını güçlü biçimde tetiklediğini, zamanla tolerans geliştiğini ve kişinin aynı hazzı elde edebilmek için daha uzun süre oyun oynamak ya da daha uç içeriklere yönelmek zorunda kaldığını ortaya koyuyor. Özellikle bazı oyunlarda yer alan cinsel ögeler, oyuncuyu pornografiye yöneltebiliyor; benzer şekilde pornografiye aşırı maruz kalan bireyler oyunlardaki erotik detaylara daha duyarlı hâle gelebiliyor. Fonksiyonel manyetik rezonans (fMRI) araştırmaları, hem oyun bağımlısı hem de pornografi bağımlısı kişilerde dürtü kontrolünden sorumlu ön frontal bölgelerde aktivitenin azaldığını, ödül beklentisiyle ilgili nükleus accumbens bölgesinde ise aktivitenin arttığını gösteriyor. Bu tablo, iki davranışın yalnızca ortak nörobiyolojik mekanizmalara sahip olmadığını, aynı zamanda birbirini tetikleyerek bağımlılığı daha da derinleştirebildiğini ortaya koyuyor.
Psikolojik açıdan oyun ve pornografi, aynı zeminde buluşur: kaçış. Araştırmalar, stres, kaygı, başarısızlık duygusu ve yalnızlıktan uzaklaşmak isteyen gençlerin çoğunlukla oyunlara ya da pornografiye yöneldiğini gösteriyor. Pandemi döneminde yapılan uluslararası çalışmalar da, depresyon ve kaygı düzeyi yüksek gençlerde hem oyun oynama süresinin hem de pornografi tüketiminin belirgin biçimde arttığını ortaya koydu. İlk anda kişiye rahatlama sunan bu davranışlar, aslında daha derin bir kısır döngü yaratıyor: stresle baş edemeyen birey oyuna ya da pornografiye sığınıyor, ardından yalnızlık, suçluluk ve başarısızlık duyguları ağırlaşıyor ve bu da onu yeniden ekrana yöneltiyor. Çoğu zaman bu kaçış yolları birbirini tamamlıyor; uzun oyun seansları arasında pornografiye yönelmek ya da oyunlarda karşılaşılan erotik ögelerin pornografik içerik arayışını tetiklemesi, iki davranışın nasıl iç içe geçebildiğinin somut örnekleri. Oyun içi mesajlaşmalarda cinsel içerikli konuşmalar ve sexting davranışları da bu sürece dâhil olarak, oyun deneyimini pornografik unsurlarla doğrudan kesiştirebiliyor.
OYUNLAR PORNOGRAFİ TÜKETİMİNE KAPI ARALIYOR
Dikkat çeken bir diğer nokta, oyun türlerinin bağımlılık riskini farklılaştırması. Devasa çok oyunculu çevrim içi rol yapma oyunları (MMORPG), sunduğu alternatif yaşamlar, karakter gelişimi ve sürekli sosyalleşme fırsatları nedeniyle bağımlılığı en çok tetikleyen türlerden bir tanesi. Birinci şahıs nişancı oyunları (FPS) ise rekabet ve başarı duygusuyla özellikle erkekler için risk taşırken, mobil oyunlar kısa ama sık oturumlarla bağımlılık döngüsünü güçlendiriyor. Japonya’da yaygın olan eroge (erotik oyun) türleri ise oyun ve pornografiyi doğrudan birleştirerek sınırları tamamen ortadan kaldırıyor. Bu oyunlarda oyuncular hem hikâye ilerletir hem de cinsel içerikle etkileşime giriyor; böylece oyun ve pornografi tüketimi yalnızca yan yana değil, doğrudan birbirine karışmış hâle geliyor. Bu durum, oyunların yalnızca bir eğlence biçimi olmaktan çıkıp pornografi tüketimine de kapı aralayabileceğini gösteriyor. Özellikle çevrim içi rol yapma oyunlarında (MMORPG) yer alan sohbet ve mesajlaşma kanallarında cinsel içerikli diyaloglar ve sexting pratikleri, bu iç içeliği daha da pekiştiriyor.
KÜLTÜREL UNSURLARIN ETKİSİ
Kültürler arası farklılıklar da bu tabloyu belirgin biçimde şekillendiriyor. Japonya’da yalnız yaşam biçimi ve uzun çalışma saatleri gençleri sanal dünyalara daha fazla iterken, burada yalnızca oyun değil, erotik animeler ve özellikle eroge türü oyunlar da pornografiyle doğrudan iç içe geçmiş durumda. Güney Kore’deki “PC bang” kültürü, oyun bağımlılığını ulusal bir halk sağlığı sorununa dönüştürmüş, hatta hükûmet gençlerin oyun oynayabileceği saatleri sınırlayan yasalar çıkarmıştı. Ancak bu sınırlamaların, gençlerin oyun yerine pornografiye yönelmesine zemin hazırladığı da gözlemleniyor. Batı ülkelerinde ise bağımlılık daha çok rekabetçi e-spor kültürü ve sosyal izolasyon üzerinden gelişiyor; burada da uzun oyun seanslarıyla birlikte pornografi tüketiminin artabildiği rapor ediliyor. Türkiye gibi güçlü aile bağlarına sahip toplumlarda ise özellikle pornografi, dinî ve ahlaki değerlerle çatışma yaratarak bağımlılık algısını pekiştiriyor. Polonya’da yapılan geniş ölçekli bir araştırma, davranışını ahlaki olarak yanlış gören bireylerin hem pornografiyi hem de oyunu daha sık “bağımlılık” olarak tanımladığını ortaya koydu. Tüm bu bulgular, oyun ve pornografinin sadece psikolojik değil, aynı zamanda kültürel bağlamlarda da iç içe geçerek deneyimlendiğini gösteriyor.
Bir diğer önemli nokta, oyun ve pornografinin kimi zaman birbirinin yerine geçmesi, kimi zaman da birbirini beslemesidir. Araştırmalar, oyuna kendini kaptıran bireylerin pornografiye daha fazla yöneldiğini; buna karşılık tüm enerjisini oyuna verenlerin pornografiye daha az ilgi gösterebildiğini ortaya koyuyor. Bunun nedeni, bu kişilerin zamanlarını ve dikkatlerini bütünüyle oyuna yoğunlaştırmaları, oyunun sunduğu başarı ve ilerleme duygusuyla haz ihtiyaçlarını karşılamaları ve “akış” (flow) deneyimine girerek dış uyaranlara ilgilerini kaybetmeleri. Ancak Voss ve arkadaşlarının sunduğu vaka raporunda görüldüğü gibi, bazı bireylerde oyun ve pornografi yalnızca yan yana var olmakla kalmıyor, aynı anda ilerleyerek bağımlılığı daha da ağırlaştırıyor. Japonya’daki cinsel içerikli oyunlar bu iç içeliği en açık biçimde somutlaştırırken, Batı’daki popüler oyun kültüründe yer alan erotik ögeler de pornografi arayışını tetikleyerek benzer bir etki yaratıyor. Böylece oyun ve pornografi, birbirinin sınırlarını bulanıklaştıran iki bağımlılık biçimine dönüşüyor. Ancak çapraz bağımlılık sürecinde hangi davranışın önce başladığına dair mevcut bilimsel bulgular sınırlı; kimi bireylerde oyun deneyimi pornografiye geçişi tetiklerken, kimi bireylerde yoğun pornografi kullanımı oyunlara yönelimi artırabiliyor.
DİĞER BAĞIMLILIK TÜRLERİNE GEÇİŞE YOL AÇIYOR
Tüm bu bulgular, oyun ve pornografinin yalnızca kendilerine özgü bağımlılıklar olmadığını, aynı zamanda diğer bağımlılıklara da geçit işlevi görebildiğini ortaya koyuyor. Alkol ya da madde kullanımıyla ilgili araştırmalar, gruba uyum sağlamak için içki içen veya stresle başa çıkmak için alkol kullanan bireylerin aynı motivasyonlarla pornografi ya da oyun bağımlılığına daha yatkın olduklarını gösteriyor. Bu tür davranışlar, beynin ödül sistemini defalarca uyarmakla kalmıyor; aynı zamanda kişiyi yeni bağımlılık biçimlerine açık hâle getiriyor. Dahası, oyun ve pornografi çoğu zaman birlikte kullanıldığında bu etkiyi daha da güçlendiriyor; birinde başlayan bağımlılık eğilimi diğerine de sıçrayarak bağımlılık döngüsünü genişletebiliyor. Yani oyun ya da pornografi, kimi zaman başka bağımlılıklara geçişin kapısını araladığı gibi, kimi zaman da birbirini pekiştirerek bu süreci hızlandırabiliyor.
Sonuçta her iki davranış da aynı tabloyu çiziyor: yalnızlaşma, ilişkilerde soğuma, akademik ve mesleki başarının düşmesi ve ruhsal sorunların artması. Çözüm ise hem bireysel hem de toplumsal adımlar gerektiriyor. Bilimsel araştırmalar, en etkili stratejilerin alternatif uğraşlar geliştirmek, tetikleyicilerden uzak durmak, motivasyonu canlı tutmak ve sosyal destek aramak olduğunu ortaya koyuyor. Bilişsel davranışçı terapi gibi yöntemler bağımlılıkla mücadelede umut verici olsa da asıl önemli olan erken farkındalık ve önleyici adımlar.
Oyun ve pornografi bağımlılığı, kültürel farklılıklara rağmen dünyanın dört bir yanında aynı gerçeği hatırlatıyor: kontrol kaybı ve bağımlılık döngüsü. Üstelik bu iki davranış yalnızca yan yana değil, çoğu zaman birbirini besleyerek iç içe geçiyor. Bazen biri diğerinin yerini alıyor, bazen de birlikte ilerleyerek bağımlılığı ağırlaştırıyor; hatta kimi zaman başka bağımlılıklara geçişin kapısını açıyor. Bu nedenle mesele yalnızca ekranı kapatmak değil; gençlere sağlıklı alternatifler, anlamlı sosyal bağlar ve üretken yaşam alanları sunmak. Çünkü gerçek çözüm, ekranın ötesinde hayatın kendisine yeniden bağlanabilmekte.