Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, ..
1069
Bağımlılık
“Kaygılar Bağımlılığı Tetikleyebildiği Gibi Bağımlılıklar Da Kaygıyı Besleyebilir”
Bağımlılık sorunuyla karşı karşıya olan kişilerde kaygı bozuklukları yaygın bir şekilde görünürken, kaygı bozuklukları da bağımlılığı tetikleyen tehlikeli bir boyuta da evrilebiliyor. Kaygı bozukluğunun bağımlılıklarla olan ilişkisini Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM) Uzmanlarından Psikolog Esra Çevik ile konuştuk.
Son zamanlarda adını daha sık duyduğumuz kaygı bozukluğu nedir? Herkesin “Bende anksiyete var.” demesi doğru bir tabir mi sizce?
Kaygı bozukluğu ve anksiyete kavramlarının toplumumuzda birbirinin yerine kullanılan terimler haline geldiğini söyleyebiliriz. Önce bu iki kavramı nasıl ayırt edeceğimizi açıklayalım. Herkesin ‘’Bende anksiyete var.’’ demesi doğru bir tabirdir. Çünkü toplumda her davranış herkeste belli oranda bulunur. Bu davranışlar herkeste olduğu için kaygı bozukluğu kavramını insanların düzenin dışına çıkması, diğerlerinden farklılaşması söz konusu olduğunda ararız. Her duygunun bir işlevi vardır, her duygu belli bir amaca hizmet eder. Örneğin öfke, görece negatif olarak algılanan bir duygu olmasına rağmen bize “Ortamda değiştirilmesi gereken, yanlış giden bir şeyler var onu düzelt.” mesajı verir. Duyguyu doğru anlayıp uygun bir biçimde davranışa döktüğümüzde o duygunun verdiği mesaja uygun olarak sağlıklı bir sonuç elde etmiş oluruz. Kaygı da böyledir; kaygı da bize “Tetikte ol” mesajı verir. Evrimsel açıdan baktığımızda; ormandaki bir ceylanın kaygı hissetmesinin sebebi her an peşinden bir aslan gelebilir ve ona yem olabilir bu yüzden ceylana verilen mesaj; “Dikkatli ol, tetikte ol ve anında tepki verebil!” dir. Burada anlamamız gereken de gerçekten kaygı duymamız gereken bir mesele varsa kaygının hayatta kalabilmek gibi bir işlevinin olduğudur. Yani, ceylanın aslanlar tarafından yem olmamasının yolu kaygıdan geçer. Bu da bize kaygının ne kadar hayati olduğunu gösterir aslında. İyi ki kaygılanıyormuşuz değil mi? Fakat aslında bir tavşanın çıt sesi çıkardığını görmemize rağmen yine de kaygı hissediyorsak burada işlevselliğin bozulduğunu görürüz. Normalde kaygı, gerçek bir tehlike karşısında vücudun verdiği bir tepkidir; biz o ortamda bir tehlike kaynağı varsa ve endişelendiysek sağlıklıdır. Ateşin varlığı, yangın çıktı der bize ve o yangını söndürmek için tetikte ol mesajı verir. Fakat ortada bir ateş yokken durumdan bağımsız olarak endişelenmeye başladıysam burada bir problem vardır. Bu problem de kaygı bozukluklarının temelini oluşturur. Kaygı bozukluğu söz konusu olduğunda kaygı, endişeli düşüncelere verilen tepkidir. Yani, gerçek bir tehlike yoktur fakat kişinin endişe içerikli düşünceleri kişide kaygı uyandırır, bir tehlike yokken gerçek bir tehlike varmışçasına kaygılı hissederiz.
Kaygı bozukluğu, tekil bir ifadeden ziyade birkaç türden söz edebileceğimiz ‘’kaygı bozuklukları’’ adı altında incelenen farklı türlerin de bir arada olduğu psikolojik bir rahatsızlıktır. Kaygılanıyor olmanın psikolojik bir hastalık olarak teşhis ve tedavi gerektirdiği senaryoda önemli ayırt edici sorulardan biri, kaygının bireylerin yaşamlarına devam etmelerini nasıl etkilediğidir. Kişinin iş, eğitim ya da özel hayatında aksaklığa sebep verecek kadar kaygılı hissettiği noktada uzman desteği alması önemlidir.
Kişide var olan bağımlılık ve kaygı bozukluklarının tespiti ve tedavisi nasıl olmalı? Kişiler nasıl bir yol izlemeli? Kişide ne gibi belirtiler olabilir?
Nasıl ki burun akıntısı, boğaz ağrısı, öksürük gibi bazı belirtiler aklımıza gribi getiriyorsa tabii ki bağımlılık ve kaygı bozukluklarının tespitini yapabilmek için bazı semptomların görülmesini bekleriz. Bu iki hastalığı sahada ayırt edebilmek için ölçme araçlarından yararlanır ve kişileri, gözlem ve görüşme tekniklerini kullanarak onları anlamaya çalışırız. İnsanların kendilerinde izlediği fiziksel, psikolojik ve davranışsal belirtilerin varlığı hayatın akışını bozduğunda, bağımlılık ve kaygı bozukluğu için de bize sinyal verir.
Kaygı seviyemiz, kaygının günlük hayatımızı nasıl etkilediği, kaygı üzerindeki kontrolümüz, kaygının bir olaya ya da konuya bağlı olup olmadığı gibi sorular kaygıyı anlamamızda bize yardım eder. Çeşitli fiziksel, psikolojik ve davranışsal etkiler de kaygının beraberinde gelecektir. Fiziksel belirtiler; terleme, kalp çarpıntısı, titreme, kas gerginliği, sıcak basmaları, midede hazımsızlık hisleri ile kendini gösterirken; psikolojik belirtiler; huzursuzluk, gerginlik, boğuluyormuş hissi yaşamak, kötü şeylerin olacağı düşüncesine kapılmakla ortaya çıkar. Davranışsal belirtiler ise kaçınma davranışı, hareketsizlik, hızlı nefes alıp verme ve konuşma bozukluğu olarak çeşitlenebilir.
Bağımlılıkta yine her bağımlılık türü için benzer semptomları ararız fakat anlaşılır olması adına alkol bağımlılığından örneklerle açıklayalım. Kişide alkol bağımlılığı varsa yoksunluk belirtileri dediğimiz bazı durumları yaşar. Alkol bağımlılığı olan bir kişi alkol kullanmadığında gerginlik, huzursuzluk, titreme, kas zayıflığı, mide bulantıları ve baş ağrısı gibi belirtileri yaşar. Bağımlılıkta beyin tolerans geliştirir ki bu da kullanılan alkol miktarının git gide artırılması ihtiyacı demektir. Kişinin fiziksel, psikolojik ya da sosyal yönden zarar görmesine rağmen bırakamıyor olması, karşı koyamadığı şekilde alkol kullanma isteğinin olması bir diğer belirtidir. Bir insanın aile, iş ve ekonomisinin zarar görmesi ve alkolü bırakma girişimleri olmasına rağmen bırakamamış olması, zamanının büyük ölçüde alkol kullanarak geçiriyor olması da bağımlılığın belirtilerindendir. Tüm bu işaretler de aslında kaygı bozukluklarında olduğu gibi kişinin yaşamının düzeninin bozulması demektir yani kişinin işlevselliği kaybolmuştur.
İnsanlar, kaygı bozukluğu ve bağımlılığın yaşam kalitelerini düşürdüğü durumda uzman desteğine başvurabilirler. Tüm bu belirtileri anlayıp önceden de bahsettiğimiz gibi çeşitli ölçme araçları, gözlem ve görüşme tekniklerini kullanarak kişilerin ihtiyacı doğrultusunda kişiye özel tedavi planları geliştirilir. Kişilerin ihtiyacına göre farmakolojik, yani ilaçlarla tedavinin yanı sıra bireysel görüşme sağlanabilir ya da bazen ikisinin bir arada yürütülmesi planlanabilir. Araştırmalara göre Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) tekniklerinin terapide etkinliği ispatlanmıştır. Tedavide kişilerin duygu ve düşüncelerinin farkına varmaları ve yeniden yapılandırmaları amaçlanır ya da düşüncelerine karşı kanıt bulmaları istenerek zihne ilk üşüşen düşüncelerin yerini yeni düşüncelerin alması amaçlanır. Diğer taraftan aşamalı maruz bırakma tedavilerinin kaygı bozuklukları tedavisinde başarılı bir şekilde kullanıldığı görülmüştür. Burada da amaç, kişinin küçük adımlarla kaygılarıyla baş etmeyi öğrenmesidir. Kaygı bozukluğu için kişilere nefes ve gevşeme egzersizleri öğretilebilir. Bu egzersizlerin belli durumlardan kaynaklanan kaygı söz konusu olduğunda insanlara yardım ettiği görülmüştür.
Kaygı bozukluğu kişiyi gün içerisinde nasıl etkiler? Kişi ne gibi sorunlarla karşılaşabilir?
İnsanların hayatlarında farklı konularda kaygılı hissetmesi, yaşamlarına devam edebilmeleri için gereklidir. Kaygının baş edilebilir düzeyde yaşanıyor olmasının performansımızı artırdığı bilinir. Örneğin; bir sınavımız varsa belli miktar kaygı o sınavda elimizden geleni yapmak için bizleri harekete geçirme işlevi görür. Kaygının kontrol edilemeyecek kadar artmış olması ise performansı düşürebilir ve örnekte olduğu gibi bir sınavımız varsa sınavda odağın sadece kaygılarımıza ayrılması demektir. Bu durumda sınavda başarısız olunması da kaçınılmazdır.
Kaygının hayatımızın her alanında bizimle olduğundan bahsetmiştik. Kaygı bozukluğunun da kişinin şartlarına göre değişen miktarlarda hayatında olduğunu söyleyebiliriz. Önemli olan kaygılarımızla nasıl baş ettiğimizdir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi belli oranda kaygı, tetikte oluşu; tetikte oluş, dikkati artırır. Bu durumda belli miktar kaygının bize yardım ettiğini de söyleyebiliriz. Kaygı bozukluğu kaygılarımızla baş edemediğimiz durumda devreye girer. Performansı olan bir tiyatro sanatçısı sosyal kaygı hissederse repliğini unutabilir, bir doktor kaygısı ile baş edemezse elleri titreyebilir ve kontrolünü kaybedebilir. Agorafobisi olan biri asansörle bir yere gidemeyeceği için vakit kaybedebilir. Yükseklik ile ilgili kaygıları olan biri pencere kenarlarına yaklaşamayabilir.
Kişiler bu belirtileri bazen durumlara bağlı olarak yaşarken bazen durumlardan bağımsız olarak yaşayabilirler. Kişilerin gösterdiği belirtiler karşısında yaşamın içindeki sorumluluklarını yerine getiremediklerini, eşlik eden psikiyatrik rahatsızlıkların tetiklendiğini, aile ve arkadaş ilişkilerinde zorlandıklarını ve hayatlarının olumsuz anlamda etkilediğini görürüz.
Bağımlılık ve kaygı bozukluğu arasında nasıl bir sebep- sonuç ilişkisi var? Kaygı bozukluğu bağımlılığı tetikleyen bir durum mudur? Bağımlılıkları bir kaygı bozukluğu sonucu olarak ele alabilir miyiz?
Yeryüzünde nadiren sebep sonuç ilişkisine rastlarız. Örneğin A noktasından B noktasına varılacağına yönelik sebep-sonuç ilişkileri sınırlıdır. A noktasından B noktasına giderken genelde farklı değişkenlerin de B noktasına varmakta etkili olduğu görülür. Bağımlılık ve kaygı bozukluğu ilişkisi incelendiğinde sebep-sonuç ilişkisinden ziyade döngüsel nedensellik olarak tabir ettiğimiz “Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?” sorusu ile benzerlik taşıdığını söyleyebiliriz. Aslında biri diğerine neden olurken aynı sonuç o nedeni de besliyor olabilir. Bu yüzden kaygı, bağımlılığı tetikliyor da olabilir bağımlılık ortaya çıktıktan sonra bağımlılık, kaygıyı besleyen bir hâl de alabilir.
Bağımlılığın temelinde haz merkezinin tetiklenmesi ve bunun sonucunda o davranışın tekrarıyla ilgili bir süreçten bahsederiz. Örneğin; madde bağımlılığı üzerinden örnek verelim. Kişi kendini kaygılı hissetti ve bu duygudan uzaklaşmak için madde kullandı diyelim. Kaygı hissi kişide kalır ve sadece belli oranda halının altına süpürülür. Sonrasında halının altına süpürülen duygu orada kalmaya devam eder ve kaygılı hissettiren durumu çözmediği için madde etkisi geçince o kaygıyı yaşamaya devam eder. Kişi kaygı ile sağlıklı bir şekilde baş etmeyi öğrenmediği için madde kullanımını sürdürür. Bu durum kaygı ve madde bağımlılığı arasındaki bir neden sonuç ilişkisidir. Örnekte kişilerin öğrendiği şey, “Her kaygılı hissettiğimde gidip madde kullanmalıyım.” dır. İnsanlar kaygı ile sağlıklı bir şekilde baş etmeyi öğrenmediği zaman hissettiği herhangi bir kaygı durumuyla ile nasıl baş edebileceğini bilemez. Artık bağımlılık da devreye girdiği için tekrar madde kullanma isteği duyar ve yeniden maddeyi tekrar bulabilecek miyim kaygısı başlamış olur. Bu sefer de kişi kaygıyla nasıl baş edeceğini bilmediği için madde kullanımını bırakmak yerine kaygıyı yatıştırmak için maddeyi yeniden bulmak ve maddeye yeniden ulaşmak yönünde eylemde bulunmaya devam eder.
Ek olarak araştırmalar da bize anksiyetenin yüksek olarak görüldüğü durumlarda bağımlılığın görülme ihtimalinin, bağımlılığın şiddetinin ve eşlik eden ruhsal sorunların da şiddetinin arttığını gösterir niteliktedir. Yani anksiyetenin çözümlenmesi bağımlılık tedavisi için önemli olmaktadır.
Bir diğer yandan madde ya da alkol bağımlılığına bağlı birtakım kaygı bozuklukları da yaşanabiliyor. Önce bağımlılık üzerinde mi tedavi görülmeli? Bağımlılıklar sonucu oluşan kaygı bozukluklarını nasıl tespit etmeliyiz?
Evet, tabii ki alkol ve madde bağımlılığına bağlı olarak gelişen kaygıdan söz edebiliriz. Burada daha önce bahsettiğimiz kişiye özel tedavi planı kavramına yeniden vurgu yapmak isterim. Hangi tedaviyi ilk sıraya koyacağımız konusu aslında kişinin ihtiyaçlarına ve öyküsüne bağlı olmaktadır. Kişinin bağımlılıklarından ya da kaygı bozukluklarından hangisi kişiyi daha çok rahatsız ediyor? Yaşamında bazı durumlar var ve bu durumlarla baş edebilmek için mi alkol ve madde kullanıyor? Ya da alkol ve madde bağımlılığına ve bağımlılığı sürdürmeye bağlı olarak mı yaşadığı kaygılarla baş edemiyor? Bu durumları tespit etmek ve kişinin şikayetlerini, “Ben bundan daha çok rahatsızlık duyuyorum.” dediği konuyu dikkate almak, kendisi ile ilgili geri bildirimlerini öğrenmek önemlidir.
Bağımlılık sonucu oluşan kaygı bozukluğunda kişinin, madde ve alkol kullanmadan önce kaygı şikâyetlerinin olmadığından emin olmak gerekir. Kişilerin alkol ve madde kullanımı başladıktan sonraki kaygıları ele alınır, maddenin ve alkolün yoksunluk belirtileri sırasında kaygı bozukluğunun yaşanabildiğini, diğer kaygı bozukluklarında olduğu gibi işlevselliğin bozulduğunu görürüz. Kişiye sadece alkol-madde alındığında rahatlayacağı düşüncesi gelebilir. Bu düşüncelerin uzun vadede işe yaramadığını hatta alkol- madde kullanımının kaygıları azaltmak yerine artırdığı söylenebilir.
İnternet ve alışveriş bağımlılığı son yılların önemli sorunlarından. İnternette fazla zaman geçirmek ve buna bağlı olarak aşırı tüketimde bulunmak kaygı bozukluğunu tetikler mi?
İnternette fazla zaman geçirdikçe aslında internet üzerinden alışveriş sitelerine maruz kalma ihtimalimiz de artıyor. Maruz kalmak ve anlık fiyat takibi yapabilmenin kolaylığı bizi daha fazla tüketime itiyor olabilir. İnternet ve alışveriş bağımlılığının son yılların gündemi olmasının yanında kişilerin ekonomi ile ilgili kaygılandığını görürüz. Kişiler satın almak istedikleri bir kıyafet, eşya ya da gereçleri satın almak için “Şimdi almazsam sonradan fiyatı artar mı?” gibi fırsatı kaçırma kaygısı güderek istifçilik dediğimiz ihtiyacı olmasa da almak ve biriktirmek motivasyonu güder. Bu durum da yinelenen alışveriş örüntüleriyle karşılaşmamıza neden olur. Alışveriş bağımlılığının beynimizdeki haz merkezini etkilemesi, alışverişin tekrarlanmasına neden olur. Tabii ki bu hazzın kısa ömürlü olduğunu unutmamak gerekir.
Araştırmalar, kaygının alışverişi artırdığını gösteriyor. Diğer yandan alışverişin de kaygıyı artırması kaçınılmazdır; çünkü yakın çevre ve bütçe yönetimi açısından yeniden kaygılı hissetmek için sebepler ortaya çıkar. Alışveriş bağımlılık haline geldiğinde kaynaklarımızın kontrolsüz kullanımının çevremiz için de sorun olduğunu görürüz. Bütçe yönetiminde zorlanma ve buna bağlı zaruri ihtiyaçları karşılayamamaktan dolayı yeniden kaygılı hissederiz ve kaygıyla daha önce de etkin baş etme yöntemleri geliştirmemiş olduğumuz için yeniden zorlanırız. Bu durumda kaygı için doğru baş etme teknikleri geliştirmek önemlidir.
İnternet bağımlılığı ve sosyal kaygı arasında nasıl bir ilişki var?
Son zamanlarda ergenlik döneminde daha belirgin bir şekilde görülmekle birlikte sosyal kaygı ve internet bağımlılığı arasındaki ilişkiyi gözlemliyoruz. Sosyal kaygıdan kısaca bahsetmiştik; topluluk önünde konuşmaktan, yeni biriyle tanışmaktan, topluluk içinde insanlarla birlikte yapılan aktivitelerden kaygı duyulmasıydı. Burada kişiler başka insanlar tarafından yargılanacakları veya yanlış bir şey yapacaklarının kaygısını çok fazla yaşarlar, bu durum da hayatın olağan akışında ve insan ilişkilerinde problem oluşturur.
Sosyal kaygısı olan kişiler için internet ve sosyal medya iki açıdan risk oluşturabilir. İlki, kişiler sosyal aktivitelerde bulunmakta zaten zorlandıkları için interneti oyun oynamak, video izlemek ve zaman geçirmek için bir araç olarak kullanabilirler. İkincisi ise, sosyal medyada birebir temasın olmaması ve aslında böylelikle yargılanma kaygısını da azalttığı düşüncesiyle internet bağımlılığının önüne geçilmesi konusunda zorluk yaşayabilirler. Yani; gerçek alemde olmaktan duyulan kaygının internet aleminde var olmaya yöneltmesiyle bir yerine iki problemle karşı karşıya kalırız.
Hepimiz insan ilişkilerine değer veririz. Diğerleriyle birlikte olmak “varım” demektir. Çünkü var oluşumuzun yansıması diğerlerine sirayet eder. Bir ortamda kendimizi ifade etmek de yeni insanlarla tanışmak da başkalarıyla birlikte yemek yemek de birine soru sormak da varım demektir. Kişinin diğer insanlarla birlikte var oluşuyla ilgili kaygılarıyla etkin baş etme yöntemi geliştiremeden interneti problemli olarak kullanıyor olması demek hayatın olağan akışının iki kere bozulması demektir. Burada en sağlıklı tercih, kişilerin psikolojik destek alarak sosyal kaygı ile etkin baş etme yöntemleri geliştirilmesi ve internetin kontrollü bir şekilde kullanılması için çalışmaktır.
PSİKOLOG ESRA ÇEVİK KİMDİR?
2019 yılında Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden yüksek onur öğrencisi olarak mezun oldu. Lisans eğitimi boyunca çeşitli alanlarda stajlarını tamamladı ve bilimsel çalışmalarını sözel bildiri olarak ulusal kongrelerde sunma fırsatı buldu. 2019 yılından bu yana T.C. Gençlik ve Spor Bakanlığı’nda gönüllü olarak gençlik projelerinde varlığını sürdürmektedir. 2020 yılında özel bir kurs merkezinde bireysel danışmanlık ve ergen danışmanlığı üzerine çalışma yaşamına başladı. Bilimsel çalışmalarına devam etti ve ebeveynlik tutumları, oyun bağımlılığı üzerine akademik çalışmasını yayımladı. 2021 yılından itibaren Yeşilay Danışmanlık Merkezi (YEDAM)’da alkol bağımlılığı, madde bağımlılığı, internet bağımlılığı, kumar bağımlılığı, tütün bağımlılığı üzerine çalışmalarını yürütmekte ve YEDAM İnternet Bağımlılığı Çalışma Grubu çalışmalarına yön vermektedir.