
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, hatta..
Büyük Yeşilay ailesine gönül veren sevgili dostlar,
Hayat hikâyelerle örülü. Hepimizin bir hikâyesi, hatta..
Öncelikle, davetimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Siz, kumar, kompulsif cinsel davranışlar ve problemli pornografi kullanımı kesişiminde çalışıyorsunuz. Ayrıca, pornografiyi anlamada “ahlaki uyumsuzluk” yaklaşımınızla yeni bir boyut kazandırdınız. Bu nedenle size disiplinlerarası bir soru yöneltmek istiyorum. Dindarlık, kumar, pornografi ve kompulsif cinsel davranışların kesişim noktasında bulunuyorsunuz. Sizce bu alanların ortak ve farklı yönleri nelerdir? Çünkü genellikle akademisyenler bu konuları birbirinden kopuk, ayrı ayrı inceliyor.
Bence bilim dünyasında, özellikle de psikoloji ve psikiyatride, artık insanın tek boyutlu olmadığı, farklı yönlerinin birbiriyle bağlantılı olduğu daha iyi anlaşılıyor. Ben de çalışmalarımda birçok alanı birleştiriyorum. Doktora tezimi din psikolojisi üzerine yaptım, sosyal psikolog bir hocadan eğitim aldım. Şimdi ise davranışsal bağımlılıkları araştıran bir klinik psikoloğum. Bu farklı deneyimler bana konuların birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğunu gösterdi.
Din, insanların haz arayışlarını düzenleyen en güçlü kurumlardan biridir. Bu sadece seks ya da kumarla sınırlı değil; alkol, yemek gibi alanlarda da geçerli. Çoğu din oburluğun kötü olduğunu, şehvetin zararlı olduğunu, alkolün aşırısının günah olduğunu söyler. Dolayısıyla din bu alanlarla bağlantılıysa, bizim davranışsal bağımlılık çalışmalarımızla da doğrudan bağlantılıdır. Kim olduğumuz, kültürel ve dini kimliklerimiz, yaptıklarımızı ve yaptıklarımızla ilgili hislerimizi şekillendirir. Benim araştırmalarım da esasen insanların davranışları karşısında nasıl hissettikleri üzerine yoğunlaşıyor.
Dinin düzenleyici ve olumlu bir yanı var; ama aynı zamanda insanlara baskı da uygulayabiliyor. Siz bu iki yönü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kesinlikle iki yüzü var. Genel olarak dindar insanlar bağımlılık davranışlarına veya madde kullanımına daha az yöneliyor. Ancak bazıları bu sorunları yaşıyor. Böyle durumlarda dinî inançlar; utanç, suçluluk ve benim “ahlaki uyumsuzluk” dediğim bir çelişki ekliyor. Bu da süreci daha karmaşık hâle getiriyor. Yani bir yandan toplum için fayda sağlıyor, ama diğer yandan inançlarıyla davranışları uyuşmayan bireyler için özel ve zorlu sorunlar yaratabiliyor.
Modern dünyada, post-truth çağında yaşıyoruz. Yapay zekâ, artırılmış gerçeklik ve giyilebilir teknolojiler yükselişte. Aynı zamanda dinin toplumdaki etkisinin azaldığına tanık oluyoruz. Sizce bir yandan teknoloji kişiye daha kişisel haz sunarken, diğer yandan dinin bu konudaki kontrolünü kaybetmesi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bence bu oldukça ilginç bir kesişim. Yıllardır gözlemlediğimiz bir olgu var: toplumlar teknolojik olarak geliştikçe, dinden uzaklaşmaya başlıyor. Tabii, dünyanın farklı bölgelerinde dinî nüfus hâlâ büyüyor; örneğin Afrika’da Müslüman nüfus hızla artıyor. Ancak bu ülkelerde internet ve yapay zekâ gibi teknolojilere erişim aynı ölçüde yaygın değil. Dolayısıyla bir çatışma ortaya çıkabiliyor. Çatışmak zorunda değiller ama doğal süreç sanki bu yönde ilerliyor. Geleneksel inançlardan uzaklaşan toplumlarda teknolojiyle birleşim yeni sorunlar yaratıyor. Elbette olumlu tarafları var ama olumsuz yönleri de az değil. Her ikisini de birlikte değerlendirmek gerekiyor.
Daha önceki görüşmemizde, pornografinin bağımlılık yapıcı yönlerinden çok, içerdiği cinsel pratiklerin gençler arasında normalleşmesi konusundaki kaygılarınızı dile getirmiştiniz. Örneğin “boğaz sıkma” pratiğini örnek vermiştiniz. Ben de bu konuda araştırmalar yaptım ve rakamlar beni çok şaşırttı. Siz bu bağımlılık dışı ama oldukça etkili yön hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kesinlikle bu, en önemli meselelerden biri. Ben davranışsal bağımlılık araştırmacısıyım, ama insanlar genellikle en çok pornografi bağımlılığından kaygılandığımı sanıyor. Oysa benim daha büyük endişem, pornografinin cinsel normları ve senaryoları değiştirmesi. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde gençler seksi pornografiyle öğreniyor. Bu ciddi bir sorun, çünkü pornografi gerçekçi değil. Normal ve sağlıklı bir ilişkinin nasıl olması gerektiğini yansıtmıyor. 14-16 yaşlarındaki gençler pornodaki davranışların “normal” olduğunu sanıyor. Biz bu tür davranışların toplum üzerinde uzun vadeli etkilerini sorgulamalıyız. Benim en büyük kaygım, pornografideki şiddet unsurlarının gençlerin cinselliği öğrenme biçimine sızması.
Son olarak, bildiğiniz gibi 11. Uluslararası Davranışsal Bağımlılıklar Konferansı (ICBA 2026) İstanbul’da yapılacak. Bu etkinlik hakkında görüşleriniz neler?
Bu konuda gerçekten çok heyecanlıyım. Bu yılın başlarında Yeşilay ile İstanbul’daydım. Şehir çok canlı, enerjik ve daha önce kongre düzenlediğimiz hiçbir yere benzemiyor. Kültürü zengin, ev sahipliği de eminim çok iyi olacak. Özellikle Türkiye’deki klinisyenlerin ve uzmanların bu bilimsel tartışmalara ilgisini görmek beni çok mutlu etti. Onlarla yeniden buluşmayı sabırsızlıkla bekliyorum.
Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz. Umarız seneye görüşürüz.